İçeride ve dışarıda herkes Türkiye’nin durumunu tartışıyor. Çünkü ülkenin artık böyle gitmeyeceğini herkes çok iyi görüyor. AKP-MHP iktidarının bu ülkeye fazlasıyla bol geldiğini, toplumun hacminin bu iktidarı artık kaldıramadığını herkes derinlemesine hissediyor. Bu konuda herkes net. Ancak bu kadar net olan bir diğer şey de mevcut iktidarın dışındaki partilerin topluma yeterince güven veremediğidir. Yoksa bu kadar zayıflamış bir iktidarın şu ana kadar çoktan gitmiş olması gerekirdi. Ancak mevcut iktidar gitmiyor, çünkü karşısındaki muhalefet oldukça basiretsiz ve beceriksiz.
‘Muhalefet partisi’ denilen partilerin bilinen devletçi partiler oluşu, onların farklı olmasını engelliyor. Bu da onların mevcut iktidarla hemen her konuda aynı düşünmesine ve davranmasına neden oluyor. Yıllardır denenen partilerin, bilinen zihinsel kodların Türkiye’nin sorunlarına çare üretmesi mümkün olmuyor. Dolayısıyla kendilerini tümden yeniden formatlamadıkları müddetçe verili muhalefet partilerinin ülke sorunlarına çözüm üretmeleri, halktan gerekli desteği bulmaları ontolojik nedenlerden ötürü mümkün değildir.
Muhalefetin bu çapsızlığı, toplumda mevcut iktidardan kurtulma istemiyle birleşince, bir karamsarlık herkesin üzerine çöküyor. Kurtuluşun, durulmanın nasıl olacağı tam bir muammaya dönüşüyor. Bu defa kaynağı belirsiz ‘darbe’ beklentisi, dış güçlerin yapacağı müdahaleler can simidi olarak sarılan şeyler oluyor. Adeta herkes kendindeki gücü unutmuş bir halde, bir kurtarıcı beklentisine girmiş durumda. İşte HDP’nin 23 Şubat’ta yapacağı 4. Olağan Kongre bu açıdan büyük bir önem taşıyor. HDP büyük bir coşkuyla kongre hazırlıklarını sürdürüyor. Kongreyi faşizme karşı dönemin en büyük ve başarılı eylemlerinden biri olarak geliştirmek istiyor. Zira öyle bir durum yaşanıyor ki, HDP’ye yönelik yapılan her şey saldırı, HDP’nin yaptığı her şey de faşizme karşı direniş kapsamında gelişiyor. Mevcut iktidarın HDP ile kurduğu diyalektik ilişki bu hali almış durumda.
Şimdi herkes HDP’nin Türkiye sorunlarına çözüm üretmede kendisini ne denli alternatif bir parti haline getirebileceğini merak ediyor. HDP diğer muhalefet partilerinin halkta yaratamadığı güveni, mevcut tabanını aşan bir düzeyde yaratabilecek mi? Tüm Türkiye toplumunun umudu olduğunu, Türkiye’nin tüm sorunlarına çözüm üretebilecek parti olduğunu gösterebilecek mi? Merak edilen hususlar bunlar olurken, kongreden beklentiler bu düzeyde yüksek oluyor. Gerçekten de HDP’nin artık kendisini daha fazla anlatmaya, görünür kılmaya ihtiyacı var. Partilerin programlarına bakıldığında HDP’nin hiçbir partiyle kıyaslanamayacak düzeyde gelişkin bir zihniyet dünyasına sahip olduğu hemen göze çarpıyor. Tüm toplumsal sorunlara nasıl çözümler önerdiğine ilişkin oldukça tutarlı ve yeterli cevaplar mevcut. Toplumun çoklu doğasından geliyor oluşu en büyük özgünlüğü. Zira diğerlerinin tümü devletin tekçiliğinden geliyor. Zaten muhalefetiyle iktidarıyla diğerlerinin aynı olmasının nedeni de bu. Dolayısıyla HDP Türkiye’deki tüm toplumsal sorunların çözümü için en büyük fırsat. Toplumun sorunlarını gerçek ve kalıcı olarak çözecek tek parti.
İşte, kongrenin bu fırsatın somutlaşmasına, pratikleşmesine vesile olması gerekir. HDP’nin biraz daha somutlaşmaya ihtiyacı var. Hemen her konuda söz söylemek, çözüm yolları göstermek, en önemlisi de çözüm gücü olmak oldukça gerekli. Örneğin HDP’nin gündemine aldığı, sürekli dillendirdiği ve Türkiye’nin demokratikleşmesi için olmazsa olmaz olan gündemleri var: Demokratik Anayasa, Demokrasi Bloğu, İmralı tecridinin kaldırılması ilk akla gelenler. Önemli olan doğru söz söylemek değil, doğru söz söylemek kadar onun nasıl pratikleşeceğini de göstermektir. Kanımca HDP’de yaşanan en temel yetersizliklerin başında bu geliyor. Zira HDP’nin söz dağarcığını oluşturan zihniyet dünyası gerçekten de oldukça zengin. Deyim yerindeyse söylenmedik şey bırakmamış, ama bu güzel ve doğru söylemler pratikleşmediği müddetçe, sadece güzel sözler olarak kalır. Önemli olan güzeli, iyiyi ve doğruyu bedenleştir yani görünür kılmaktır. Bu nedenle ne denli büyük zorluklarla karşı karşıya olursa olsun, programına uygun hareket etmesi, pratikleşmesi, HDP’den asıl beklenendir. HDP’yi tüm Türkiye’nin umudu ve en temel gücü haline getirecek olan da budur.
Programını yeterince pratikleştirmeyince bu defa sürekli ne olduğu tartışılan bir parti haline geliyor ya da getiriliyor. Sanki tanımlanması hususunda bir belirsizlik, muğlaklık varmış gibi herkes anladığını ya da HDP’de görmek istediğini ona yükleyerek söylüyor. Halbuki HDP bu konuda en tutarlı ve yeterli tanımlanmış olan partidir. HDP’nin nasıl bir parti olduğunu anlamak isteyenlerin HDP’nin programına bakmaları yeterli. Kuşkusuz HDP’nin kendisini programına uygun olarak yeterince pratikleştirmemesi bu konunun gündemde kalmasına etkide bulunuyor olabilir, ama esas olarak özel savaş rejiminin HDP’yi direkt-dolaylı tartıştırarak zayıflatmak istediği asla unutulmamalıdır. Sonu gelmeyen gündemlere bu gözle bakmakta fayda var.
Şimdiden gerçekleşecek 4. Olağan Kongre’ye başarılar diliyorum.