Bütçe görüşmelerinde söz alan HDP Dersim Milletvekili Alican Önlü, kimyasal silahların araştırılmasını isteyerek ‘Kürtlere ikinci Halepçe yaşatılmak isteniyor’ dedi
Meclis Genel Kurulu’nda, 2023 Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi’nin maddeleri üzerine görüşmeler devam ediyor. Teklifin 5’inci maddesi üzerine söz alan Halkların Demokratik Partisi (HDP) Dersîm Milletvekili Alican Önlü, Türkiye’nin Federe Kurdistan Bölgesi’ne yönelik kimyasal silah saldırılarına tepki gösterdi.
Bütçelerin inanca, kimliğe ve cinsiyete bakılmaksızın halktan toplanan vergilerle oluşturulduğunu söyleyen Önlü, Türkiye’de yüzyıldır bütçenin yönetimi ve dağıtımının Türklük ve Sünnilik ekseni olduğunu belirtti.
Dersim’de de kullanıldı
İktidarın “envanterimizde yok” dediği kimyasal silahların Türkiye’de ilk kez Dersim’de kullandığını hatırlatan Önlü, dönemin devlet yetkililerinin itiraflarını anımsattı. Önlü, “Maalesef bugün de tekçi ve inkârcı zihniyet Kürtlere karşı aynı yöntemlere başvurmakta, Kürtlere ikinci Dersimler, Halepçeler, Zilanlar yaşatılmak istenmektedir. Çok partili dönemde de rejimin Dersim’e bakış açısı değişmemiştir. Devleti yöneten iktidarlar değişse de Dersim hep ‘çıban başı’ olarak kalmış, etnik ve inançsal bütünlüğü sistematik olarak ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır. Dersim’in en ücra köylerine asimilasyon amaçlı okullar ve camiler yapılmış; sağlık ocaklarına, altyapıya, tarıma ve hayvancılığa değil Dersimlileri asimile etmek için harcanıyordu. Günümüzde de karakollardan, elektrik direklerine konan hoparlörlerden güne 5 vakit ezan okutulmakta, dağlarına ‘Ne Mutlu Türküm’ yazılmaktadır” ifadelerini kullandı.
Dersim’de yaşananlar
“12 Eylül askeri faşist darbesinin bütçesinden Dersim’in payına, köy meydanlarında kadınlı erkekli toplu işkenceler, gece yarısı ev baskınları ve alevi pirlerinin sakallarının kesilmesi düşmüştür” diyen Önlü, sözlerini şöyle sürdürdü: “1993-94 yıllarında Tansu Çiller, Ağar ve Güreş’in ekipleriyle Dersim’de 183 köy, 823 mezra 8 bin 439 hane boşaltılmış, 41 bin 939 kişi yerinden edilmiş, onlarca sivil yurttaş kaybettirilmiş yakılmayan orman, yasaklanmadık bölge ve mera bırakılmamıştır. JİTEM’ci Mahmut Yıldırım’ın yani Yeşilin ilk görev yeri de Dersim’dir. Peki AKP’nin yönettiği son 20 yılda bütçeden Dersimlilerin payına ne düşmüştür. 2015 yılındaki bir araştırmaya göre Dersim’e yapılan 100 TL’lik bir harcamanın 59 TL’si savunma, kamu düzeni ve güvenliğe yapılmıştır. Sanayisi olmayan Dersim’de özellikle 2015 yılı sonrasında yayla ve mera yasaklarıyla hayvancılık, arıcılık ve tarım yani halkın ekonomisi bitirilme noktasına gelmiştir. Dersim’de geçmişin katliamcıları Alpdoğan’ların yerini 90’larda nasıl Yeşil aldıysa, AKP döneminde de SADAT, özel harekât ve Esadullah timleri almaktadır.”
Burada bir savaş var
Görüşmelerde Önlü’den sonra söz alan Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkan Yardımcısı Tayip Temel, Üçüncü Dünya Savaşı’nın yarattığı tahribata dikkat çekerek, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın çözüm önerileri üzerinde durdu.
PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın 1993’ten beri Kürt sorununun demokratik zeminde çözülmesi için diyalog kanallarını zorladığını belirten Temel, Abdullah Öcalan’ın çözüm için projelerini 10 ayrı başlıkta sıraladı. Abdullah Öcalan’ın 20 yılda birçok kez çözüm projeleri ve bu kapsamda “Yol Haritası” sunduğunu anımsatan Temel, şöyle devam etti: “Bu projelerde bugünkü tüm krizler için çözüm reçeteleri bulunmaktadır. Hepsi devletin arşivlerinde duruyor. Tek birine cevap verildi mi? Hayır. O halde çözümü istemeyen, çabayı da engelleyen kim? Çatışmaların sürdüğü 40 yıldır her iktidar Kürtleri bastırmak için sahte kabadayılar yaratıp ‘bitireceğim’, ‘bitirdim’, ‘kimse kalmadı’ sözleriyle toplumu kandırıp durdu. Aynı yolu deneyip, farklı sonuçlar beklemek sığlık değil de nedir? Tüm sahte kabadayıların sonu çöküş, kirlenme ve çeteleşme oldu.
Burada bir savaştır
Burada esas görevi çözüm bulmak olan tüm parti yetkililerine sesleniyorum: 60 bin kişinin öldüğü yerde ‘terörden’ bahsedilmez, orada savaş vardır. Siyasetin büyük bir inanç, çaba ve emek olduğuna inananlar Türkiye’nin yol ayrımına geldiğini görür ve bunun tek çıkış yolunun da Cumhuriyet’in demokratikleştirilmesi olduğunu anlar. Bunun basit yolu ilgili taraflar arasında diyalog ve müzakeredir. Bunun yolu savaş, çatışma ve katliam değildir. Peki dünyadaki tüm çatışmalı tarafların, bölgelerin nihai olarak geldiği bu akli selim aşamaya neden bu kadar direnç gösteriyor? Sebebi çok basittir. Çünkü müzakere, kimin çözümsüzlükten olduğunu yana kimin çözümü istediğini ortaya çıkaracaktır. Çünkü müzakere kimin barış, kimin savaş istediğini, kimin adalet ve hukuktan yana, kimin ise karanlık bir Türkiye’den yana olduğunu ortaya çıkaracaktır da ondan. 1993’ten bugüne diyaloğu istemeyen ve engelleyenler aslında bellidir. Kürt sorunu demokratik çözüm ve darbe mekaniği içine sıkışmıştır. Sayın Abdullah Öcalan, ‘Devlet bana ciddi yaklaşmazsa, doğru sonuç alamaz’ diyerek uyarmıştı aslında. Sadece bu değil, ‘Suriye, AKP hükümetinin kaderini belirleyecek’ ve ‘Kürt varlığını inkâr etmek, Türk varlığını da inkâr etmektir’ uyarıları hala anlaşılmak üzere beklemektedir.
ANKARA