Halkların özgürlük talepleri için tek seçenek Emek ve Özgürlük İttifakı’ diyen Çiçek: Cumhur ve Milet İttifakı aynı ideolojiden beslenen iki farklı havuzdur. Her iki ittifak da Türkiye halklarına demokrasi ve özgürlük seçeneğini sunamaz
Yadigar Aygün
Türkiye’de “başkanlık sistemi” de denilen “Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi” ile birlikte 2018 yılında siyasi partiler arasında ittifak kurmanın da önü açıldı. Bununla birlikte başını AKP’nin çektiği Cumhur İttifakı ile CHP’nin liderliğinde Millet İttifakı kuruldu. Seçim endeksli kurulan bu ittifakların Türkiye’nin içinde bulunduğu sorunlara bugüne kadar çözüm olmadıkları belirtilirken, sorunların gerek mevcut sistem gerek bu ittifakların anlayışları nedeniyle gün geçtikçe derinleştiği ifade ediliyor. 2023 seçimleri yaklaşırken Millet İttifakı “6’lı Masa” adı altında ittifakını genişletmeye çalışırken, AKP’nin ise MHP’yle yola devam edeceği belirtiliyor. Bu iki ittifak karşısında ise geçtiğimiz günlerde Halkların Demokratik Partisi (HDP),Emek Partisi (EMEP), Emekçi Hareket Partisi (EHP), Sosyalist Meclisler Federasyonu (SMF), Türkiye İşçi Partisi (TİP) ve Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP) Emek ve Özgürlük İttifakı’nın kuruluşunu duyurmuştu. Hem toplumsal mücadele hem de siyasette anahtar rol oynaması beklenen Emek ve Özgürlük İttifakı, 24 Eylül’de Haliç Kongre Merkezi’nde bir buluşma gerçekleştirerek yol haritasını açıklayacak. HDK Eş Sözcüsü Cengiz Çiçek, Emek ve Özgürlük İttifakı’nın önemi ile Cumhur ve Millet İttifaklarının politikalarını gazetemize değerlendirdi.
- Türkiye’de 2018 yılında kanun düzenlemesiyle bir siyasi partiler için bir ittifak kurulmasının önü açıldı. O günden bugüne baktığımızda ittifakların amacına uygun yürütüldüğünü ya da Türkiye’nin sorunlarına bir çözüm bulunduğunu ifade edebilir miyiz?
Son dönemlerde iki bloklu siyaset olarak halkların tercih yapma zorunluluğunda bırakıldığı bu sıkışmışlık alanı özcesi egemen alandaki ideolojik krizle ve yönetim kriziyle doğru orantılıdır. Bunun da aslında temel nedenini şöyle açıklamak gerekiyor. Hepimiz hatırlarız Türkiye bir ulus devlet kurgulanmasıyla oluşturuldu. Yani bağımsız, öz gücüne ve halka dayanan bir devlet olarak oluşturulmadı. Türkiye, ABD gibi Ortadoğu’daki devletlerin politikalarına uyum sağlayabilmesi için sistemini değiştirilmesi gerekiyordu. Öte yandan AKP ve Erdoğan’ın tek başına iktidar olma olasılığının zayıflamasıyla birlikte “başkanlık sistemi” de denilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi devreye sokuldu. Erdoğan “darbe karşıtlığı” üzerinden “başkanlık sistemini” oturtmaya çalışırken yeni bir darbe rejimi örgütledi. Hata bu darbeyi süreklileştirdi. Bunun karşısında konumlanan “güçlendirilmiş parlamenter sistemi” öneren Millet İttifakı’nın ise bir türlü kendi geçmişinin öz eleştirisini vermediğini görüyoruz. Yani her iki ittifak da Türkiye halklarına demokrasi ve özgürlük seçeneğini sunamıyor. Sunamayacakta çünkü her iki yaklaşım da bu vesayetçi anlayışla, darbe anlayışıyla yüzleşmediği sürece sistemin kendisi ne kadar isim düzeni değişse de özü itibariyle değişmeyecek ve Türkiye halkları belki de bu iki egemenlikçi siyasete tekrardan mecbur bırakılmaya çalışılacak.
- Cumhur İttifakı, Millet ittifakı ve 6 Masa İttifakı arasında kuruldukları denklem bağlamında bir farklılık var mı?
Aslında aynı ideolojiden beslenen iki farklı havuz. Birbirilerinden farlı gibi gözükseler de aynılar. Sonuç itibariyle Türkiye halklarına, emekçilerine, kadınlara, gençlere, doğaya neyi vaat ediyorlar? Açıkçası eski sistemden çok farklı bir şey vaat etmediğini biliyoruz. Bugün Cumhur İttifakı “Türkiye’de bir güvenlik krizi var. Türkiye de ciddi anlamda hükümeti yıkmaya çalışan iç odaklar ve dış odaklar var” söylemlerine kendini dayandırıyor. Bunlar eski Türkiye’nin söylemleri. Türkiye siyasetinde “istikrar” adı altında ortaya çıkan bir yapı ama istikrarsızlığın temel kaynaklarından biridir.
Tek adam diktatörlüğüne karşı yola çıkan Millet İttifakı’nın da kendi açmazları var. Tek adam diktatörlüğüne, Saray rejimine karşı demokratik muhalefet gibi gözüküp, örgütlemeye çalışsa da demokratik muhalefet olmanın özelliklerini taşıyabildiğini söyleyemeyiz. Bu ittifakın temel dayanağı çıplak kuru AKP ve Erdoğan karşıtlığıdır. Türkiye halklarına Türkiye emekçilerine demokrasi ve özgürlükler bağlamında herhangi bir reçetesi yok. Aynı şekilde 6’lı Masa da kendisini Erdoğan karşıtlığı üzerinde konumlandırmış. Erdoğan karşıtlığını bunların programlarından çıkarın 6 benzemez olurlar.
- Türkiye’nin en büyük sorunu olan Kürt sorununa dair çözümlerini olmayan ittifakların Türkiye’deki sorunlara çözüm olabilir mi?
Türkiye’de ki burjuva sistem siyasetinin en açmazlarından biri bu. Bugün itibariyle 6’lı ittifak Erdoğan karşıtlığıdır. Erdoğan üzerinden sörf yapmaya çalışırken Türkiye’nin temel sorunlarına dair ciddi programları yok. Şimdi Erdoğan ve Saray iktidarı gerçekliği var. Bu iktidarın alternatifi olmak ve AKP’yi kalıcı olarak devirmek istiyorsanız, AKP’nin beslendiği tüm bataklıkları kurutmak zorundasınız. Bunlardan biri de Kürt sorunu. Biz Kürt sorunu değerlendirirken hep şu bağlamda değerlendirdik; Kürt sorunu hem bir iç sorun hem bir bölge sorunu hem de küresel bir sorun. Bu üç ayak üzerinden Kürt sorununu çoklu aktörler itibariyle çözüm aklını geliştirmediğin sürece Erdoğan’ı devirseniz de Kürt sorunu bağlamında geldiğiniz nokta Erdoğan’dan farklı olmayacak. Çünkü Erdoğan da önceki iktidarlardan farklı değil.
Öte yandan Erdoğan gerçekten devrilecekse kişi olarak mı devrilecek anlayış olarak mı devrilecek? Erdoğan, anlayışını tarihinin çöp sepetine mi atacağız, yoksa kişinin kendisini mi? İşte tam bu noktada farkımız ortaya çıkıyor. Savaştan ve işgalden beslenen, doğaya, emekçiye, kadına, gençlere, Alevilere savaş açmış bir iktidar karşısında söyleyeceğiniz şeyler çok önemlidir. Kürtlerin bu ülkede demokratikleşmesi talepleri, statü taleplerine dair Erdoğan’dan farkı olarak ne diyeceksiniz? Bu eşit yurttaşlık taleplerini ve demokratikleşme taleplerini karşılamayan her siyaset, çözümsüzlük girdabına girer ve rakibine benzer. Uluslararası kapitalist emperyalist düzenin Türkiye’de Kürt sorunu, Alevi sorununun çözümsüzlüğü üzerinden ortaya çıkardığı, darbe mekaniğine sürekli kurban olacaksınız. Bugün itibariyle Türkiye’deki egemen siyaset, burjuva siyasetin aşamadığı temel nokta o. Açmasını da belki çok beklemiyoruz. İdeolojik mayaları buna el verişli değil. Temel sorun özellikle Kürt sorunu bağlamında darbe mekaniğinin içerisinde debelenmesidir. Darbe mekaniğinin bir aparatı olmasıdır.
- Geçtiğimiz günlerde Emek ve Özgürlük İttifakı kuruldu. Bu ittifak diğer ittifaklara bir alternatif mi?
Bir alternatif olarak okumak bu ittifakın mayasına, ideolojik birikimlerine aykırı olur. Kendi yolunda yürüyor. Ebetteki demokratik siyasal mücadele içerisinde alternatif olabilir ama gerek ideolojik konumlama gerek sorunlara karşı çözüm yaklaşım perspektifi ve mücadele anlayışı itibariyle bir alternatif değil. Tam tersine aslında tek seçenek. Bu seçeneği ne kadar hayata geçirdik elle tutulur hale getirdik, bu ayrı bir tartışma konusudur. Ama durduğumuz ideolojik zeminden yola çıkarak tanımlayacak olursak; alternatif olmak diğer iki gücün içeriden daha oyun kurucu pozisyonunda görememek olarak adlandırılabilir. Elbette ki Emek ve Özgürlük İttifakı dediğimiz ittifak kökleri çok derin bir ittifak. Türkiye’de ve dünyada yüzyıllardır ezilen halkların özgürlük mücadelesi var. Halkların, emekçilerin demokratik mücadelesi var. Kadınların özgürlük mücadelesi var. Bir bütün olarak aslında kendisini var eden bir tarihsel birikimden bahsediyoruz. Bu yüzden gerek HDK gerek HDP bağlamında bu ittifaka “Ezilenlerin tarihsel ittifakı” dedik. Emek ve Özgürlük İttifakı’nın da bu ezilenlerin tarihsel ittifakıyla buluşması güncel güç kazanmış hali olarak değerlendirmemiz mümkün. Buradan yola çıktığımızda Emek ve Özgürlük İttifakı’nın da kat etmesi gereken çok yolu var. Şunu bilmekteyiz ki bu tarihsel ittifakın kendisi güncel olarak, toplumsal, kültürel ve siyasal ideolojik sınıfsal bir büyüme sürecindedir.
- “Ezilenlerin tarihsel ittifakı” olarak tanımladığınız bu ittifak için önerileriniz varsa neler söylemek istersiniz?
HDP ve HDK nezdinde bir birikim var. Onun içinde özel olarak Kürt mücadelesinin 50 yıllık bir birikim taşıdığını unutmamaları gerekiyor. Bunu unuttular anlamında söylemiyorum. Bu birikimin farkında olarak yollarını yürümeleri esas olandır. Toplulukların, milyonların bir mücadele öznesi olduğunu unutmamaları kaygısı ile bunu söylüyorum. Şöyle bir tehlike ile karşı karşıyayız; sistem gerek resmi muhalefet gerek resmi iktidarın, özellikle bize dönük saldırılarının temel amaçlarından biri de bize gönül vermiş milyonların daha somut ifadeyle HDK ve HDP’ye gönül vermiş milyonların bir mücadele öznesi olmaktan çıkarılıp bir seçmen haline getirilmesidir. Aslında saldırıların bir hedefi de budur. Bize gönül vermiş gönül vermekle de yetinmemiş sürgünlerde zindanlarda ölümlerde her türlü bedeli ödemiş, bu bedeli demokrasi ve hukuk mücadelesi için ödemiş milyonların gelinen aşamada seçimden seçime oy verecek bir seçmen olarak daraltılması, bizlerin kendi mücadelesinin de sakatlanması ve zafiyete uğraması demektir. Yani o yüzden yine diyorum, örgütler ittifakını aşan halklar ittifakı sağlanamadığı sürece burjuva siyasetinin istediği şey aşama aşama gerçekleşecektir ya da daha yakın olacaktır. Emek ve Özgürlük İttifakı’nın kitlesi demokrasi ve özgürlük uğruna bin bir bedel ödemiş bir kitledir. Yer yer açık söyleyelim ki bilinci, feraseti, esnek zekası yer yer temsil ettiği örgütlerinde önündedir. Bunu gören bir gerçeklikle kendisini toplumsallaştırmaya çalışan sokakta sahada kendi öz gücüne dayanan yerinde siyaset, yerinden örgütlenme, yerinde mücadele perspektifi ile tartışmalar, toplantılar ve eylemler geliştirmelidir.
Yeni dönemde Aleviler başta olmak üzere bu ülkede resmi İslam’ın ve resmi dinin tanımladığı yok saydığı tüm inançların bir araya geldiği bir demokratik cumhuriyet buluşması olmaz mı? Türkiye’de inançlar tekçi İslam’a karşı Türk İslamcı senteze karşı politikaya karşı kendi özgürlüklerini kendi eşit yurttaşlık taleplerini kendilerinin haykırdığı Emek ve Özgürlük İttifakı’nın buna ev sahipliği yaptığı kendisinin söz kurduğu değil on binlerce insanın on binlerce inanç topluluğunun bir araya gelerek demokratik cumhuriyet buluşmasını örgütleyemez mi? Aynı şekilde Türkiye’nin dört bir yanında direnen emekçiler var. Bu emekçilerin hangi partiye oy verirse versin kendi emeğin mücadelesi bağlamında nasıl bir cumhuriyet istediklerine dair kendi sözlerini on binlerce direnen emekçinin bir araya geldiği emekçiler demokratik cumhuriyeti temasında buluşamaz mı? Aynı şekilde köylüler topraklarını savunuyor, ekolojistler doğa talanına karşı çok ciddi bir mücadele yürütüyor. Cudi Yürüyüşü’nde de gördük binlerce insan yaşadığı doğanın savunmak için iktidarla karşı karşıya geliyor. Her türlü bedel ödemeye çalışıyor. İşte bu kadar direniş gruplarının bir araya geldiği ekolojistler, köylüler, emekçiler, demokratik cumhuriyeti tartışıyor demokratik cumhuriyeti istiyor buluşmaları yapılamaz mı? Kürt halkı nezdinde ezilen halkların yok sayılmak istenen halkların demokratik cumhuriyet buluşması yapılamaz mı? HDP’nin kendi parti kongresinde yaptığı büyüklükten daha büyüklükte demokratik cumhuriyet buluşmaları yapılamaz mı?
- Tecritle bağlantılı Kürt sorununu gündemine almayan bir ittifak Türkiye’de ki sorunlara çözüm olabilir mi?
Her şeyden önce yalanın üzerine yalan eklemek olur. Sonuç itibariyle biz Sayın Abdullah Öcalan’ın üzerindeki tecrittin kaldırılmasını talep ederken belirli esaslar üzerinden yola çıkıyoruz. Birincisi şu; İmralı’da hukuk yok. İmralı’da yasa yok. Bir devlet düşünün kendisinin hayata geçirdiği yasalara kendi sınırları içerisinde bir toprak parçasında bir hükmü yok. O zaman şunu soruyoruz “İmralı’yı kim yönetiyor?” Bu kadar kendi şaşalı iktidarının her şeye gücü yettiğini düşünen her şeye elinin uzandığını düşünen adeta bir güç zehirlenmesi içerisinde gördüğümüz iktidara soruyoruz; “İmralı’yı siz mi yönetiyorsunuz başkaları mı yönetiyor?” Nasıl bir egemenlik anlayışıdır ki bir adada kendi yasalarınızın hükmünün geçtiği yerde yasalar uygulanmıyor.
Aslında bunu ben Hz. Adem’in yasak elmayı yemesine benzetiyorum. Baktığımızda İmralı’da ilk günahın işlendiği yer. Devletin yasaların dışına çıktığı ilk yer. Yasadışılığın inşa edildiği ilk yer. Korsan hukukun işlendiği ilk yer. Buradan baktığımızda yaşanan tarih bize gösterdi ki İmralı’da yasa dışına çıkan iktidar her yerde yasa dışına çıkmaya başladı. Çetelerle iç içe geçmeye başladı. Her türlü gayri ahlaki gayri hukuki politikalara imza atmaya başladı. Aslında ilk günaha karşı çıkamayanlar bütün bu günah iktidarının bize yönelttiği tüm tehlikelerinde muhattabı. Tarafınız ne olursa olsun yasalar bağlamında hükümlü diye addettiğiniz bir insanın yasal haklarını talep etmiyorsanız o yasallığa davet etmiyorsanız iktidarı bir tarafa bırakalım iktidarın karşısında konumlanmış siyasetlerinde iktidar siyasetinden bir farkının olmadığını görüyoruz.