HDP Eşbaşkan Yardımcısı Temel ‘Cumhurbaşkanlığı seçiminde kişilerin değil ilkelerin tartışılması gerektiğini düşünüyoruz. Bizim pozisyonumuz son derece nettir. İlkelerde anlaştığımız adaylarla yol yürümeye açığız. Ancak asla kimse bizi çantada keklik sanmasın’
Hüseyin Kalkan
HDP Eşbaşkan Yardımcısı Tayip Temel söyleşimizin ikinci bölümünde Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde nasıl bir politika izleyeceklerinin yanı sıra, iktidarın Federe Kürdistan ve Kuzey-Doğu Suriye’ye yönelik attığı adımları da değerlendirdi.
- Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde nasıl bir strateji izleyeceksiniz?
Altını çizerek söylemeliyim ki Milletvekili seçimleriyle Cumhurbaşkanlığı seçimleri farklılıklar taşıyor. HDP olarak milletvekili seçimlerine Demokrasi İttifakı temelinde kendi logomuzla ve ismimizle gireceğimiz çok açık. Ancak cumhurbaşkanlığı seçimlerinde partiler yarışmadığından ve adayların seçilmesi için %50+1 oya sahip olması gerektiğinden ilkesel tutum alacağız. Bizler HDP olarak Cumhurbaşkanlığı seçimlerine asla kişiler üzerinden bakmıyoruz. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aslolanın ilkeler olduğunu savunuyoruz. Bu ilkeler, demokratik dönüşümün sağlanmasını amaçlayan ilkelerdir. Biz HDP olarak bu ilkeler için müzakerelere hazırız. Bizim pozisyonumuz son derece nettir. İlkelerde anlaştığımız adaylarla yol yürümeye açığız. Ancak asla kimse bizi çantada keklik sanmasın. “Zaten bize oy verecekler” rahatlığıyla yaklaşmasın. Kürtlere üsttenci bir dil kullanma yanlışına düşmesin. Bunu kesinlikle reddediyoruz. Kürt halkı ve ezilenler bu toplumun en bilinçli kesimidir. Yeni türden bir sömürü gramerini asla kabul etmezler. Kürtleri hafife alma gafletine düşülmesin. Kürtler ve HDP kimin Cumhurbaşkanı olacağına da, kimin Cumhurbaşkanı olmayacağına da karar verecek belirleyici bir pozisyondadır.
- Cumhur İttifakı ile işbirliği yapmanız söz konusu mu? Hangi koşullarda işbirliği yaparsınız?Cumhur İttifakı denilen faşist ittifak günümüzde uyguladığı politikalarla 12 Eylül darbecilerine adeta rahmet okutmaktadır. Toplumu nefessiz bırakan, kutuplara ayıran ve kendinden olmayan herkese düşman olan bir ittifak. Yarattığı ekonomik krizin faturasını yoksul halka ödeten, yoksulluğun temel kaynağı olan savaş politikalarında ısrar ederek içinde bulunduğumuz ekonomik krizin üzerini örtmeye çalışan bir iktidar var karşımızda. Halk ekmek bulamazken başka ülkelerin topraklarını işgal etmeye çalışarak yoksulun sofrasında kalan kırıntıları da çalmak isteyen bir iktidar bu. Kürt Sorunu’nda demokratik çözümün en önemli muhatabı Sayın Öcalan üzerinde uygulanan tecridi pervasızca devam ettiren bir yönetim. Böyle bir tabloda, MHP’nin kayyum rolünü oynadığı Kürt düşmanı AKP-MHP iktidarıyla uzlaşmamız, bu zihniyette bir iktidarla işbirliği yapmamız asla söz konusu değildir. Bu tabloyu sürdürmekte ısrarlıyız, böyle bir zihniyetle konuşmak bile düşünülemez. Demokrasi İttifakı’nın büyümesi için çaba harcayan, 3. Yolu bir strateji olarak önüne koyan HDP’nin böylesi bir ittifaka kaybettirmekten ve gerçek anlamda demokrasiyi inşa etmekten başka bir amacı olamaz. Biz 27 Eylül 2021’de 11 madde olarak deklare ettiğimiz ve hangi koşullarda nasıl ittifaklar kuracağımızı özetlediğimiz ilkelerimizin arkasındayız. Az önce de ifade ettiğim gibi bizim için belirleyici olan ilkelerdir, sorunlara yaklaşımda gösterilen ilkesel tutumlardır. 3. Yol çizgimiz ile her iki kutup dışında alternatif bir yaşamı ve siyaseti ilmek ilmek örgütlediğimiz kadar, politikada esneklik, ilkelerde katılık anlayışımızla da siyaset yürütüyoruz. Bizim için esas olan her koşulda halkın kazanımları ve demokratik bir Türkiye’nin inşa edilmesidir.
- Demokrasi İttifakı içinde yer alacak parti ve yapılar birlikte bazı etkinliklere başladıklarını görüyoruz. Ne zaman resmen ilan edilecek?
Tekrar vurgulamak gerekirse bizim için demokrasi İttifakı, toplumsal ve siyasal muhalefetle, emek, ekoloji, kadın ve gençlik hareketleriyle, cinsiyet kimlikleriyle en geniş birlikteliği kurmanın, ortak mücadele zeminini büyütmenin adıdır. Yaptığımız tüm görüşmelerde temelde bunu amaçlıyoruz. Dolayısıyla Demokrasi İttifakı çalışmalarında sadece siyasi partiler, yapılar ve kurumlarla sınırlı bir yaklaşım içinde olmuyoruz. Demokrasi İttifakı bu yüzden bir mücadele ortaklığıdır bizim için. Bunun en iyi örneğini işte Newroz’da, 8 Mart’ta, 1 Mayıs’ta gördük. Bu koşullarda büyük kitlesel katılımlarla Türkiye’nin ve Kürdistan’ın dört bir yanından milyonlarca insan alanlara akın etti ve tüm baskılara rağmen demokrasiyi, özgürlüğü haykırdılar. Bizim için Demokrasi İttifakı’nın resmi ilanı budur, bu resmin açığa çıkmasıdır. Diğer ittifaklar gibi sadece salon toplantılarıyla sınırlı kalmıyoruz, ittifakımızı alanlardan ilan ediyoruz. O yüzden resmi bir ilandan çok, günbegün büyüyen, demokratik değişimi hedefleyen, sorunlara palyatif değil kökünden çözüm iddiasıyla yaklaşan bir ittifak çalışması içindeyiz.
- Demokrasi İttifakı’nda bir seçim başarısı bekleyebilir miyiz? Nasıl bir sonuca başarı diyebiliriz?
Demokrasi İttifakı’nın sadece seçim odaklı olmadığını, özü itibariyle bir mücadele ortaklığı olduğunu ifade ettik. Ancak seçim sonuçları Türkiye siyasetine yön vermeye devam ediyorsa Demokrasi İttifakı seçimlerde elbette başarıyı da hedefler. Yani ne sadece seçim odaklı çalışma yürütüyoruz ne de seçimleri önemsizleştiriyoruz. Giderek büyüyen, toplumda ilgi gören Demokrasi İttifakı’nın seçimlerde de büyük başarılar elde edeceğini biliyoruz. Demokratik bir ülke inşa etmek amacıyla Türkiye halklarının stratejik ortaklığı olarak kurulan ve tarihsel devrimci mücadele mirasından beslenen partimizin kendisi de bir ittifaktır. Demokrasi İttifakı’yla toplumsal itirazı daha da büyütmek, toplumun tüm kesimlerini dahil etmek istiyoruz. Bu gidişattan rahatsız olan, demokrat ve vicdan sahibi herkesin bu ittifakta yeri var. Bizler birlik olmadan gidişatı değiştiremeyiz. Egemenlerin ve zorbaların ittifakına karşı Demokrasi İttifakı bir imdat freni, nefes alamayan toplumun artık yeter demesi, dalga dalga büyüyen bir demokrasi çığlığıdır. Normal koşullarda bu ittifakın Türkiye siyasi tarihine yön verecek gücü ve kudreti vardır. Temel hedefi ülkeyi değiştirmek, dönüştürmek, demokrasiyi inşa etmek olan bizlerin seçimlerde tüm dengeleri değiştirecek desteğimizin olduğunu da biliyoruz. Bu vesileyle her koşul ve şarta hazır olduğumuzu, ne olursa olsun gücümüzün önünde engel olamayacaklarını, halkın desteğini almış bir ittifakla kimsenin baş edemeyeceğini herkesin bilmesini isterim. Seçim yasalarıyla oynayan, iktidarını devam ettirmek için bin türlü hile hurdaya başvuran ve başvuracağını bildiğimiz AKP-MHP İttifakı’nın oyunlarına karşı bizim de hazırlıklı olduğumuz bilinmelidir.
- Tayip Temel iktidarın Kürtlere karşı savaş halini analiz ederken, Kürtlerin kurucu öteki pozisyonuna dikkat çekiyor. Temel, Rusya- Ukrayna savaşından tutun da dünyadaki bütün büyük meselelerin Kürt Sorunu ile ilişkisine kadar vurgu yapıyor ve bunun nasıl savaş kararına dönüştüğüne işaret ediyor. Temel’in bu konudaki sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:
- Siyasi duruma ilişkin değerlendirmesine gelirsek, Kürdistan Federe Bölgesi’ne ve Kuzey-Doğu Suriye Özerk Bölgesi’ne yönelik operasyonları nasıl okumak gerekiyor?
Kürdistan Federe Bölgesi’ne yönelik başlatılan ve Kuzey-Doğu Suriye Özerk Bölgesi’ne yönelik hazırlıkları yapılan askeri operasyonlar ve işgal harekâtlarını birçok bağlamda değerlendirmek mümkün. Kadim bağlam elbette Kürt halkının kazanımlarının ortadan kaldırılmasıdır. Çünkü Kürtler bu ülkenin muktedirleri açısından kurucu öteki pozisyonundadır. Bu muktedirler egemenliklerini Kürt halkının kazanımlarının yok sayılması üzerine kurmuşturlar. Bu yalın gerçeği akılda tutarak kadrajı daha geniş açıdan aldığımızda birçok bağlamı saymak mümkün hale gelir.
Öncelikle, NATO-Rusya ekseninde gelişen Ukrayna-Rusya savaşı AKP-MHP İttifakı’nın kendi ajandasını Ortadoğu’da hayata geçirmesi için çeşitli fırsatlar yaratmıştır. NATO’nun AKP-MHP İttifakı’na biçtiği misyona karşılık askeri operasyon ve işgal harekâtı başlatılmıştır. Dolayısıyla bu hamleyi küresel güç denklemlerinden bağımsız okuyamayız.
İkinci olarak AKP-MHP İttifakı, Avrupa devletlerinin Rusya’ya olan enerji bağımlılığını azaltma planının parçasında önemli bir pozisyon elde etmek istiyor. Bunu gerçekleştirmek için de askeri olarak işgal edilmiş bölgelerle de facto durum yaratmayı amaçlıyor. Savaşı ve istikrarsızlığı yayarak bölgesel güç olma hayalleri kuruyor. Üçüncü bağlam ise elbette ki Türkiye’nin iç gündemlerinin üstünü örtmektir. Bilindiği üzere, Türkiye’de ekonomik çöküş yaşanıyor. Ekonomik çöküşün etkisiyle toplumsal buhran büyüyor ve siyasal krizleri besliyor. Bugün Türkiye halklarının en temel gündemlerinin başında hayat pahalılığı, işsizlik gibi ekonomik başlıklar geliyor. Bunu Kürt Sorunu’nun çözümsüzlüğü, özgürlüklerin kısıtlanması ve otoriterleşme takip ediyor.
AKP-MHP İttifakı ekonomik, siyasal ve toplumsal sorunları çözme kabiliyetini yitirmiş durumda. İktidarını, krizi yöneterek sürdürmeye çalışıyor. Krizi yönetmenin yöntemlerinden biri yeni krizlerle gündemi meşgul etmektir. Fakat yeni krizler sadece gündemi belirleme amacı taşımaz. Bu krizler aynı zamanda iktidarın içinde bulunduğu açmazı aşmasının fırsatı olarak görülür.
Bugün Kürdistan Federe Bölgesi’ne yönelik başlatılan ve Kuzey-Doğu Suriye Özerk Bölgesi’ne yönelik hazırlıkları yapılan askeri operasyonları hem küresel hem bölgesel hem de Türkiye özelinde değerlendirmek gerekiyor. Bunun bir ucunda küresel güç matrislerindeki hareketlenmeler diğer ucunda toplumun nefessiz bırakılmasını hedefleyen bir kriz rejimi vardır. Bu rejim, savaşı yayarak kendi krizini yönetme ve mümkünse aşma yönünde fırsatlar yakalama hedefini taşıyor. Fakat içeride toplumu nefessiz bırakma ve bölgede savaşı yayma yoluyla güçlü görünmeye çalışsa da kâğıttan kaplan misali tarihinin en güçsüz ve meşruluk üretemeyen dönemini yaşıyor.
- Bu savaşın seçimleri ertelemek için tasarlandığı yönündeki yorumlarla ilgili neler söylersiniz?
AKP-MHP İttifakı’nın savaşı yaymasını küresel, bölgesel ve Türkiye içi siyasal gelişmeleri birlikte değerlendirebiliriz. Elbette bunun içinde iktidarın seçimlere yönelik hedefleri de var. Fakat AKP-MHP İttifakı ve devlet içindeki ortaklarının savaşı yaymasını sadece seçimleri erteleme hedefine indirgemek yanılgılı bir değerlendirmeyi ve hakikati ıskalamayı getirir. Elbette savaşın yayılması, içeride toplumun nefessiz bırakılması ve faşist-alarmist bir ruh halinin yaratılmasının nedenlerinden biri seçime dair planlardır.
Bu planların bir opsiyonu seçimi kazanmak için gerekli siyasal zemini yaratmak olabileceği gibi başka bir opsiyonu da seçimleri ertelemek olabilir. Savaşın yayılmasının birçok sebebi olsa da seçimler bu sebeplerden biridir. Bu kapsamda savaşı seçimler bağlamında düşünüyorsak Cemal Süreya’nın dediği gibi “bütün mümkünlerin kıyısındayız.”
Unutulmamalıdır ki, seçime dair iki opsiyonun ortak noktası Kürt halkının haklı taleplerini bir yüzyıl daha görünmez kılmak ve Türkiye’de yükselen demokrasi arayışını baskılamaktır. AKP-MHP İttifakı seçimi kazandıracak iklimi yaratır ya da seçimleri erteleme yönünde bir hamle yaparsa bunun temelini Kürt ve demokrasi karşıtlığını provoke etmesi oluşturacaktır. Bu sebeple, bugün her şeyden daha çok Kürt Sorunu’nun barışçıl çözümünü ve Türkiye’de demokrasinin güçlendirilmesini sahiplenmek şarttır. AKP-MHP İttifakı’nın savaşı yayarak devreye koymak istediği toplum ve siyaset mühendisliğine karşı Demokrasi İttifakını genişletmek; yerelden genele kadar her alanda, ortak değerleri taşıyan herkesle demokratik ittifakları büyütmek gerekiyor.