HDP yoğun baskı ve tehditlere rağmen Edirne ve Hakkari’den Ankara’ya yürüyüşünü gerçekleştirdi. Geçtiği her yerde halkın ilgi ve coşkusuyla karşılaması HDP’nin Türkiye siyasetinde etkili bir yere sahip olduğunu gösterdi. Bu yürüyüş HDP’yi kriminalize etme, ötekileştirme ve kapatma histerilerine karşı iyi bir cevap oldu. Yetersiz de olsa Türkiye’deki demokrasi güçlerinin, emekçi örgütlerinin, sivil toplum kuruluşlarının sahiplenmesi bu yürüyüşü daha da anlamlı hale getirdi.
Türkiye ötekileştirme, dışlama, kutuplaştırma, parçalama ve toplumsal güvensizliğin had safhaya ulaştığı bir ülke haline getirilmiştir. Bu özellikleriyle şu anda dünyada bir numaradır. Dünyanın başka ülkelerinde de otoriter ve baskıcı iktidarlar var. Ancak hiçbirinde bu düzeyde ötekileştirici, kutuplaştırıcı, parçalayıcı bir politika izlenmiyor. Sanki Türkiye’deki iktidarın programı, politikası ve hedefi buymuş gibi bir uygulama söz konusudur. İktidar her gün bir ötekileştirme, kutuplaştırma ve parçalama konusu buluyor. Böyle yapmazsa ayakta kalamayacak bir iktidar hali bulunmakta. Her gün bir toplumsal kesime, çevreye ya da kişiye çarpıyorlar. Ya da o kadar zayıf bir zeminde iktidarlar ki, her söylem ve tutumu kendilerine yönelik görüyorlar. Bu iktidar haline şizofrenlik mi denilir, paranoyak mı denilir; buna sosyal psikologlar yanıt verebilir. Gerçekten de mevcut iktidarın durumu klinik bir vaka halini almış gibi.
İşte bu kadar ötekileştirici, kutuplaştırıcı, dışlayıcı, parçalayıcı Türkiye ortamında HDP’nin yürüyüşü bir umut ve ferahlama yarattı. Zaten her kesimi kapsaması açısından birleştirici, kutuplaştırmaya karşı çeşitli kesimleri yakınlaştırıcı, birçok kesimin kırılan ya da arayış içinde olan duygularına cevap vermektedir. Bu kadar kutuplaştırıcı, ötekileştirici, dışlayıcı bir siyasi ortamda HDP’nin çok farklı kesimlere seslenmesi Türkiye açısından çok önemli bir rahatlama ve umut etkenidir. Aslında AKP-MHP iktidarı HDP gibi bir partiyi daha önemli ve toplumun ihtiyacı olan odak haline getiriyor. Türkiye toplumunu iyileştirme odağı. Gerçekten de Türkiye’de toplum bunalmış durumda. Çünkü mevcut iktidar topluma tam bir deli gömleği giydirmiştir. Kim böyle bir ülkede mutlu olur? AKP’ye oy verenler bile mevcut Türkiye gerçeğinden mutlu değildir. Çünkü insanlar, çevreler, topluluklar tek başına mutlu olamazlar. Eğer çevrelerinde de bir mutluluk halesi varsa mutlu olurlar. Şimdi kim çevresinde böyle bir mutluluk halesi görebiliyor!
HDP kuruluşunda Türkiye’nin bir ihtiyacı olarak doğdu. Şimdi bu ihtiyaç kuruluş zamanınkinden katbekat elzem hale gelmiştir. HDP’den sadece mutsuzluktan ya da kötülükten memnun olanlar rahatsızdır. Kim HDP’den uçuk biçimde bir rahatsızlık içindeyse onun ruh hali hastalıklıdır. Özellikle kapatılsın diye tepinenlerin gerçekten de sosyal psikolojik çözümlemeye ihtiyacı vardır. Kimler HDP’den ne kadar rahatsız olursa olsun HDP Türkiye’de öyle bir ihtiyaç haline gelmiştir ki, karşıtlarını bile sağlığa kavuşturacak bir karaktere sahiptir.
HDP’ye tüm Türkiye’nin ihtiyacı var. En başta da ezilen ve horlanan toplulukların ihtiyacı var. Kadınların ihtiyacı var. Tüm ezilenlerin, dolayısıyla kadınların partisi olduğu bu süreçte daha iyi görüldü. Herhangi bir toplumsal kesim tüm toplumu yansıtmaz ve ifade etmez, ama kadın tüm toplumu ifade eder. Zaten kadının olmadığı her şey eksik kalır, yarım kalır. HDP kadın partisi olarak tüm topluma sesleniyor. Tüm yarımlıkları ve eksiklikleri tamamlıyor. Anlıyoruz ki, kadın eksik etek değil, aksine tüm eksiklikleri ve yarımlıkları tamamlayan bütünün ta kendisidir. HDP bunu da öğretti. Bu bile başlı başına HDP’nin Türkiye ve tüm toplumsal kesimler için önemini ortaya koymaktadır.
Bu yürüyüş irade kırma saldırılarının zirveleştiği dönemde gerçekleşti. Zaten polis ve jandarmayı elinde tutan mevki her yere hot, höt diyerek herkesi korkutma ve ürkütme eylemi içindeydi. Çocukluğunda hangi boşluğu ve tatminsizliği yaşamış ki, şimdi kendini her şeyin üstünde korkutucu güç haline getirerek bu tatminsizliği ve boşluğu doldurmaya çalışıyor!? İçişleri bakanlığına bağlı jandarmanın, polisin temel bir çalışma yönü de topluma karşı psikolojik hareket merkezi olmasıdır. Bu nedenle yapılan hot-zotları anlıyoruz. Ancak mevcut İçişleri Bakanı’nın elindeki gücü kullanış biçimi gerçekten de hoyratça. Özcesi İçişleri Bakanı hot-zot’ta ayarı tutturamıyor. İnsanların en büyük belası kendi diliymiş derler. Şu anda Türkiye İçişleri Bakanı’nın hali de böyle.
HDP’nin yürüyüşü esasında bir adalet yürüyüşüydü. Adalet her şeyin direğidir. Adalet olmadığında hiçbir şeyin anlamı yoktur. Adalet yoksa artık başka şeyin konuşulması anlamsız hale gelir. Bu nedenle dünyada şimdi ‘Adalet yoksa barış da yok’ bir toplumsal direniş sloganı haline gelmiştir.
Geçen gün değerli hukukçu Turgut Kazan Türkiye’de bir anayasasızlık sistemi var, dedi. Türkiye’yi en iyi tanımlayan kavramlardan biri de bu olmalı. Ya da tek maddelik bir anayasa var, o da tüm farklılıkları ötekileştiren, yok eden, dışlayan, toplumu parça parça edip bunlara yönelik düşmanlık üzerine kurulan bir sistemi hedefleyen tek maddedir, tek amaçtır.