Geçen hafta Amedspor maçında ve Millet İttifakı masasında yaşanan gelişmeler üzerinden değişimin kaçınılmaz hale geldiğini, bunu engellemek üzere 90’lı yılların derin devlet unsurlarının tamamının sahaya sürüldüğünü anlatmaya çalışmıştım. Değişimi engellemeye yönelik Ağarların yaptığı bin operasyon sürüyor. Operasyona ilişkin yeni görüntüler ve detaylar ortaya çıkmaya başladı.
Bu kez hamleler iktidar kanadından geldi. MHP’si, Büyük Birlik Partisi, Vatan Partisi, mafyası ve daha pek çok derin devlet yapılanmasıyla iç içe geçen AKP iktidarı saflarını yeni derin yapılarla tahkim etmeye çalışıyor. İşi Jandarma Genel Komutanı’nın mafya lideri Alaattin Çakıcı’nın adamlarıyla poz vermeye kadar vardırdılar. Yetmedi 90’lı yılların vahşet örgütlerinden biri olan Hizbullah’ın siyasi yapısı olan Hür Dava Partisi’ni ittifakın resmi ortağı haline getirdiler. HÜDAPAR’ın 24 Haziran seçimlerinde aldığı oy 157 bin yani yüzde 0.3 oranında. Bu tablo bir yandan iktidarın her bir oya muhtaç hale geldiğini, tarihinin en güçsüz dönemini yaşadığını gösterirken öte yandan derin yapılar, operasyoncu güçler safları sıkılaştırmaya mecbur hale geldiler. Bu da aslında seçimin siyasi partiler arası bir yarış olmaktan çıkıp Türkiye’yi eski derin yapılarla yönetmek isteyenler ile değişimi dayatan geniş toplumsal kesimler, tarihi şartlar arasında geçeceğini gösteriyor.
Tablo bu kadar net olmasına rağmen, güya Kürtlük adına hareket eden, Kürtlere özgürlük talep eden ve kendisini “Kürt ulusalcı” olarak tanıtan bazı çevreler iktidar etrafında kenetlenen derin yapılar tarafından kendilerine verilen görev gereği iştahla suyu bulandırmayı sürdürüyor. Daha ilk günden başladılar “HÜDAPAR 150 bin oyu ile temel oyuncu olurken, Kürtler adına masada pazarlık yaparken HDP 6 milyon oy ile denklem dışı kalıyor” propagandası yapmaya. Hatta daha ileri gidip HÜDAPAR’ın özerklik istediğini, Kürtçenin resmi dil olması için mücadele ettiğini ileri sürenler bile oldu. Hani sıradan trollere, maaşlı görevlilere diyecek söz yok da az biraz Kürt sorununun evveliyatını bilen isimlerin bile bu tartışmaya dahil olmasını insan hayretle izliyor. Bu kesimler neredeyse HÜDAPAR’a “devrimci yurtsever” bir parti muamelesi yapacaklar. Hatta bunlara kalsa bu ittifak sayesinde yarın öbür gün HÜDAPAR, AKP, MHP, BBP, Vatan Partisi eliyle “Kürdistan’ın” kuruluşu ilan edilecek. El insaf! Bunca cehalet ancak eğitimle mümkün demek istiyor insan ama bilgi yok, birikim yok, eğitilemez bunlar. HÜDAPAR’ın hangi amaçla ve nasıl kurulduğunu, şimdiye kadar dayandığı siyasi geleneğin ne tür icraatlarda bulunduğunu uzun uzun anlatacak değilim. Öyle Hizbullah ile HÜDAPAR arasındaki ilişkiyi de değerlendirmeye gerek yok. Ama HÜDAPAR’a yurtseverlik yüklemek eğer bir algı operasyonunun gereği değilse tek kelime ile cehalettir. Korucular ne kadar yurtseverse HÜDAPAR da o kadar yurtseverdir, o kadar Kürtlük derdi vardır. İddia ettikleri gibi HÜDAPAR’ın Kürtlük iddiasını kabul etsek bile dahil olduğu yeminli Kürt karşıtı ittifaktan Kürtler adına iyilik beklemek gaflettir. Bu birliktelikten çıksa çıksa Kürtler adına 90’lı yılların operasyon ortaklığı çıkabilir ancak. Beyaz Toros koalisyonu çıkabilir.
Hele hele HÜDAPAR ile HDP’yi kıyaslamak cehaletin ötesinde saf kötülüktür, bu operasyona gönüllü yazılmaktır. HDP ve dayandığı siyasi gelenek Kürtlük adına, özgürlük adına her türlü bedeli ödemiş ödemeye devam eden bir partidir. HÜDAPAR ise derin yapılarla birlikte bu hareketi durmaya çalışan bir oluşumdur. Kürtler sokak ortasındaki infazları, faili meçhulleri, domuz bağlarını, yapılan katliamları asla unutmaz, kaldı ki bu güçler de kendi rollerini asla unutturmuyorlar. En son kendilerine verilen görevi Kobanê Kumpas Davası’nda yerine getirdiler. Kürt siyasetçiler, HDP’li aktörler bu ittifakın işbirliği ve kurdukları kumpasla içeride tutuluyor. Bu ittifak Kobanê Kumpas ittifakıdır, Kobanê’yi boğmak üzere geçmişte IŞİD ve onunla birlikte harekete geçirilen çeteler eliyle yapılmak istenenin devamıdır.
Siyasi aktör olup olmama meselesine gelince. HDP ve örgütlü Kürt siyasi yapısı daha önce olduğu gibi bu seçimlerin de anahtar rolünü sürdürüyor. HÜDAPAR’ı güya “Kürtler adına hareket eden bir oluşum” olarak pazarlamak, palazlandırmak da bu gerçeği değiştiremeyecektir. HDP’nin siyasi ve toplumsal gücünün reklamını yapmaya ihtiyacı yoktur, siyaseti dönüştürme etkisi artırmıştır ve dengeleri belirleme rolünü de sürdürmeye devam etmektedir. Bütün yok saymalara ve inkara rağmen halen Kürtler ve HDP, bu seçimin en çok tartışılan odağı ise bu durum yürütülen siyaset ve verilen bedeller sayesindedir. Değişimi durdurmaya dönük operasyonlar akamete uğruyorsa, toplumun değişim talebi ve isteği artıyorsa, Kürt karşıtları tarihlerinin en güçsüz dönemini yaşıyorsa bu HDP ve siyasetinin en büyük başarısıdır.