Dr. Hayri Hazargöl
AKP seçimle gelmiş ama seçimle gitmek istemeyen bir iktidardır. Aslında 2015 7 Haziran seçimlerinde iktidarı kaybetmişti. İlk önce siyasi darbe yaparak, sonra da savaş politikasına yönelerek iktidarda kalmaya devam etti. Tayyip Erdoğan o güne kadar düşmanlık yaptığı, birbirinin kanını içecek hale geldiği Devlet Bahçeli ve bazı Ergenekoncularla ittifak kurdu. Çünkü o güne kadar kendine seçimi kazandıran kimi demokrat, liberal çevreler artık bu hükümeti desteklemiyordu. Yine o güne kadar AKP’ye oy veren bir kesim Kürtler de AKP’den uzaklaşmıştı. Artık bunlara dayanarak iktidarını sürdüremeyeceğini gören Erdoğan MHP ve Ergenekonla ittifak kurdu. Önceki söylemlerinin tersi bir politikaya yöneldi. Böylece Erdoğan’ın hiçbir ilkesi olmadığı, iktidarda kalmak için demokrat olmak dışında her kılıfa girecek bir siyasi kişilik olduğu anlaşıldı.
Bu şovenist ve Kürt düşmanı güçlerle ittifak kurunca HDP ve Kürtler baş düşmanı oldu. Çünkü bunlarla ittifak kurmanın tek yolu bu düşmanlık yoluna girmekti. Zaten kendisi de ilk iktidara geldiğinde düşünmezseniz Kürt sorunu da olmaz, demişti. Yani ona göre Türkiye’de Kürt sorunu yoktur; başkaları böyle bir sorun yaratmaktadır. Böyle diyen birinin MHP ve bazı Ergenekoncularla ittifak kurması anlaşılırdır.
Bu ittifakın 6 yıldır Kürtlere ve Kürtlerin temel bir bileşeni olduğu HDP’ye yapmadığı zulüm ve baskı kalmadı. Kürtlüğün varlığını ifade eden ve güçlendiren her şeye düşmanlık yaptılar. HDP tamamen düşman görüldü. HDP’li olmak suç hale getirildi. Öyle ki, HDP’ye yaklaşan, HDP ile ilişki kuran her kişi ve siyasi parti de düşman cephesine yerleştirildi. Zaten tüm belediye eşbaşkanlarının yerine kayyum atandı; çoğu da zindanlara konuldu. Tüm baskılar ve tutuklamalarla HDP zayıflatılamayınca ilk önce milletvekillikleri düşürüldü, son olarak da HDP’ye kapatma davası açıldı. Devlet Bahçeli öyle kapatılmalı ki, bir daha açılmamalı, diyerek neyi amaçladıklarını ortaya koydu. Zaten kapatma davası açan savcılık da; HDP için Türkiye ile ilgili hiçbir davanın yanında olmadılar, ifadesini kullanmıştır. Bu ifadeler savaş yapılan bir düşmanla işbirliği içinde olanlara kullanılır.
HDP’de sadece insan hakları ile ilgilenen Ömer Faruk Gergerlioğlu’na yapılanlar ortada. Sadece insan haklarıyla ilgilenene bunlar yapılırsa Kürt sorunun çözümünü isteyenlere tabi ki daha fazlası yapılır. Kuşkusuz Kürt sorununun çözümünü isteyenlere, bunun için mücadele verenlere hizmet ediyor denilerek insan hakları mücadelesi verenler de tüm demokratlar da demokrasi güçleri de düşman görülüyor. Daha doğrusu Kürtlerin özgürlüğü için mücadele verenlere karşı kim kendileri gibi tutum almıyorsa onlara düşmanlık besliyorlar. İşte Kürt düşmanlığı böyle hastalıklı bir siyasi zihniyet ortaya çıkarmıştır. Türkiye’nin siyasi yapıları 100 yıldır böyle bir anlayışla sakatlanmış bulunmaktadır.
Ancak HDP buna karşı direnmektedir. Çünkü Türkiye’nin yüzyıllık demokrasi mücadelesinin birikimi büyük oranda HDP’de temsil edilmektedir. Demokrasi mücadelesinin temel dinamikleri Kürtler, sosyalistler ve Aleviler HDP’de buluşmuşlardır. Böyle tarihi ve köklü demokrasi mücadelesine dayanan HDP’ye yapılan saldırılar sonuç alamıyor. Demokratik Ulus anlayışına sahip HDP, Türkiye’nin gerçek anlamda tek Türkiye partisi konumundadır. Türkiye’nin tüm toplumsal renklerini kendi siyasi anlayışında buluşturmayı başarmıştır. AKP-MHP ve Ergenekoncuların bir kısmı ise Türkiye’yi tek renk haline getirmek istiyorlar. Buna da Türk-İslam sentezi diyorlar. Dolayısıyla Türkiye’nin yarısını dışlayan, yok sayan ve savaş açan bir iktidar konumunda kalıyorlar.
HDP gerçek Türkiye’yi temsil ediyor. Bu nedenle Türkiye’yi tek renk haline getirmek isteyenlerin her türlü baskısı karşısında direnerek ayakta kalıyor. HDP’nin direnme potansiyeli çok güçlüdür. Tarihi kökleri var. Mücadelenin ortaya çıkardığı bir harekettir. Bu nedenle saldırılar karşısında da mücadele etmesini biliyor. İstanbul Newrozu HDP’nin kimliğiydi, karakteriydi. Böyle bir hareket baskı ve zulümle tasfiye edilemez, kapatılamaz. Türkiye’de sosyolojik ve siyasi olarak kapatılamayacak bir parti varsa; o da HDP’dir.
HDP’liler kapatma davasına karşı direneceklerini açıkladılar. Halk da tüm Newroz meydanlarında HDP’ye sonuna kadar direnin mesajı verdi. Çünkü mücadeleden kaçmakla; ya da dolambaçlı yollara sapmakla bu saldırılar püskürtülemez. HDP’ye sahiplenerek sonuna kadar direnilirse, bu demokrasi için, daha sonraki siyasi mücadele için büyük bir kazanım olur. Bu açıdan direnişin HDP çatısı altında sürdürülmesi gerçekten de önemlidir. Kuşkusuz HDP’yi kapatabilirler, siyasi yasaklar getirebilirler. HDP’yi seçime sokmayacakları da anlaşılıyor. O zaman farklı siyasi partilerle ittifak gündeme gelir. 6 milyon, hatta bunun 2 katı bir oy potansiyeli olan bir siyasi hareketle bırakalım seçim ittifakı, Türkiye’yi yönetme ittifakı bile yaparlar.
Şu açık ki, HDP’nin felsefesi, fikriyatı, ideolojisi, politikası ve mücadele hattı tutmuştur. Çünkü Türkiye’nin ihtiyacı olan HDP fikriyatı ve izlediği politikadır. Mevcut siyasi akımlara karşı tek alternatif bu siyasi harekettir. HDP çizgisi dışında hiçbir siyasi eğilim ve hareket Türkiye’nin sorunlarına çare olamaz. Kuşkusuz bu felsefe ve fikriyat daha yaratıcı ve etkili hale getirilebilir. Çünkü bazı kalıplar ve alışkanlıklar bu alternatif siyasi fikriyatın daha fazla etkili olmasında frenleyici olabiliyor. Ama bu başka eğilimleri düşünmeyi değil, bu fikriyata sahiplenmeyi, sarılmayı ve güçlendirmeyi gerektiriyor. Zaten zaman içinde görülen eksiklikler giderilir ve daha güçlü biçimde yola devam edilir. Çünkü bu fikriyat tamamen halkların çıkarını temsil ediyor; bu nedenle de sürekli eksikliklerini güçlendirerek yoluna devam eder.
HDP şu ana kadar iyi bir sınav vermiştir. Dar ve günlük yaklaşım içine girilmez, demokrasi mücadelesinde kararlı olunur. HDP’yi sahiplenme önemli bir demokrasi mücadelesi olarak görülürse; bu HDP geleneğine kazandırır. HDP yöneticilerinin söyledikleri gibi siyasi arenaya daha güçlenerek gelirler.