HDK 12’nci Genel Kurulu’nda, eş sözcülüğe yeniden Esengül Demir ve Cengiz Çiçek seçildi. Ortak açıklama yapan eş sözcüler, Üçüncü Yol mücadelesinin kaçınılmaz olduğunu belirterek ‘Tek adam rejimini yıkalım, demokratik yaşamı kuralım’ dedi
Halkların Demokratik Kongresi’nin “Faşizme ve sömürüye karşı demokratik meclislerde birleşelim. Örgütlü ve özgür toplumla yeni yaşamı kuralım” şiarıyla gerçekleştirdiği 12’nci Genel Kurul sona erdi. İki gün süren tartışmaların ardından Genel Kurul’da sonuç bildirgesi okundu. Yönetim Kurulu’nun belirlenmesinin ardından HDK eş sözcülüğü’ne yeniden Esengül Demir ve Cengiz Çiçek seçildi.
Yeniden seçilen HDK Eş Sözcüleri Esengül Demir ve Cengiz Çiçek’in ortak konuşması şöyle: “12 yıl önce bir yolculuğa çıktık. Ama köklerimiz çok daha derinlerde ve çok uzun bir süredir bu yolculuğu sürdürüyoruz. Chiapas’tan Rojava’ya, İran’dan Peru’ya, isyanımız ve kuruculuğumuz Bedreddin’in Anadolu’sunda, Trakya’sında Komünarların Paris’indeki köklerimizi yaşama döndürüyor. Denizlerin, Mahirlerin, Mazlumların, İboların, Hrant’ın ve Sakine’nin topraklarında; Lenin’le Rosa’nın parladığı göğün altında, Ceylan’ın ve Berkin’in baktığı ufka yürüyoruz. Yıkarak, yeniden yaparak; deneyerek ve yanılarak yürüyoruz. Halkız biz. Payına sessizlik düşenleriz. Yeni bir ses, yeni bir dil, başka bir siyaset anlayışı yaratmak için buradayız. Yıkarak ve yeniden yaparak; büyük bir ciddiyetle ve şakaya gelmez yaşamın inşasında çoğalarak yürüyoruz.
Rojava’dan Taksim’e yol olup mutlaka kazanacağız
Kadın düşmanı AKP-MHP faşist bloğu karşısında inatla direnen, itaat etmeyen, geri adım atmayan Türkiyeli ve Kurdistanlı kadınlarız. Nefret söylemiyle hedef gösterilen LGBTİ+ bireyleriz. Faşist iktidarın erkek-egemen politikalarına karşı bütün kadınları ve cinsiyet kimlik mücadelesi yürüten bireyleri kongremizin meclislerinde yan yana gelmeye davet ediyoruz. Ülkenin dört bir yanında katledilen, ekonomik krizin yükünü sırtlanması beklenen, işsizlikle terbiye edilip evlere kapanması istenen kadınlarız biz. Tüm dünyada olduğu gibi bu topraklarda da emeğimize, bedenimize, kimliğimize sahip çıkıyoruz. Kendi meclislerimizde kendi sözümüz ve kendi irademizle bizlere dayatılan erkek tahakkümüne karşı birlikte örgütleniyoruz. Nagehan Akarsel’in hakikat kalemi Gülistan Doku’yu yazacak; Arin Mirkan’ın saçları Jina’nınkine karışacak, Rojava’dan Taksim’e yol olup mutlaka kazanacağız. İsyanımız erkek egemenliğine, ısrarımız eşit ve özgür yaşama.
Emek meclislerinde örgütlenelim
Yeni bir yaşamı bize kimse hediye etmeyecek. Yeni toplum bugün sömürülenlerin elleriyle kurulacak. Ortalama ücretler açlık sınırının altına itilip, yasal çalışma düzeninde kölelik biçimlerine yer açılıyor. Grev ve hak arama eylemleri yasaklanıyor. Yaşamak için direnmek, örgütlenmek, birleşmek dışında bir seçeneğimiz yok. İş cinayetlerinin hız kesmediği, emekçilerin hayatının hiçe sayıldığı bir düzende yaşıyoruz. Soma’da, Bartın’da bile bile ölüme gönderilen maden işçileri, önlem almanın maliyet hesabı uğruna yaşamı gözden çıkarılan inşaat işçileriyle yan yana gelecek. Çünkü biliyoruz ki; birleşen işçiler yenilmezler, emek meclislerinde örgütlenelim.
Doğa talanına geçit vermeyeceğiz
Yaşam alanlarımızın, doğanın, kentlerin uğradığı talana geçit vermeyeceğiz. Yaşamı sermaye çevriminin boyunduruğu altına alan kapitalizmi durduracağız. Her yeri rant alanı olarak gören iktidar politikaları, ülkeyi büyük bir şantiyeye dönüştürüyor. Ekolojik tahribata hız kesmeksizin devam ediyor. İnsan dışındaki canlılara yaşam alanı bırakılmıyor. Mevcut gidişat, insanın da yaşam alanını daraltıyor. Ülkenin dört bir yanında hayvanlara yönelik şiddet ve işkence artıyor. Halkların Demokratik Kongresi, tüm canlılarla birlikte özgür bir yaşamı savunanları yan yana gelmeye çağırıyor. Ya hep beraber ya hiçbirimiz! tüm canlılarla birlikte özgür bir yaşam.
Savaşsız özgür bir dünya mümkün
Kapitalizmin doğa yıkımı, emperyalist vekâlet savaşları ve ulus devletlerin zorbalığı, milyonlarca insanı yaşadığı topraklardan koparıyor. Göç, emeğin olağan halleri arasına giriyor. Ezilenleri karşı karşıya getiren politikalar hem mülteci hem yerli emekçilerin haklarının geriletilmesine hizmet ediyor. Göçmen düşmanlığı faşizmin güncel görünümleri arasında öne çıkıyor. Tarihsel olarak bir göç ve geçiş ülkesinde yaşıyoruz. Bunu ekonomik ranta çeviren iktidar ise Avrupa Birliği’yle insan ticareti anlaşması imzalıyor. Düzen muhalefeti ise oy rantı için ırkçı söylemi olağanlaştırıyor. Hak öznesi olarak tanınmayan ve sömürüye uğrayan mültecileri, ülke halklarıyla karşı karşıya getiriyor. Göçmenlerin ve mültecilerin engellenmesiyle araçsallaştırılması arasında seçim yapmak zorunda değiliz. Üçüncü Yol’un göçmen ve mülteci politikalarını meclislerimizde hep birlikte inşa edeceğiz. Sınırsız, sürgünsüz, savaşsız özgür bir dünya mümkün!
Jin jiyan azadi
Kapitalizm, insanla doğayı karşı karşıya getiriyor. İnsanı ve isteklerini denetim, gözetim ve yönlendirme nesnesine dönüştürüyor. Aşırı kâr hırsının sonucunda sağlık değil hastalık üretiyor. Devletler artık hasta garantili özel hastaneler kurduracak kadar utangaçlıktan uzak. Sağlık hizmetlerinin meta olmaktan çıkarılmasını sağlamalıyız. Bu mücadeleyi, metalaştırmanın kaynağındaki kapitalist sağlık anlayışının sorgulanmasıyla birlikte yürüteceğiz. Jin jiyan azadî toplumsal sağlığa çağrıdır.
Tekliğe sığmadık, sığmayacağız
Saray rejimi, Cumhuriyet tarihi boyunca farklı sürümleriyle uygulanan tek ulus, tek dil ve resmi din politikasını, en uç biçimleriyle sürdürüyor. Hiçbir halkın ve hiçbir inanç topluluğunun varlığının yadsınmasına, soykırım, soy sürümle tehdit edilmesine izin vermeyeceğiz. Halklarız, inançlarız, tekliğe sığmadık, sığmayacağız.
Artık değer ve meta üretimi odaklı kapitalist hiyerarşi, varlığını devam ettiriyor. Ücretli çalışma çağının dışındaki kuşaklar değersizleştiriliyor. Neoliberalizm ve aile ideolojisi, bakım ve destek sorumluluğunu aileye yüklüyor. Aile içinde de kadınlara yüklüyor. Yaşlılığın toplumsal güvencesi olarak emeklilik hakkı, milyonlarca emekçi için uzak bir olasılığa dönüşüyor. Emekli olabilenlerin de gelirleri ve hakları tırpanlanıyor. Haklarımızı savunmak için örgütlenmemiz yasaklanıyor. Yok sayılmaya direneceğiz. Hayatı biz ürettik, yeni yaşamı da biz örgütleyeceğiz. Sanat ve kültür emekçilerine boyun eğdiremeyen rejim “kültürel iktidara” sahip olamamaktan yakınıyor. Baskılara, yasaklara, sermayenin kuşatmasına karşı emeğimizi ve bağımsız kültürel üretim koşullarını savunuyoruz. Yeni yaşamı anadillerimiz, kültürel zenginliğimiz ve örgütlü sanatla biz kuracağız.
Zafer halk ittifaklarında saklıdır
Tarihin sonu ve tek kutuplu dünya anlatısı kısa ömürlü oldu. An itibariyle ABD hegemonyasının gerilemesinden; vekâlet savaşları ve hakimiyet bölgelerinin yeniden paylaşılmasından bahsediliyor. Ekolojik yıkımın savaşla katmerlenmesi hakkında konuşuluyor. Devletler arasında ve devletlerin sınırlarının içinde eşitsizlik derinleşiyor. Siyasal iklim, zorbalık rejimlerini ve faşist hareketleri güçlendiriyor. Bu girdaptan çıkış, güç savaşı içindeki bloklaşmaların çok kutupluluğunda değildir. Zafer, halkların inişli çıkışlı ama son bulmayan mücadelelerinde ve halk ittifaklarında saklıdır. Toplumsal ittifaklarımızı büyütelim, yaşamı özgürleştirelim.
Demokratik cumhuriyet
Ortadoğu’daki emperyalist arayışlar ve devletler arasındaki hegemonik rekabetler çok boyutlu olarak devam ediyor. Savaşların yarattığı yıkım başta olmak üzere gelişmeler ne olursa olsun halkların direnişi sürüyor. Filistin halkı olanak bulduğu tüm eylem biçimleriyle işgale ve işbirlikçiliğe boyun eğmediğini gösteriyor. İran’da işkence ve idamlar, halkların ‘Jin jiyan azadî’ sloganıyla özdeşleşen ayaklanmasını durduramıyor. Kürt halkı ülkesinin her parçasında farklı biçimlerde özgürlük arayışını sürdürüyor. Her biri kendi coğrafyasında direnen bölge ve dünya halklarının, ortak bir mücadele programı oluşturma ihtiyacı kendini gösteriyor. Demokratik Cumhuriyet ve Demokratik Konfederalizm, halkların kimliklerini ve özgürlüklerini koruyan ortak yaşam formu olarak önemini koruyor. Halklar isyanda, zafer mücadelede.
Üçüncü yol mücadelesi
Türkiye Cumhuriyeti, kuruluş kodlarının yarattığı güncel fay hatlarının gerilimlerini, ikinci yüz yıla girerken de yaşıyor. İçerde sansür, yasak, işkence ve tecrit uygulamalarına, faşizmi tahkim etme politikalarına dışarda her Kürt kazanımını boğmayı hedefleyen savaş ve işgal politikası eşlik ediyor. İçerde faşizmin yürüyüşü durdurulmadan, dışardaki saldırgan politikalar boşa çıkarılamayacaktır. O nedenle Mayıs ayında yapılması muhtemel seçimler, tek adam rejiminin ivmesinin kırılması açısından hayati önem taşıyor. Partimiz HDP’nin de içinde bulunduğu Emek ve Özgürlük İttifakı’nın seçim sürecinde oynayacağı rolü oldukça kıymetli görüyoruz. Seçimi gören ama etkinliği, seçimle başlayıp seçimle bitmeyen bir Üçüncü Yol mücadelesi artık kaçınılmaz. Faşizme kaybettirmek kadar sonrasında demokratik bir düzenin temellerinin atılması sorumluluklarımız arasında. Bunun için siyasal ittifakın toplumsal ittifaklarla tamamlanması gerekiyor. Bu güncel görev, aynı zamanda HDK’nin kendini gerçekleştirmesi için bir kez daha olanaklar sunuyor. Tek adam rejimini yıkalım, halkların komünal demokratik yaşamını kuralım.
Siyasetin temsili düzeye sıkıştırılmasına da razı olmayacağız
Elbette faşizme karşı sandığa gideceğiz, oylarımızı kullanacağız ve savunacağız. Bu tavır, sadece sandık başındaki usulsüzlüklere ya da sayım hilelerine karşı bir tavır değildir. Kayyım gaspına karşı bir tavırdır. Alanları toplumsal protestolara kapatan yasakçı zihniyete karşı bir tavırdır. Bağımsız haber kaynaklarını susturan bağımlı medya çabalarına karşı bir tavırdır. Siyaseti polis gözetimi altında tutarak seçme hakkının fiilen ortadan kaldırılmasına karşı bir tavırdır. Elbette adaylarımız olacak ve seçeceğiz. Ama unutmayalım ki Üçüncü Kutup, oy pusulasındaki kutulardan üçüncüsü değil. Tek adam rejimiyle de ‘güçlendirilmiş parlamenter sistem’le de oy hakkının içinin boşaltılmasına rıza göstermeyeceğiz. Siyasetin temsili düzeye sıkıştırılmasına da razı olmayacağız. Her işçi direnişi, her yaşam alanı savunması, siyasetin mekânı ve öznesi olacak. Emek, barış, özgürlük için yaşasın örgütlü mücadelemiz.
Tecride karşı mücadele
AKP-MHP iktidarı dünyanın ve Ortadoğu’nun krizli halinden cesaret alarak bölgesel askeri müdahale girişimlerine başvuruyor. Kürt halkının özgürlük mücadelesini askeri saldırılarla ve ekonomik işbirlikleriyle Ortadoğu ve dünyaya yayarak tasfiye etmek istiyor. Kendi iktidarını ayakta tutmanın yolunu Kürt savaşında arıyor. İktidarın bu konuda yaşayacağı başarısızlık, kendisine verilen Kürt tasfiyesi kredisinin de son bulması demek olacaktır. Bu gerçekten hareketle AKP-MHP iktidarından kurtulmak isteyen çevreler için başta İmralı mutlak tecridi olmak üzere Kürt halkına dayatılan savaş ve tasfiye siyasetine alet olmamak, bu faşizan milliyetçi politikaları boşa çıkarmak artık bir tercih değil zorunluluktur. Bu nedenle İmralı tecridine karşı mücadele, genel özgürlük mücadelesinin bir parçasıdır. Kürt sorununun demokratik çözümü için toplumsal örgütlülüğümüzü büyütelim, faşizmi yıkalım.”
HABER MERKEZİ