İki yıl önce Samsun’da bir gemi güvertesinde RTE başta olmak üzere irili-ufaklı sistemin bütün parti liderlerinin birlikte verdiği fotoğraf her şeyin özeti gibiydi. Onları geminin güvertesinde buluşturan şey; militarist, anti emekçi, anti Kürt, anti demokratik sitemin birer parçası olmalarıydı. Hala da öyleler
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve İYİP Genel Başkanı Meral Akşener, parlamenter sisteme dönüş üzerine görüştükten sonra ortak basın toplantısı yaptılar. AKP-MHP dışında bütün partilerle görüş alışverişi yaptıklarını ve çalışmalarının sürdüğünü söylediler. “HDP hariç” bütün partilerle görüştüklerini gazetecilerden gelen sorulardan anladık. Hatta AKP’nin yönetip, yönlendirdiği DSP’den randevu istediklerini ama DSP Genel Başkanı’nın işlerinin yoğunluğundan dolayı görüşme gerçekleşemediğini bizzat M. Akşener açıkladı. %0,1 oy alamayan, İstanbul belediye seçimlerinde AKP’yi yanlayan DSP’den randevu alamamış koskoca Millet İttifakı! Dahası, ortak basın toplantısında savaş tezkeresine evet oyu vereceklerini de açıklayarak Saray Rejimi’ne muhalefet etmek derdinde olmadıklarını, “kötü gidişattan memnun olmayan” Saray dostları olduklarını ilan etmiş oldu Millet İttifakı.
Millet İttifakı, Meclis’in 3. büyük partisi HDP’yi görmezden gelerek, AKP’ye kaybettirme bilinciyle Batı büyükşehirlerinde Millet İttifakı’nın adaylarının kazanmasına yol açan HDP’li seçmenin sabrını sınıyor. Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek gibi kripto AKP’liler Altın Portakal ödül törenine, kitap fuar açılışına HDP Antalya Milletvekili Kemal Bübül’ü davet etmeyerek bir tercihte bulunuyor. Tek Adam Rejimi’ne karşı gerçek mücadele veren ve en ağır bedeli ödeyen HDP’ye uzak, Saraya yakın olmayı tercih edenler, muhalif olmaktan ziyade Saray’dan dışlanmış “zoraki muhalif” durumundalar.
HDP, yok saymalar, dirsek atmalar vb. gibi sistem partilerinin oyunlarına karşı şerbetli. Mesele devletin tekçi, ırkçı derin yapısı olduğunda “Anayasaya aykırı ama evet diyeceğiz” çizgisinde hizalandıklarına defalarca şahit olduk. HDP, onlar nereye yuvarlanırlarsa yuvarlansın, üçüncü bir taraf olma ve gerçek muhalefet güçleriyle demokrasi bloku oluşturma amacını her ortamda dillendiriyor. Millet İttifakı’nın egemen ulus nobranlığıyla söylediği “Kürt sorununu biz çözeriz” ve TÜSİAD ağızıyla tekrarladığı “yoksulluğu bitireceğiz” sözlerinin bir kıymeti yok. Anadil meselesini bile sindirememiş, emekçilerin ekonomik-siyasal taleplerine yabancı zihniyetin hiçbir şeyi çözemeyeceği ortada.
HDP hem emek güçlerini, hem Kürtleri, hem de toplumun bütün ezilen kimliklerini birleştirebilecek kavşakta duruyor. Varlık sebebini sermayenin çıkarları ve Kürtlerin inkârı üzerinden tanımlayan sistemde bir yer arayışı değil, çürük sistemin yok edilmesine odaklanmış alternatif siyaset HDP’yi anlamlı kılıyor. Sistem partileri HDP’yi “tehlikeli” olarak görmekte haklılar. Ehlileştiremedikleri, suça ortak edemedikleri ölçüde “bizimle değilsin” tafraları atıyorlar. Sistem partilerinin birbiriyle olan çelişkilerini demokrasi mücadelesi lehine kullanmak ama asla sistemin bir aparatı olmamak dışlanmak değil, dışında kalmayı tercih etmek oluyor.
İki yıl önce Samsun’da bir gemi güvertesinde RTE başta olmak üzere irili-ufaklı sistemin bütün parti liderlerinin birlikte verdiği fotoğraf her şeyin özeti gibiydi. Onları geminin güvertesinde buluşturan şey; militarist, anti emekçi, anti Kürt, anti demokratik sitemin birer parçası olmalarıydı. Hala da öyleler.
Mesele inkâr, imha, işgal olduğunda hepsi “tek parti, tek zihniyet” şeklini alıveriyorlar. “Kürtler hariç” diyerek sosyalistlik, “HDP hariç” diyerek muhalefet olmuyor, olunamıyor. Kürtlerle ve emekçilerle arasına mesafe koyanlar Saray’ın çekim alanına kapılmaktan asla kurtulamıyor.