‘Kapitalizmin krizine karşı halkların ortak mücadelesi’ hamlesini başlatan HDK’nin Eşsözcüsü Uğurlu, AKP-MHP blokunu yenilgiye uğratmanın tek yolunun birleşik mücadeleden geçtiğini belirtti
Halkların Demokratik Kongresi (HDK), 31 Ekim’de “Kapitalizmin krizine karşı halkların ortak mücadelesi” hamlesinin startını verdi. Hamlenin amacı ve hedeflerini değerlendiren HDK Eşsözcüsü İdil Uğurlu, hamlenin halklara yeni bir alternatifin mümkün olduğunu göstermek için başlatıldığını söyledi. Kapitalist sistemin kendisini inşa ederken baskı ve sömürü politikalarını yoğunlaştırdığını dile getiren Uğurlu, uygulanan baskı politikalarının ilk olarak kadınlar üzerinde yoğunlaştığına dikkat çekti. Gelir dağılımında kadın-erkek eşitsizliğinin tesadüf olmadığına değinen Uğurlu, “Kriz süreci kapitalizmin geçmişindeki bütün kötülük türlerini yeniden sahneye çıkartıyor, sömürgeci yönelişleri, sağ popülizmi, faşizmi, ırkçılığı, her türlü ayrımcılığı, kadına karşı şiddeti, tacizi, tecavüzü, katletmeyi ve savaş politikalarını tetikliyor” dedi.
Savaşlar dünyayı mahvediyor
Dünya üzerinde en büyük tehditlerden birinin de “savaşlar” olduğunu ifade eden Uğurlu, “Savaşın her çeşidi, kadınları, çocukları, yaşlıları aç, barınaktan yoksun, tecavüz ve ölüm dahil her türlü tehdide açık hale getiriyor. Milyonlarca insan doğduğu toprakları terk etmek zorunda kalıyor. Ancak ülkesini terk edenler, ulaşabildikleri ara ve nihai ülkelerde de ağır yoksunluklar yaşıyor, ırkçı, ayrımcı politikaların, uygulamaların ve nefretin hedefi haline geliyor. Mültecilik içinden geçmekte olduğumuz dönemin en büyük trajedisi halini aldı” diye belirtti.
Kriz siyasetin de bir ürünü
“1980’li yıllarda başlayan ve 1990’larda yükselen Kürt özgürlük mücadelesine karşı geliştirilen özel ve kirli savaş, siyasal sistemin hukuk dışılığa, suça ve yozlaşmaya eğilimini güçlendirdi. Ekonomi, krizden krize yuvarlanan bir sürece girdi” diyen Uğurlu, “Savaş politikalarını finanse etmek için kamunun iç borçlanması ve bu yüzden faizlerin aşırı yükselmesi sonucu, reel sektörün üretimden kopması, sağ iktidarların parasal konulardaki geleneksel ahlaki çürümüşlüğü, karşılıksız para basma kolaycılığı krizleri yaratan temel dinamiklerden bir kaçıdır” diye konuştu.
Tecrit ve savaş politikaları
Çözüm sürecinin bitirilmesi sonrası “şiddet” ve “devlet terörünün” giderek arttığının belirten Uğurlu, PKK Lideri Abdullah Öcalan’a uygulanan tecridin savaş politikasına dönüşün merkezinde yer aldığına işaret etti. Türkiye’nin dış politikada batağa saplandığını dile getiren Uğurlu, Avrupa’da bütün ülkelerle gerginlik yaşandığını söyledi. Türkiye’nin Suriye ve Irak ile birlikte girdiği Ortadoğu’da DAİŞ, El Nusra ve diğer radikal İslamcı örgütlerin en önemli destekçisi konumunda olduğunu belirten Uğurlu, “Suriye topraklarında DAİŞ kalıntılarını Kürt halkına karşı seferber etmek; İdlib’de, El Kaide-Nusra unsurlarını Suriye-İran ve Rusya’ya karşı himaye altına almak, maaşa bağlamak, buradan devşirilmiş unsurları Libya’ya ve Ermenistan’a karşı savaştırmak üzere Azerbaycan’a taşımak devlet politikası oldu” dedi.
Kriz derinleşiyor
Ülkedeki ekonomik krize rağmen iktidarın yolsuzluk, israf ve gösterişten vazgeçmediğini sözlerine ekleyen Uğurlu, “Bütün kararlar tek adam tarafından alınır oldu. 2019 yılından itibaren giderek derinleşen ve rejimin ideolojik tercihlerle aldığı ekonomi yönetimine dair kararlarla geri dönüş imkanları ortadan kalkan ekonomik kriz, artık bir çöküş aşamasına geldi. Ekonomik kriz, her zaman siyasi krizle birlikte gelişir. Bu defa kriz, ideolojik, ekolojik, ahlaki, askeri, toplumsal alanlardaki krizlerle birlikte, uluslararası ilişkilerde de ciddi bir kriz potansiyeliyle çok katmanlı bir kriz halinde derinleşiyor” değerlendirmesinde bulundu.
İSTANBUL