Her mevsimin farklı bir duygu seli vardır. Her mevsim farklı bir ruh haline çeker bizi. Kış; durgun, mağarasına çekilmiş, hareketsizdir, İlkbahar cıvıl cıvıldır. Yaz, tez canlı bir sincap gibi. Sonbahar ise en çok hüzünden nasiplenmiştir.
Yaz bitti. Günler kısaldı, gece uzadı, dal üşüdü, bitti şarkılar… Doğa dekorunu değiştirdi, sarı desenli gömleğini giydi… Şimdi sonbahar. Bu yüzdendir biraz da adına hazan denmiştir. Şiirlerde kanayan imge, şarkılarda inleyen nağme olmuştur. Sonbahar imgesi duygu yüklüdür , dokunaklıdır… Hele hüzünsüz bir sonbahar yazısı düşünülemez ki bu sözcük, hayatı yanlış okumuş bir ömrün tüm bedellerini eksiksiz ödemiş, ‘Üstü kalsın’ demiştir;
Bu mevsimin ruhundaki gibi, bu yazı da kırılan bir dal, rüzgarın peşine takılan bir yaprak gibi savrulabilir. Kalemde suç aranmasın. Varsa da suçun bir kısmı bu mevsimin hüzün veren duygusuna yazılsın.
***
Kendine dönüş, kendini buluş, kendi oluş mevsimindeyiz. ‘Bir varmış bir yokmuş’lar mevsimidir sonbahar. Bir yolculuğun, bir kitabın son öyküsü gibidir. Sararmış yapraklardır, hüzzam şarkılar, sırılsıklam yağmurlardır.
Sanatsal üretkenliği çoğaltan cömertliğini de kayda geçelim lütfen. Damardan girer, İçlidir, samimidir, içkindir… Şair de teslim olur, şiir mevsimidir sonbahar. Şairin dizelerine döker duygu yükünü
“Gözlerimde bir yağmurlu gün başlar/ Vakit ikindidir, mevsim sonbahar/Bir gülüş, bir mahzun bukle saçlarında/Bir eski çiçeği andırırsın yazdan / Ve bir şarkı başlar kahvelerin birinde/Bizi ömrümüzden alır götürür/Bir şarkı, faslı hicazdan”
Bahar gibi cilveli, yaz gibi serseri olmasa da yenilenme heveslisidir, özgüven sahibi bilge mevsimdir sonbahar. Her kelamına itibar edilmelidir. Düşen yapraklar takvimden düşen yapraklar gibidir biraz da. Doğanın kendiyle hesaplaşması, insanın kendiyle buluşması ve yüzleşmesi biraz da.
‘Hazan’ dediğimiz biraz da hüzne bürünmüş adıdır sonbaharın. Kanadı kırık bir ünlem gibi gidenlerin ardından bazen derinden çekilen bir ‘of ‘ olur. Elbette romantizm ama melan’koli’ye dikkat, çünkü onun muhtevasında ‘koli’basili vardır. Çünkü geri gelmesi mümkün olmayana takılıp kalmamalı: gün gelir di’li geçmiş bir zaman olur dalından düşen yapraklar:
Bir anı defteri saflığındadır. Yüreğin kendini yıkadığı bir mevsimdir. Vicdanın sahneye yansıyan yüzü gibidir. Zihinselimizin görüş mesafesi, duygularımızın ufkudur. Uzaklar ve yakınlardır. Sürgünlere açılan kapılardır. Kayalar, patikalar, uçurumlardır. Uykusuz gecelerdir, sağır ve dilsiz duvarlardır.
***
Gece apansız iner acılar coğrafyasının varoşlarına… Dörtnal bir kısrak gibi, karanlıklar boyu yol alır zaman. Yüreğine acının sesi tırmanır, kendi diyarında gurbette sanır insan kendini.
Dağarcığındaki bütün sözcükler, ateşe ve rüzgara dair bir çığlık oluveriyor. Unutulmuş yeminler gibidir hazan. Karanlık bir geceye konuk eder seni, kan kaybeden bir hayatı anlatır, bütün ayrıntıları not eder gibi, bir tarih düşürür zamanın bam teline. Nereden vuracağını kestiremediğin, adını koymaktan korktuğun bir keder düşer geceye. Hüznün sesidir. Acıya açılan kapılardır. Uykusuz geceler, dilsiz duvarlardır cefa getiren sonbahar. Bütün mevsimlerin satır aralarını okuyan bir mevsimdir sonbahar. Evet sonbahara en yakışan enstrüman kemandır sanki ve bu yazı keman eşliğinde yazıldı… Yani böylece hüznün suçlu sayısı üçe çıkmış bulundu…
Evet… Yaşanan yaşanmış, söylenen söylenmiştir. Şimdi yeniden başlamak zamanıdır. Sonbahar yeniden başlamanın, tazelenmenin de adıdır. Yeni baharlara varmak, yeni bir sayfa açmak için, biriktirdiğimiz onca deneyimden yararlanmanın, silkinip kendine gelmenin tam zamanıdır. Mevlana söylemişti ya: ”Küle döndüysen, yeniden güle dönmeyi bekle. Ve geçmişte kaç kere küle dönüştüğünü değil, kaç kere yeniden küllerin arasından doğrulup yeni bir gül olduğunu hatırla.”