HDP, Olağanüstü Parti Meclis toplantısının sonuç bildirgesini açıkladı. Bildirgede ‘HDP, 23 Haziran’da İstanbul’da muhalefet güçleriyle birlikte el konulan mazbatanın, yerlerde sürüklenen annelerin hesabını sandıkta oylarıyla soracaktır’ denildi.
Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) geçtiğimiz Cumartesi günü partinin eş genel başkanları başkanlığında toplanan Olağanüstü Parti Meclisi (PM) sonuç bildirgesi açıklandı. Siyasal gelişmeler, açlık grevleri ile ölüm oruçları ve YSK’nin İstanbul seçimlerini iptal etme kararı gibi konuların ele alındığı toplantıda, muhalefete çağrıda bulunularak, “Evlatlarının yaşaması için sokaklara çıkan ve yerlerde sürüklenen annelerin sesine kulak vermeye ve harekete geçmeye çağırıyoruz” denildi.
HDP Basın Bürosu tarafından basınla paylaşılan sonuç bildirgesi metni şöyle:
“* Hakkâri Milletvekilimiz Leyla Güven’in Sayın Öcalan’a uygulanan mutlak tecridin kaldırılması amacıyla 8 Kasım’da başlattığı açlık grevi 186. gününde. Leyla Güven’in başlattığı açlık grevi, HDP milletvekilleri Dersim Dağ, Tayyip Temel ve Murat Sarısaç dâhil, farklı tarihlerde açlık grevine başlayan yeni katılımcılarla genişlemiş bulunmaktadır. 1 Mart’tan itibaren de cezaevlerinde 3 bini aşkın tutuklunun süresiz ve dönüşümsüz açlık grevine başlamasıyla yeni bir boyut kazanmıştır. 30 Nisan’da ise 15 kişilik bir grup tutuklunun, 10 Mayıs’ta da ikinci bir grup tutuklunun ölüm orucuna başlamasıyla beraber her an vicdanı olan herkesi derinden sarsacak haberleri duyacağımız kritik bir aşamaya gelmiştir.
* Ne yazık ki, bu zamana kadar cezaevlerinde 7’si tutuklu, 8 kişi tecridin kaldırılması amacıyla yaşamına son vermiştir. HDP Parti Meclisi olarak 31 Mart seçim değerlendirmesinde ‘Bundan böyle başka hiç kimsenin ölmesini istemediğimizi’ ısrarla vurgulamış, Adalet Bakanlığı’na ve Cumhurbaşkanına şu çağrıyı yapmıştık: ‘Sürekli tecrit insanlık dışı bir uygulamadır. Milletvekilimiz Leyla Güven’in bu haklı, meşru ve hukuki talebine yanıt verin, yasaların gereğini yerine getirin. Sayın Öcalan’ın ailesi ve avukatlarıyla görüşmelere düzenli başlamasının yolun açın.’
* Bu bağlamda 6 Mayıs’ta Asrın Hukuk Bürosu avukatlarının kamuoyuna yaptığı açıklamadan İmralı’da sayın Öcalan’la 2 Mayıs’ta bir görüşme yapıldığını öğrenmiş olduk. Bu görüşmeyi geç kalmış önemli ve olumlu bir adım olarak değerlendiriyoruz. Bu görüşme, tecridin kaldırılması önünde hiçbir yasal ve anayasal engel olmadığını bir kez daha teyit ediyor. Adalet Bakanı ve hükümeti attığı bu olumlu adımı devam ettirmeye ve İmralı tecridine son vermeye çağırıyoruz. Sayın Öcalan ve arkadaşlarının avukatları ve aileleriyle düzenli görüşmesinin önündeki siyasi engeller de kaldırılmalıdır. Bu zamana kadar sürdürülen hukuk dışı uygulamalara ve tecride son verilmeli, güvence sağlanmalı ve böylece açlık grevleri ve ölüm oruçlarını sona erdirmenin yolu açılmalıdır.
* Bu vesileyle ısrarla vurgulamak gerekir ki, mutlak tecrit bir insanlık suçudur. Ne var ki, bu insanlık suçuna karşı 8 Kasım’dan başlayarak bedenini açlığa ve ölüme yatıran insanların durumu çok kritik bir eşikte bulunmaktadır. Başta Türkiye ve uluslararası demokratik kamuoyu olmak üzere 8 yıl boyunca bu insanlık suçunun işlenmesine yol açan hukuksuzluğa, adaletsizliğe ve ayrımcılığa son vermek için herkesi duyarlı olmaya davet ediyoruz. Evlatlarının yaşaması için sokaklara çıkan ve yerlerde sürüklenen annelerin sesine kulak vermeye ve harekete geçmeye çağırıyoruz.
6 Mayıs’ta YSK kararıyla iptal edilen ve 23 Haziran’da yeniden yapılacak olan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi:
* 6 Mayıs’ta İstanbul’da Yüksek Seçim Kurulu (YSK) eliyle bir sandık darbesi yapılmış, İstanbul halkının iradesi gasp edilmiştir. Seçimi iptal etme ve Ekrem İmamoğlu’nun mazbatasına el koyma kararı iktidar gücünü arkasına alan AKP-MHP bloğunun siyasi bir operasyonudur. Yasal dayanaktan yoksun, hukuk dışı ve gayri meşru siyasi bir karardır.
* YSK’nın yasadışı ilan ettiği, kanunsuz gördüğü sandık kurullarının gerçekleştirdiği seçimde, aynı zarfta 4 oy pusulasından 3’ü geçerli, büyükşehir oyu geçersiz kılınmıştır. Bu hukuk tarihine kara bir leke olarak geçecek büyük bir skandaldır. YSK, sandık kurullarını yasa dışı ilan eden bu kararının mantıki bir sonucu olarak sadece büyük şehir belediyesi değil, İstanbul seçimlerinin tamamını yenilemelidir. Aynı sandık kurullarıyla gerçekleştirilen ve YSK’nın İstanbul kararıyla birlikte meşruiyeti açıkça tartışılır hale gelen 16 Nisan Anayasa referandumu ile Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olduğu 24 Haziran seçimlerini de iptal etmeli ve yenilemelidir.
* Ekrem İmamoğlu’nun mazbatasına el koyarak İstanbul halkının siyasi iradesini gasp eden zihniyet ile Gültan Kışanak’ın mazbatasına el koyarak Diyarbakır halkının iradesini gasp eden zihniyet aynıdır. HDP’nin 96 belediyesine kayyum atayarak Kürt halkının iradesini gasp eden zihniyetiyle, KHK’li diye HDP’nin Bağlar, Tekman, Gökçebağ, Edremit, Tuşba, Çaldıran, Dağpınar belediye başkanları ve 56 belediye meclis üyesi ile Lice’nin köylerinde 10 muhtarın mazbatasına el koyarak halkın iradesini yok sayan zihniyet de aynıdır. 31 Mart’ta HDP’nin kazandığı Mardin, Cizre, Silopi ve İdil dâhil, 26 belediyeyi polis ablukasına alarak, güvenlik bahanesiyle belediye ile halk arasına dikilmek istenen tecrit duvarlarını tetikleyen zihniyet ne ise, tecridin kaldırılması amacıyla bedenlerini açlığa ve ölüme yatıran evlatlarının yaşaması için sokaklara çıkan anneleri yerlerde sürükleyen zihniyet de odur.
* 31 Mart Türkiye’de güç dengelerini değiştirmiş, yeni bir siyaset kulvarının oluşmasının, yeni bir siyasal dönüşüm ve demokratik değişim sürecinin kapısın aralamıştır. İşte AKP-MHP iktidar bloğu, kendi iktidarları için bir ‘beka sorunu’ olarak gördükleri bu siyasal dönüşüm sürecini tersine çevirmek, aralanmış demokratik değişim kapısını yeniden kapatmak için İstanbul seçimlerini bir sandık darbesiyle iptal ettirmişlerdir. Adana, Mersin, Antalya, Ankara, İstanbul, İzmir gibi ülkenin sosyo-ekonomik, sosyo-politik, sosyo-kültürel hayatını belirleyen büyük şehirlerde seçim kaybeden saray rejiminde baş gösteren siyasi kan kaybını İstanbul’dan başlayarak durdurma hamlesidir. Bu nedenle 23 Haziran’da İstanbul’da sadece bir belediye başkanlığı seçimi yapılmayacak. İktidar bloğu tarafından inşa edilmek istenen otoriter rejimi kalıcı kılmak için ‘stratejik bir mevzi’ mücadelesi de verilecek. Erdoğan ve Bahçeli’nin dediği gibi ‘İstanbul’u kazanan Türkiye’yi kazanacak!’
* Ülkenin ‘Faşizm mi, Demokrasi mi?’ gibi bir yol ayrımına sürüklendiği verili koşullarda, HDP dün olduğu gibi bugünde politik tercihini demokrasiden yana yapacaktır. 31 Mart’ta aralanan demokratik değişim kapısının 23 Haziran’da Türkiye halklarının yüzüne kapanmasına izin vermeyecektir. HDP, Türkiye halklarının demokratik geleceğine ışık tutacak bir ‘anahtar role’ sahip olduğunun ve bu rolün HDP’ye ağır bir politik sorumluluk yüklediğinin bilincindedir.
* İhtiyacımız olan sadece sandık başarıları değildir. Türkiye’nin içinde bulunduğu kritik kavşak noktasında bütün toplumsal muhalefetin, bütün demokrasi güçlerinin, bütün demokrasi arayışı içinde olanların demokrasi ortak paydasında buluşması, seçimi aşan demokratik ittifak zemininde güçlerini birleştirmesi, birleşik mücadeleye yönelmesidir.
* Nitekim HDP’nin izlediği seçim stratejisi 31 Mart’ta Türkiye halklarının rahat bir nefes almasını sağlamış, demokrasi güçlerinin de mücadele yolunu açmıştır. Demokrasi mücadelesinin gelişip güçlenmesi için ancak muhalefetin demokrasi ittifakı içerisinde cesurca yer almasıyla mümkündür. Hak, hukuk ve adalet, tecrit dahil her türlü toplumsal soruna duyarlılıkla başlar. 23 Haziran’da da herkes için hak, herkes için hukuk, herkes için adalet hepimizin temel şiarı olmalıdır.
* HDP kurulduğu Ekim 2012’den beri 2 yerel seçim, 3 genel seçim, 2 cumhurbaşkanlığı seçimi, 1 referandumla birlikte toplam 8 seçim deneyimi yaşamış, bütün seçimlerden başarıyla çıkmıştır. 23 Haziran’da da İstanbul’da muhalefet güçleriyle birlikte bir seçim başarısının altına imza atacak, gasp edilen halkın iradesinin, el koyulan mazbataların, yerlerde sürüklenen annelerin hesabını sandıkta oylarıyla soracaktır.
* Demokrasi eksenli bir ittifakın kurulması fabrikalarda, tarlalarda, tersanelerde, atölyelerde, üniversitelerde, sokaklarda, cezaevlerinde süren mücadelelerin kazanımlarla sonuçlanması, kazanımların korunması ve yeni kazanımların yolunu açması için yaşamsal önemdedir.
* Sonuç olarak seçimler çok önemli politik uğrak noktalarıdır. Ancak, bütün bir hayat seçimden, mücadele sandıktan ibaret değildir. Bütün toplumsal muhalefeti ortak bir mücadele zemininde birleştirmek, bu ülke halklarının tarihine, kültürüne, geleneğine ve halkların bir arada yaşama iradesine uymayan bu otoriter rejime karşı mücadeleye yönelmek ertelenemez bir görev olarak önümüzde durmaktadır.
* HDP olarak, Türkiye’ye bir kez daha yeni bir politik seçenek sunuyoruz. Bu seçenek Türkiye halklarının toplumsal uzlaşma temelinde ve onurlu bir barış eşliğinde ortak vatanda, çoğulcu, kadın özgürlükçü, eşitlikçi, laik, demokratik bir cumhuriyette birlikte yaşayacağımız demokratik bir ittifak seçeneğidir. Böyle bir perspektif ışığında herkesi üzerine düşen sorumluluğu ve görevi yerine getirmeye davet ediyoruz.”