Yaşanan döviz kur artışını ve krizi değerlendiren HDK sözcüleri ‘Sermayeyi savaş politikalarına yatırmış bir iktidarla karşı karşıyayız. Bu iktidarın yaşanan ekonomik krizle baş edemeyeceği açıktır” dedi
Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Eş Sözcüleri İdil Uğurlu ve Sedat Şenoğlu, Libya’daki gelişmeleri, Heftanîn’e yönelik sınır ötesi operasyonları, Kürt ulusal birliği, İmralı tecridini, CPT’nin İmralı raporunu, derinleşen ekonomik krizi, bölge kentlerinde yaşanan orman yangınları, şüpheli asker ölümleri, cezaevlerini, koronavirüs salgınındaki son durumu ve İstanbul Sözleşmesi’ni MA’dan Naci Kaya ve Erdoğan Alayumat’a değerlendirdi.
Libya’da yaşananlar
Libya’daki gelişmeleri değerlendiren HDK Eş Sözcü Sedat Şenoğlu, Türkiye’nin Libya’daki varlığını “işgal” ve “fetih” olarak değerlendirdi. Türkiye’nin Libya’daki petrol yatakları üzerinden gelir etme çabası içerisinde olduğunu dile getiren Şenoğlu, bunu emperyalist ve bölge güçleri arasındaki çelişkilerden faydalanarak sürdürdüğüne işaret etti.
Türkiye’nin gidebileceği yerler sınırlı
Akdeniz sahası için önemli bir bölge olan Libya’da Türkiye’nin büyük bir kumar oynadığını söyleyen Şenoğlu, “Masada oturan diğer kumarbazları düşünürsek, kendisine büyük bir cephe almış durumda. Başta büyük başarı şeklinde, propaganda olarak şişirdikleri hareket hem durduruldu hem de Türkiye’nin Akdeniz’deki petrol yataklarına karşı hak iddia etmesi de uluslararası alanda sıkıntıya düştü. Bu anlamıyla Türkiye’nin Libya’da gidebileceği yerler sınırlı. Türkiye Suriye’de nasıl İdlib’de tıkanmışsa, Libya’da da önemli bir stratejik öneme sahip olan Cufra ve Sirte’de tıkandı” diye belirtti.
Zor kullanarak karşılık alınmaz
Heftanîn’e yönelik sınır dışı operasyonları da “işgal” olarak değerlendiren Şenoğlu, bunun 30 Ekim 2014 tarihli Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısında alınan “Çöktürme Planı” kapsamında alınan kararların devamı olduğuna dikkat çekti. Şenoğlu, Türkiye’nin savaş politikalarına KDP ve yerel bazı güçlerin sessiz kaldığını söyledi. Benzeri sınır ötesi operasyonları hatırlatan Şenoğlu, “Ana akım medyaya baktığımızda her şey güllük gülistanlık. Tarih şunu gösteriyor ki; Türkiye’deki rejim oradaki nihai emellerine ulaşamayacaktır. Askeri operasyonlar çözüm değil. Çözüm Kürt halkının demokratik haklarının tanınmasıdır. Zor kullanarak karşılık alınamaz. Bu politikaları uygulayan çok iktidar gelip gitti. Hiçbiri bir sonuca ulaşamadı. En nihayetinde demokratik bir çözüm oluşacaktır” diye konuştu.
Ulusal birlikte daha iyi konumdayız
Kürtlerin yaşadığı acıların temelinde Kürt ulusal birliğinin sağlanmaması olduğunun altını çizen Şenoğlu, “Kürt tarihi aslında ulusal birliğinin oluşmamasının acısıyla dolu. Ama maalesef tarihten herkes aynı dersi çıkarmıyor. Sorun parti ve aşiretçilik çıkarlarından uzaklaşarak çözülür. Dört parça Kürdistan’da bulunan Kürtler, aslında ulusal birliği duygusal bakımdan sağlamış durumda. Halk bu birliği zaten benimsemiş. Ama dört parça Kürdistan’da halkı temsil eden siyasi özneler arasında sorunlar var ve bunların aşılması gerekiyor. O nedenle ulusal birliği duygusal anlamda sağlayan halkın, siyasi özneleri harekete geçirmesi gerekiyor. Düne göre ulusal birliğin sağlaması konusunda daha iyi bir konumdayız. Önemli adımlarda atıldı ama Kürtler üzerinde oyun çok. Bu oyunları boşa çıkaracak olan yine ulusal birliğin kararlığı olacaktır” önerisinde bulundu.
Ekonomik kriz
Derinleşen ekonomik krizin çöken kapitalist krize bağlı seyrettiğini kaydeden Şenoğlu, krizin yapısal bir boyutunun olduğunu ve koronavirüs salgınıyla daha görünür olduğuna dikkat çekti. İktidarın ekonomik kriz politikalarını eleştiren Şenoğlu, “Zaten bütün sermayeyi kendi bekası için savaş politikalarına yatırmış bir iktidarla karşı karşıyayız. Haliyle bu iktidarın yaşanan ekonomik krizle baş edemeyeceği açıktır. İhracat ve ithalatın dövize bağlı ülkede kriz çok yaşamsal tehdit ve krizler barındırıyor” ifadelerini kullandı. Ekonomik krizin bir diğer nedeninin Kürt sorununun çözümsüzlük politikaları olduğunu ancak iktidarın çatışmalı süreçte beka bulduğunu vurgulayan Şenoğlu, iktidarın “körleşmeyi” tercih ettiğini, günden güne eridiğini ve tabanında bulunan küçük ve orta ölçekli sermaye gruplarının tutum aldığını belirtti.
Tecridin kırılması gerekiyor
İmralı tecridinin Kürt halkıyla sınırlı olmadığını dile getiren Şenoğlu, bütün siyasi öznelerin tecride karşı durması gerektiğini çağrısında bulundu. DTK Eşbaşkanı Leyla Güven öncülüğünde gerçekleştirilen açlık grevi eylemleri sonucunda İmralı’da bir gediğin açıldığını ifade eden Şenoğlu, şunları söyledi: “Öcalan 2013-2015 çözüm sürecinde kendi düşüncelerini dışarıya taşıyabildi. Koşullar oluşturulduğunda Öcalan’ın dilinde, barış ve kardeşlik olduğunu toplum gördü. Toplumun büyük bir kesimi tarafından çözüm sürecinde kabul ettiği gibi bu çözüm iradesinin tekrardan toplumla buluşması gerekiyor. Eğer tecrit toplumun genelini etkiliyorsa ki etkiliyor, o zaman tecridin kırılması da toplumun bütün kesimlerinin kararlı bir mücadelesi ile mümkün olacaktır.”
Şenoğlu, şöyle devam etti: “İmralı tecridi çözüme kavuşturulmadığı zaman ne Türkiye’de ne de Ortadoğu’da hiçbir demokratik çözüm olmayacaktır. Demokrasinin anahtarı tecridi kırmaktır. İmralı tecridini anlamak tarihsel gerçekliğe nasıl baktığınızla ilgili bir şey. İmralı nasıl kuruldu, hangi komplo ile kuruldu, hangi güçlerle kuruldu. O anlamda İmralı birkaç kişinin tutulduğu bir yer değil. Orası bir odak. Tecridin çözümü demek, odağın çözülmesi anlamına gelir. Bu nedenle Türkiye halklarını, demokratları ve sosyalist kesimleri tecrit sorununu daha güçlü bir şekilde savunmaya çağırıyoruz.”
CPT’nin raporu
CPT’nin 2019 yılında İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’ne yaptığı ziyaretle ilgili raporunun sınırlı olduğunu söyleyen Şenoğlu, “En nihayetinde CPT tarafından İmralı’daki hukuksuzluk kısmi olarak da olsa açıklanmış oldu. Ama sonuç itibarıyla çok yetersiz. CPT gibi kurumlar şeffaf kurumlarsa, cezaevlerindeki hak ihlallerini açığa çıkararak, hükümetler üzerinde baskı kurmaları gerekiyor” dedi.
İttifaklar
AKP’nin içinde bulunduğu durumu “çöküş” olarak tanımlayan Şenoğlu, muhalefetin iktidara karşı bir araya gelmemesini eleştirdi. Şenoğlu, “HDP’nin demokratik ittifak hamlesi, böyle bir enerjinin açığa çıkarılması ve bunun yaşamsal olduğunun anlaşılması açısından önemliydi. HDP’nin bu hamlesi bir gedik açtı. 3. Yol çizgisi dediğimiz halkların ortak mücadelesini örgütleyen hamle, esas itibarıyla toplumsal örgütleme hamlesidir” diyerek toplumsal ittifakın büyütülmesi gerektiğinin altını çizdi.
Koronavirüs
HDK Eş Sözcüsü Koronavirüs salgınıyla ilgili AKP’nin durumu fırsata çevirerek bir başarı tablosu çizmeye çalıştığını dile getirdi ve bu süreçte Türk Tabipler Birliğinin (TTB) uyarılarının dikkate alınmadığını kaydetti. Uğurlu, oluşturulan Bilim Kurulu’nun yetersiz kaldığını belirterek, “Ancak bu kurulun yaptığı tüm çalışmalar tek bir kişinin iki dudağı arasından çıkacak bir karara bağlanmış. Bu tablo ne kadar tekçi bir anlayışla karşı karşıya olduğumuzu bize çok net gösteriyor” dedi.
İstanbul Sözleşmesi
İktidarın salgını fırsata çevirerek kazanılmış tüm haklara saldırdığını beliren Uğurlu, İstanbul Sözleşmesi tartışmalarının da bu durumun bir devamı niteliğinde olduğunu kaydetti. İstanbul Sözleşmesi üzerinden tüm kadın kazanımlarının hedef alındığını ifade eden Uğurlu, iktidarın kadın düşmanı politikalarına ve İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme isteğine karşı kadınların her yerde sokağa çıkarak direnişi büyüttüğüne dikkat çekti.
AKP’nin politikalarına karşı ortak mücadelenin önemine değinen Uğurlu, “İktidar bir yönetim krizi yaşıyor. Bu kriz gittikçe derinleşiyor. Buna karşı Türkiye halklarının yan yana gelerek, ortak bir mücadele programı etrafında kenetlenmesi gerekiyor” çağrısında bulundu.
HABER MERKEZİ