Prof. Dr. Levent Köker ile HDP’nin aday çıkışının siyasi dengeleri nasıl değiştirmeye aday olduğunu konuştuk: AKP tek başına iktidarı kaybetmiş, diğer partiler hükümet kurabilecek durumdaydılar. ‘HDP’yi görmüyorum’ yaklaşımıyla bu yol açıldı. Ders alınmazsa bu tarih tekerrür eder
Nezahat Doğan
Türkiye tarihinin en kritik seçimlerine doğru gidiyor. Bu seçimler monarşik bir yapıyı işaret eden cumhurbaşkanlığı sistemini değiştirmek ya da demokratik parlamenter sistemi inşa edebilmek için büyük önem taşıyor. Siyasetin ve partilerin de hesapları bugünden yarına her an değişiyor. Seçimlerde kritik önemi aşikâr olan HDP’nin, demokratik ilkeler temelinde bir müzakere ve anlaşma olmadığı takdirde kendi cumhurbaşkanı adayını çıkaracağını açıklaması da ezberleri bozmuşa benziyor. HDP’yi dışarıda bırakan altılı masa ve cumhur ittifakının HDP olmadan bu kritik seçimleri kendi başına kazanmasının mümkün olmadığı ortadayken, bu durum onları yeni hesaplar ve stratejiler belirlemeye de yöneltecek gibi görünüyor. Son yapılan tartışmalar bu yönde.
Bir değişim olacağı kesin. Ama bu değişim milliyetçilik-ulusalcılık eksenine doğru mu, yoksa ezilenleri ve halkları sistem dışında bırakma çabalarına rağmen demokratik bir yönetim eksenine doğru mu olacak? İşte önümüzdeki seçim bu sorunun yanıtını ortaya çıkaracak. Bunu da HDP belirleyecek gibi görünüyor.
Bu süreçte, tüm devlet imkânlarını elinde bulunduran Cumhur İttifakı, devleti bir baskı aracı olarak kullanarak, HDP’yi çalışma ve faaliyetlerini yürütmede ciddi engellemelerle karşı karşıya bırakıyor. İktidarın HDP’ye karşı uyguladığı bu şiddet ve baskı politikası, kapatılma davası, hesaplarına el konulması gibi eylemlerle artarak keskinleşiyor.
Önümüzdeki süreç siyasette hangi olaylara gebe? Gelişen süreçte dengeler nasıl değişir? HDP üçüncü yol ve adaylık konusunda hangi isimleri tartışıyor? Kim kiminle hangi ilkelerde bir araya gelir? Seçim ikinci tura kalırsa ne olur? HDP’nin önünde nasıl fırsatlar ve zorluklar var? HDP nasıl bir ezberi bozuyor? Nasıl bir strateji geliştiriyor? HDP aday çıkaracağını açıklamasaydı Türkiye’deki siyaseti belirleyen dinamik olur muydu?
Tüm bu soruların olası cevaplarını ve gelişen sürece dönük öngörüleri Prof. Dr. Levent Köker ile konuştuk.
- Gündem yoğun ve seçime doğru gidiyor ve en kritik seçim yapılacak. Hem Cumhurbaşkanı seçimi hem de parlamento… Bu sistemi yeniden inşa etme sürecini nasıl görüyorsunuz?
Tablo biraz karışık. Seçime giderken cumhur ittifakı “adayımız Recep Tayyip Erdoğan’dır, biz bu iktidarı devam ettireceğiz, hatta bu sistemin aksayan tarafları olabilir bunu da düzelterek ve güçlendirerek devam etme kararlılığındayız,” diyor.
- Sistemin aksayan tarafları nedir mesela?
Ben bunları tam bilemiyorum ama hatırlayacak olursanız rafa kaldırdıkları yüz maddelik bir Anayasa hazırlığı vardı MHP’nin. Bunu AKP’ye sundukları da basına yansımıştı ama içeriğini hiçbirimiz bilmiyoruz. O zamanki açıklamalara göre AKP’de bu taslak üzerinde çalışacak ve Cumhur İttifakı’nın ortak yeni anayasa taslağı olarak kamuoyuna açıklanacaktı. Bu yapılmadı. Belki seçimden sonrasını düşünüyor olabilirler. Benim açımdan, demokrasiyle ilgili temel sorunları olan bir sistemle yürüyor Türkiye şu an. Buna sistem demek de doğru değil.
- Seçimlere giderken CHP başörtüsünü gündeme getirdi ve ardından Cumhur İttifakı hemen anayasa değişikliği için partilerin kapısını çaldı. En öncelikli meseleler bunlar mıdır? Ya da neye göre bunlar güncelleştiriliyor?
Kemal Kılıçdaroğlu başörtüsü konusunu hangi mantıkla, helalleşme bağlamında mı ortaya koydu, neye oturtmak istedi bilemiyoruz. Ama Cumhur İttifakı’na iyi pas atmış oldu. Anayasa değişikliği ona karşı hamle olarak geldi. Çünkü Türkiye’de Cumhur İttifakı’nın kendi iktidarını pekiştirmek istediği bazı fay hatları var. Bunlardan en önemlisi de, dindarlık-İslamcılık ile laikçi-laisist veya cumhuriyetçi kesimler arasındaki kamplaşmaya varabilen bir alan.
Cumhur İttifakı’nın kurguladığı başkancı rejim partilerin desteğiyle yürüyor. Bu partiler de rejimi Türkiye’deki taban veya toplum içerisinde var olan fay hatlarındaki bölünmeleri veya kırılmaları kaşıyarak, kabartarak, düşmanlaştırmaları pekiştirerek sürdürüyor. Bu son zamanlarda çok arttı. Yeri geliyor bir beka söylemini, “vatanın ve milletin korunması için ortaklaşa şunları yapmamız gerekir,” söylemini kullanıyor. Hatta bu çoğu zaman çok keskin bazı muhalifleri de Erdoğan’a destek vermeye doğru yöneltiyor. Yenikapı ruhundan Cumhur İttifakı çok güzel yararlanıyor. Cumhur İttifakı kazanırsa bizim demokrasiden çok uzun süre vazgeçmemiz gerekiyor. Mücadele eden edecektir, ceremesini çeken zaten çekiyor ve çekmeye de devam edecektir ama bugünden çok daha iyi duruma gelmeyeceğimiz aşikâr.
- Cumhur İttifakı dinci-milliyetçi tarafta yer alırken, altılı masa da ulusalcılığı ve milliyetçiliği içinde barındırıyor. İkisi birbirinden çok farklı görünüyor mu? Diğer tarafta da emekten ve halklardan söz eden üçüncü yol HDP var. Altılı masada HDP’nin temsil ettiği kesimler neden sistem dışı bırakılmak isteniyor?
Buradaki sorun çok derin. HDP, Kürt siyasi hareketinin son temsilcisi. HDP’nin bütün selefleri parti olarak ortaya çıktıktan kısa bir süre sonra kapatıldı. Biraz daha geriye gidersek Kürtlerin bir halk olarak varlığının kabul edilmemesi şeklinde paradigmatik kuruluşu var Cumhuriyetin. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda Lozan görüşmelerine giden heyetin de çok net vurguladıkları gibi “biz kendi içimizde sadece Müslüman ve Gayri Müslüm diye ayrılabiliriz, Müslümanlar arasında başka bir ayrışma kabul etmeyiz,” dedi. Bu Osmanlı’dan gelen millet sistemine doğru devam eden; farklı topluluklara din ve inanç esaslı adlandırma yapan bir anlayış. Osmanlı hukuk sistemi de öyle kurulu. Müslüman unsurunda, kendi içinde farklı dillerden oluşan dilleri kabul etmeme yönünde bir eğilim var. Bunu Lozan’da bir başarı olarak elde ettiğini söylüyor heyet. Türkiye cumhuriyetin ilanından itibaren Müslüman unsuru Türkleştirme politikası izlendi ve Kürtlerin varlığı inkâr edildi, zorla asimile edildi, zorla Türkçe konuşturulmaya zorlandı ve 12 Eylül’de de zirve yaptı. Anadille eğitim yasağı anayasaya 12 Eylül döneminde konuldu. Anadilde eğitim yasağının anayasadan çıkarılması gerektiğini düşünüyorlar ama diğer ana akım diyebileceğimiz siyasi partiler bu yasağa karşı. 1982 Anayasası’na tamamen karşı çıkıyorlar gibi görünüyorlar ama bu yasağın kaldırılması gündeme geldiği zaman bu konuda açık fikirli olduğunu düşüneceğiniz bazı CHP’liler bile “herkes anadilini öğrensin. Buna bir engel yok zaten” diyor. Anadilde eğitimle ilgili örgütlenmeyi düşünmeye başladığımızda, eğitimin örgütlenmesini ve kurumlaşmayı düşünmeliyiz.
- Bunun temelinde Kürt sorununun çözülmemesi asıl mesele değil mi?
Tabi ki! İş dönüp dolaşıp HDP’nin özellikle dışlanmasına dayanıyor. HDP ile yan yana görünmeme meselesinde paradigmatik bir zorluk var. Sanki bu yakınlaşma cumhuriyeti tehdit edermiş gibi zihinsel algı var. Bu ülkede HDP seçmeni var, geçtiğimiz yıllarda altı milyondu şimdi bu seçmen sayıları artmış görünüyor. Partiler de kendi seçmen tabanlarına yanlış mesaj vermemek için geride duruyor. Özellikle CHP, HDP ile çok yakın durmamaya özen gösteriyordu ama şimdi CHP’nin bazı sözcülerinin HDP ile ilgili açıklamaları olumlu yönde değişti.
- Bu seçimlerde HDP kritik yerde duruyor. Şimdi HDP’nin kendi cumhurbaşkanı adayı ile seçime gideceğini açıklaması dengeleri nasıl değiştirdi, ezberleri nasıl bozdu?
HDP aslında bunu yeni söylemedi. 2021 Eylül’ünde cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili bir Tutum Belgesi yayınlamıştı. Orada da belli niteliklerde olan ortak aday üzerinde anlaşmaya ve görüşmeye hazır olduğunu belirtiyordu. Şimdi söylediğininin önemi de şu: “Bizimle açık kamusal alanda şeffaf görüşme yapmazsanız, biz kendi adayımızla seçime gitmekte kararlıyız,” diyor. Biraz geriye gidelim, 7 Haziran 2015’te en büyük hata yapıldı.
- Neydi o hata?
HDP’yi görmeyeceğiz diye bugünkü sisteme gidiş yolunu hazırladılar. AKP tek başına iktidarı kaybetmiş, meclisteki diğer partiler bir araya gelip hükümet kurabilecek durumdaydılar. O o zaman İyi Parti yoktu. MHP’nin “ben HDP’yi görmüyorum, yok sayıyorum” yaklaşımıyla bu yol açıldı. Aynı yaklaşımı İYİ Parti devam ettiriyor. Ders alınmazsa bu tarih tekerrür eder. Tekerrür etmesin diye HDP’nin bir müdahalede bulunduğunu düşünüyorum. Bu İstanbul seçimi gibi bir seçim değil… “Biz sizinle görüşüyor gibi yapmayalım ama siz alttan alta bizi destekleyin,” ya da daha acısı “zaten eliniz mahkûm ikinci tura kalırsa” gibi bir yaklaşım var.
- İYİ Parti altılı masadan çıkarsa ne olur?
Keşke… Benim gönlümden geçen CHP’nin HDP yani Emek ve Özgürlük İttifakı ile sol-demokrat bir ittifak kurmaları ve bu ittifakın beklenmedik bir biçimde çok ciddi oy oranına da kavuşabileceğini düşünüyorum. Saadet Partisi’ne bakın; Temel Karamollaoğlu bir şeyi temsil ediyor ama bazılarımız için Madımak’ı da temsil ediyor. Şimdi ne kadar demokratik olabilir. İYİ Parti’nin zaten demokrat olmadığını biliyoruz. Ahmet Davutoğlu’nun oyu yüzde bir bile değil, orada duruyor. Bir tek eli yüzü düzgün ama onun da bagajı dolu Ali Babacan daha makul yaklaşıyor Kürt meselesine. Kürt meselesinde Kürt kimliğinin tanınmasıyla ilgili Süleyman Demirel’in yıllar önce, 91 seçimlerine giderken “Kürt realitesini tanıyacağız, herkes Türkiye’de birinci sınıf vatandaş olacak” dediğinden bugüne 32 sene geçmiş ve değişen çok az şey var. Ne kadar beceriksiz, hep aynı şeyleri konuşan böyle bir toplum düşünebiliyor musunuz? Ben inanamıyorum! Ama Kürt meselesinin zorunlu olarak insanı solcu yapan bir tarafı yok. Kürtlerin haklarını ve halk olarak mevcudiyetini, anadilde eğitim hakkını savunursunuz, ama siz solcu olmazsınız. CHP, HDP ve DEVA neden böyle bir sinerji yaratmaya kalkmasınlar, bunun önünde ne engel var?
- Bu altılı masanın dağılması demek değil mi?
Şimdi olamaz tabi! Altılı masayı dağıtmak kimin nasıl cesaret edeceği bir iştir? Çok soru ve matematik hesapları var.
- Altılı masa toplumun sorunlarına hitap eden bir yerde duruyor mu? Sıkıştırılmış gündemle mi yürüyor ve tıkandı mı?
Tıkanıp tıkanmadıklarını tam bilemiyorum ama içerde bir tartışma olduğu açık. Biz bunu İYİ Parti’nin HDP’ye olan dışlayıcı yaklaşımında görüyoruz. Ahmet Davutoğlu’nun son çıkışları var, sanki Cumhurbaşkanlığı konseyi sistemiyle Türkiye yönetilecekmiş gibi, ama Kılıçdaroğlu da altılı masayı sanki muhafaza etmek için özen gösteriyor gibi, bütün genel başkanlar partilerinin oyları ne olursa olsun bu masada eşittir gibi bir durumu yansıtılıyor. Davutoğlu’nun açıklamalarını masadan bağımsız, kendi fikri gibi söylemesi de çok yersiz. Bütün genel başkanlar cumhurbaşkanı yardımcısı olacakmış… O cumhurbaşkanının bileceği iş. Belli ki burada bir tartışma oluyor. Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçişin nasıl olacağı konusunu henüz bize açıklamadılar. Altılı masa Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem vizyonunu bize açıkladı, öyle bir belge elimizde var, içeriğini biliyoruz. Fakat seçimlerden sonra iktidar olurlarsa oraya nasıl gidileceği, ülkenin nasıl yönetileceğini bilmiyoruz.
Mesela parlamentoda anayasayı değiştirecek çoğunluğu elde edemezlerse bu sistemle yönetmek zorunda kalacaklar. O zaman nasıl yöneteceklerine dair ne olacağını bilmiyoruz. Demek ki bunlar görüşülüyor ama problemler var. Kamuoyunda da Kılıçdaroğlu’nun adaylığına sıcak bakanlar gibi karşı olanlar da var. Mansur Yavaş’ın ismi arada bir gelip gidiyor ama Ekrem İmamoğlu özellikle bu son aldığı cezadan sonra aday gösterilebilir, gibi tartışmalar sürüyor.
- HDP’nin adayı da önem kazanıyor. Sizce nasıl bir aday çıkarabilir? Ya da çıkarmalı?
En önemli aday HDP’nin. Beklenmedik, partili de olmayan, hiç kimsenin kişiliğine itiraz edemeyeceği bir kadın aday olabilir. Zaten HDP’nin kendi çıkışı da bir kadın partisi olması yönündeydi. HDP’nin adayı çok sürpriz ve etkili olabilir
Burada en önemli aday HDP’nin. Bilmiyorum nasıl bir sürpriz hazırlıyorlar? Beklenmedik, partili de olmayan, hiç kimsenin de kişiliğine itiraz edemeyeceği bir kadın aday olabilir. Zaten HDP’nin kendi çıkışı da bir kadın partisi olması yönündeydi. HDP’nin adayı çok sürpriz ve etkili olabilir. HDP kendi adayıyla seçime girecek, öyle görünüyor. İYİ Parti’nin tavrı nedeniyle sözünü ettiğimiz “açık müzakere” şartı gerçekleşmeyecek. HDP eş genel başkanları da defalarda söylediler “altılı masadan bizim itirazımızın olmayacağı özelliklere sahip bir aday çıksa, biz onun lehine davranıp adayımızı çekecek değiliz” diye ve bu doğru yaklaşımdır. Cumhurbaşkanlığı seçiminde biz ikinci turu göreceğiz. İkinci turda da muhalefetin adayı kazanır.
- Seçimlere giderken, iktidar HDP’nin faaliyetlerini devlet baskısı ve imkânlarını kullanarak sıkıştırıyor ve çalışmalarını engelliyor. HDP’nin kapatılması da gündemde. Kapatılır mı?
Bence HDP seçimden önce kapatılırsa, bunun en büyük tehlikesi sandık başlarında HDP’li gözlemcilerin olmayacağıdır. Bir seçimi Kürt illerinde çok ciddi örgütlemek gerekir. Selahattin Demirtaş’ın “her birimiz partisiz olsak bile sandık müşahidi ve gözlemci olarak oralarda hazır bulunmalıyız,” diye açıklaması var. Buna en yatkın parti olan CHP ile işbirliği yaparak, HDP kapatılsa bile, sandıklara sahip çıkmak gerekir. Bütün muhalefetin sandığa yönelmesi lazım. Kapatılırsa hazırda bir parti var mı? O partinin listesinden girmek gibi ihtimaller şu anda bellidir, bilmeyelim daha iyi. Ama parti kapatma sürecinin yetişeceğini düşünmüyorum. Ama “kapatın partiyi, seçimlerden önce bu işi bitirin” talimatı gelirse elbette ki hukuk işlemez.
- HDP’nin önünde şimdi hem zorluklar hem de bir fırsat var diyebilir miyiz?
Seçime gidilirken aday belirleme sürecinde bir ortaklaşma olursa bu hem seçimin sonucu hem de seçimden sonraki siyasi hayatımızın demokratik yönde gelişmesi bakımından çok olumlu olur. O zaman demoktarik dönüşüm mümkün olur
Bence öyle! Seçime gidilirken aday belirleme sürecinde bir ortaklaşma, açık müzakere olursa bu hem seçimin sonucu hem de seçimden sonraki siyasi hayatımızın demokratik yönde gelişmesi bakımından çok olumlu olur. Burada kilit nokta şu: CHP’nin seçmen tabanında yüzde olarak anımsanmayacak ölçüde HDP ile makul bir ilişki kurulmasını teşvik edebilecek demokratik taban var. Onları harekete geçirecek siyasi oluşum, bir beraberlik biçimi, seçimden sonraki altılı masada da bu çerçevede muvaffak olur, Anayasa değiştirme süreci başlarsa, o zaman HDP’nin yaklaşımdaki doğruları toplumun çok daha geniş kesimlerine benimsetmesi ve Türkiye’yi bu anlamda dönüştürecek siyasi güce iyice erişmesi mümkün olur. HDP kendi selefleri gibi şuanda da çok etkili siyasi bir oluşum ama onları da aşmış durumda. Burada kilit yine CHP’de. CHP Türkiye’nin solunda olduğunu iddia ettiği zamandan beri solda tıkaç görevi görüyor. CHP’nin solla hiç alakası olmayan devletçi bir damarı var. Bunu ister sol, ister sosyal demokrat diye adlandırın, ister sosyalistler olarak adlandırın ama devletçilik solun işi değil. Devleti korumak kollamakla solun alakası yok. CHP alanı rahat bıraksa solun önü açılacak.
- CHP devletçi yapıdan çıkarsa demokrasinin önünü açacak diyorsunuz. AKP iktidara gelirkenken farklı yol çizdi… Ama ne zaman devletleşti o zaman savaş politikaları ve şiddet devreye girdi. Şimdi Türkiye’nin nasıl bir sürece ihtiyaç var?
Bence önemli bir süreç var önümüzde. Seçimler olacak ve ikinci tura kalıp muhalefet bir şekilde siyasi ağırlığını koyacak. AKP iktidarı kaybederse bugünkü sistemden o da vazgeçmeye yönelecek. Mecliste parlamenter sisteme geçiş için görüşme zinciri başlayacak. İşte bu aşamada Türkiye’nin geçici anayasa düzenini hayata geçirmesi; başta Kürt sorunu olmak üzere bütün temel toplumsal sorunların -ki bunlar Cumhuriyetin kuruluşundan beslenen gelen sorunlar- hepsini tartışıp ilerde demokratik nihai bir anayasaya kavuşmamız için gerekli koşulları sağlayan geçici anayasa yapması gerekir diye düşünüyorum. 1921’den sonra bu halk kendi anayasasını hiç yapmadı. Hep askerler ve bir takım bürokratlar tarafından yapıldı. Temel hak ve özgürlüklerin olduğu, anadil yasağı içermeyen, İçişleri Bakanı’nın yerel yönetimleri görevden alma, kayyım atama gibi acayip yetkilerini içermeyen demokratik bir anayasaya acil ihtiyaç var.
- Seçim ne zaman olur?
Görüştüğüm bir AKP’li 4-5 Mayıs’da seçimlerin olacağını söyledi, Haziran’ı göremeyebiliriz.
- Levent Köker’in derdi ne?
Benim en büyük derdim politikayla ve sistemle ilgili… Ben demokratik dönüşüm ışığı görmek istiyorum. Bu dönemle toplumsal meselelerde insanların duyarsızlığını ve hukukun bu kadar ayaklar alınmasını dert ediyorum. Bunlara karşı bir protestonun çıkmamasını ve bu sessizliği dert ediyorum.