2002 genel seçimlerinde başlayan Kürt özgürlük hareketi ile sosyalist hareketin stratejik ittifakı bazı sorunlara ve kırılmalara karşın nispeten istikrarlı bir çizgi izleyerek bugünlere kadar geldi. Bu ulusal ve sınıfsal demokratik ittifak, iki hareketin ilkesel ve tutarlı tutumu nedeniyle Türkiye tarihinin en uzun dönemini oluşturdu. Sınıflar mücadelesinin keskin biçimlere büründüğü ve siyasette ağır bedellerin ödendiği bu uzun tarihsel süreçte devrimci ve demokratik birlik ve ittifaklar fikriyatı bir şekilde yaşatıldı. Yeni bir demokratik siyaset tarzı ve mücadele anlayışının geliştirildiği bu devrimci ve demokratik kulvarda HDK ve HDP’nin kuruluşu çözüm sürecinin yarattığı nispeten elverişli koşullarda gerçekleşti. 7 Haziran 2015 seçimlerinde HDP’nin önemli bir başarı kazanması ve AKP’nin tek parti iktidarını kaybetmesi siyasetteki dengeleri altüst etti.
Cumhurbaşkanlığı seçimi ve başkanlık rejimine dönüşüm sürecinin başladığı bu dönemde AKP tarafından çözüm masası devrildi. Hendek savaşından 1 Kasım erken seçimine, 15 Temmuz askeri darbe girişiminden olağanüstü hal uygulamalarına ve devamında Türk-İslam milliyetçiliğine dayalı AKP-MHP koalisyonunun kurulmasına kadar yaşanan bu evrede, ulusal, sınıfsal, cinsel, etnik, kültürel ve inançsal mücadelelerin düzeyi ve ittifakları kökten değişti. HDP, tüm halkları, etnik, kültürel ve inançları temsil ederek Türkiye partisi haline gelirken, düzen partilerinin hepsi Türkçü, milliyetçi ve İslamcı partilere dönüştü. Siyasal ve toplumsal muhalefetin tek sözcüsü olan HDP’ye karşı ret cephesi oluştu ve HDP’yi tasfiye etmek için topyekûn saldırı başladı.
Gelinen aşamada Türkiye, özgür ve demokratik geleceği bakımından yeni bir siyasal ve toplumsal süreçten geçiyor. Devrimci ve demokratik siyasetin her yeni dönemecinde durum değerlendirmeleri yaparak temel ve güncel görevlerin başarı ya da başarısızlıkların gözden geçirmesi ve ortaya çıkan yetersizliklerin, eksikliklerin, hataların eleştirisinin ve özeleştirisinin yapılması bir gerekliliktir. Hareketin özgücünü, özgüvenini ve kendini yeniden üretebilme potansiyelini koruyabilmesi bakımından bir zorunluluk olan bu durum, aynı zamanda bir hareketin doğrusal gelişimi için siyasette izleyeceği yol ve yöntem sorunudur.
Marksist anlamıyla siyaset, somut şartların somut tahlili üzerinden izlenecek yol ve yöntemdir. Somut koşulların analizi doğru ve bilimsel yöntemlerle yapılırsa siyaset kendi çözüm yollarını, gerekli olan araçları ve stratejik yönelimleri de yaratır. Marksist siyaset anlayışında somut şartların somut tahlili yöntemi her somut durumda başta işçi sınıfı ve emekçi sınıflar olmak üzere ezilen halkların acil ihtiyaçlarına yanıt arayışıdır. Somut durumları farklı algılayanlar farklı siyasal ve örgütsel çözüm önerileriyle ortaya çıkarlar. Bu nedenle siyasal ve toplumsal süreçlerde siyaset yapma tarzı, politik aktörleri ve örgütleri birbirinden ayrıştırır, saflaştırır ve sonunda doğal bir ayıklanmaya tabi tutar. Devrim, demokrasi ve sosyalizm hedefini her şeyin üzerinde tutanlar, güncel sorunlara yanıt üretebilenler, yeni ve genç güçlere yönelebilenler ve sürecin ilerleyen aşamalarında kendilerini yenileyebilenler başarılı olur.
Siyaset kesintisiz bir süreçtir. Siyasal faaliyetin kesintisizliği ve aynı zamanda siyaset yapmanın temel aracı olan örgütün/partinin sürekliliği ile doğrudan bağlantılıdır. Siyasal hareketin varlığının ve sürekliliğinin korunması aynı zamanda kadrolarının bilinç ve inisiyatifinin gelişmişliğine, uğruna mücadele ettiği sınıf ve kitleler arasındaki organik ilişkiler düzeyine bağlıdır. Ayrıca yeni siyasal taktiklerin hayata geçirilmesinde ve güncel gelişmelere karşı tutum alışlarda yer, zaman ve kitle çizgisi önemlidir. Siyaset sınıf ve kitle hareketinin gücüyle yapılır. Siyasal gündemi etkileyebilecek ve güncel gelişmelerde söz sahibi olacak bir güce ulaşamadığı sürece hiçbir siyasal hareket toplum katında ciddiye alınmaz. Siyaset boşluk kabul etmez, aynı kulvarda yarışanlar arasında ortaya çıkan siyasal ve örgütsel boşluk daima ileriye atılan birileri tarafından doldurulur. Statüko koruyuculuğu ve muhafazakârlık örgütsel süreçlerde tıkanmalara ve bunalımlara yol açar. Özellikle mücadelenin ilerleyen aşamalarında bir zihniyet değişikliği olmadan ileri adımlar atılamaz… Sonuç olarak HDK ve HDP’yi bir de bu ideolojik, siyasal ve örgütsel ilkeler bağlamında değerlendirmek gerekir. H