Yaban keçilerinin katledilmesi için açılan ihaleye tepkiler sürüyor. Hayvan hakları savunucuları, ‘Yasal ve yasadışı avcı arasında hiçbir fark yok. Cinayet işleyen kimseye katil denir. Eşitsizliğin her türüne topyekûn karşı çıkmalıyız’ dedi
Yadigar Aygün/ İstanbul
Dersim ve Eskişehir’de yaban keçilerinin katledilmesi için ihale açıldığının ortaya çıkması ve tepkiler üzerine Dersim’deki ihalenin ertelenmesinin ardından benzer şekilde birçok ilde ihale açıldığı ortaya çıktı. Geçtiğimiz günlerde CHP’li Ayhan Barut, Tarım ve Orman Bakanlığı 7. Bölge Müdürlüğü sorumluluk bölgesinde bulunan Adana, Mersin, Hatay, Niğde ve Kayseri’de 97 adet yaban keçisi için ihale yapıldığı kamuoyuna bildirdi. Bingöl’de bu konuda ihaleye çıkıldığı ortaya çıktı. Gazetemize konuşan hayvan hakları savunucuları, avcılığın cinayet olduğuna dikkat çekti.
‘Bazı türler yok olacak’
Vegan Derneği Türkiye (TVD) Kurucu Başkanı Ebru Arıman, ülke sınırları içindeki yaban hayatının belli maddi değerleme yöntemleri ile avcılara satılığa çıkarılmasının bir kölelik düzeni olduğuna dikkat çekti. Arıman, bazı türlerin yok olma tehditi ile karşı karşıya olduğunu vurguladı. Arıman, “Türkiye’nin en doğu ucundan en batısına kuzeyinden güneyine yaban hayvanlarının barındığı arazilerde satılığa çıkarılan bu türler arasında, kentleşme ve artan insan popülasyonuna bağlı olarak yaşam alanları işgal edilen, daralan yaşam alanlarında keyfi olarak yok edilen, türleri yok olma tehdidi ile karşı karşıya birçok hayvan bulunuyor. Bir türün ana vatanı sayılabilecek topraklarda artık nadir bulunuyor olması, o tür için yanlış giden bir şeyler olduğu anlamına gelir. Büyümelerini, çoğalmalarını, yaşamlarını, beslenme alanlarını kısıtlayan birtakım tehditler olduğunu algılamalı ve insani müdahalelerimizi en aza indirerek bozduğumuz yapıyı tamir etmeliyiz. Bunu yapmak yerine ‘nadir’ tür olmasının tekeliyle hayatlarını daha yüksek ihale bedelleri ile etiketlemek aklımızın sınırlarını zorlayan korkunç bir düşünce. Yaşanan bu süreç bir süredir takip ettiğimiz, gerekçesi ne olursa olsun asla kabul edemediğimiz ve hakları gasp edilen hayvanlar lehine mücadelesini kararlılıkla yürüttüğümüz bir süreç. Ancak geldiğimiz noktada yapılan yasal hazırlıklar beklentilerimizin tam tersine, durumu daha da büyük çıkmazlara sokacak, ihlalleri artıracak ve mücadelemize taban tabana zıt düzenlemeler içeriyor. Geçtiğimiz günlerde Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu’nda kabul edilen ve Meclis’te yasalaşmayı bekleyen 221 sıra sayılı kanun teklifi ile Kara Avcılığı Kanunu Madde 9 ‘Bilimsel yönden tabiata ve türlerine zararlı olan hayvanların bu Kanun gereğince görevliler veya avcılar tarafından avlanması ile avlanma izin ücreti ve avlanma ücreti alınmayacak diğer kişilere ilişkin usul ve esaslar Bakanlık tarafından çıkarılan yönetmelikle belirlenir’ şeklinde değiştirilmiştir. Bu ucu açık madde ile tabiata ve türlerine zararlı olduğu, mala veya cana zarar verdiği şeklinde yorumlanan herhangi bir hayvan türü, öldürülecek hayvan sayısı ve türü açık olmak suretiyle herhangi bir kotaya ya da izne bağlı olmaksızın öldürtülebilecek. Ayrıca komisyon tutanaklarında bazı milletvekillerinin beyanları doğrultusunda, aynı maddede ‘bazı hayvanların bilimsel yönden araştırılması için avlanabilmelerinin’ ve ‘üst düzey temsilcilerin’ ücretsiz bir şekilde yaban hayvanlarını katletmesine izin verme sürecinin de yönetmelikle düzenlenebileceği belirtiliyor” dedi.
‘Yaşamak her canlının hakkı’
Yaşam hakkının her canlı için aynı derecede kutsal olduğunu vurgulayan Arıman, hayvan haklarını vurguladı. Ebru Arıman, “Kimseye zorla hayvanları sevdiremezsiniz ancak bizimle birlikte bu zincirin bir halkası olan insan olmayan hayvanların da doğuştan gelen ve türe/cinse, içinde bulunduğu coğrafyaya ya da fiziksel özelliklerine göre değişmeyen birtakım hakları olduğunu bilip saygı duymak zorunda olduğumuzu hatırlamalıyız. Yaşam hakkı evrenseldir, kutsaldır. Var olma, acı çekmeme, özgür olma ve neslini devam ettirme hakkı tüm canlılar için en temel haklardandır. Daha adil ve vicdanlı çocuklar yetiştirmeliyiz. Şiddeti ve ölümü hayvanlara uyguladığımız bunca kötü muamele ve eziyetle gelecek nesillere kodlayan, ölümü ve yok etmeyi normalleştiren bu sistemleri yalnızca çevremizden değil yeryüzünden silmeliyiz. Şiddetin, ayrımcılığın, eşitsizliğin her türüne topyekûn karşı çıkmalıyız. Yaşamı çevreleyen bunca travmatik durum karşısında daha barışçıl bir dünya hayal edemeyiz. Barış, siz kendinizle, çevrenizle ve doğayla barıştığınızda başlar. Barış tabağınızda başlar” dedi.
‘Tahakküm son bulmalı’
Yunuslara Özgürlük Platformu’ndan Öykü Yağcı, ihalelerin şimdilik durdurulduğunu ama iptal edilmediğini söyledi. Yağcı, “Devletin gelir kapılarından biri olarak işlevsellik kazandırılan av gerçeği etik, hukuk ve bilim tanımadan devam ediyor. Bu nedenle bizim de hızla ve kısa vadede iptallere odaklanıp eşzamanlı olarak avcılığın tamamen yasaklanması için sesimizi yükseltmemiz ve süreci hem yerelde hem de Meclis düzeyinde takip etmemiz gerekiyor. Asıl mesele hayvanların insan ve yasalar nezdindeki ‘mal statüsü’. Bunu en net şekilde ‘av hayvanı’, ‘hasat miktarı’ ve avlanmasına izin verilen hayvanları belirleyen kriterlerden biri olan ‘biyolojik olarak ömrünü tamamlayan ve üreyemeyen hayvan’ gibi tanımlarda görüyoruz. İnsan dışı hayvanlardan cansız birer nesne veya ürün gibi bahsediliyor. Oysa onların da aileleri, sürüleri, yaşama amaçları, korkuları ve heyecanları var. Onlar da bizim gibi ölmek ve yavrularını savunmasız bir şekilde geride bırakmak istemiyor. Biz yaşam savunucuları olarak, sadece avcılıkta değil, insan dışı hayvanların sömürüye maruz bırakıldığı tüm alanlarla ilgili olarak bu hatalı algıyı kökten değiştirmeye çalışıyoruz. İnsanın, hayvanın ve yeryüzünün özgürlüğünün bir bütün olduğunu aktarmaya çalışıyoruz” diye konuştu.
Nesli tükenen hayvan
Hâlihazırda hayvan hakları ve etiğine dair hiçbir dayanağı almayan Türkiye devletinin resmi kurumları, diğer bir zeminde resmen suç işlediğine işaret eden Yağcı, hayvan haklarını hatırlattı. Yağcı, “CITES ve Bern gibi Türkiye’nin taraf olduğu ve T.C. Anayasası’nın 90. maddesine göre kanun hükmünde olan uluslararası sözleşmelere aykırı kararlar alıyor. Örneğin; kamuoyunun avcılık karşıtı geniş çaplı katılımı ve desteği olmasına rağmen, IUCN kırmızı listesinde ‘hassas’ (VU) statüsüyle nesli tehlike altındaki üveyik ve elmabaş patka kuşlarının avlanmasına bu yıl da izin veriyor. Oysa IUCN araştırması, son 40 yılda üveyik popülasyonunun yüzde 78, elmabaş patkaların ise son 20 yılda yüzde 50 azaldığını ortaya koyuyor. Avcılar, bu tabloda zaten bu türlerin devamlılığı için ciddi bir tehlike, baskı ve stres yaratıyor. Bir de aynı türlerin yaşam alanlarının yollar, maden alanları ve HES yatırımları gibi devasa projelerle hızla kaybolduğunu biliyoruz. Hem av hem de diğer insan faaliyetlerinin yarattığı baskı bu türlerin varlığı için ek tehditler olarak karşımızda duruyor. Bu kararların ne kadar keyfi, hatta etik, hukuk ve bilimden uzak şekilde Tarım ve Orman Bakanlığı ile MAK tarafından alındığını gösteren bir diğer örnek de, her yıl bir hayvan türünün her an avlanabilecek hayvan türleri listesinde yer alma ihtimali. Örneğin 2015’te yine infial yaratan bir kararla, normalde Türkiye’de avlanması yasak olan ayıların ‘av turizmi’ kapsamında ihale açılarak öldürülmesine karar verildi. ‘Yalnızca Türkiye’den avcılar’ tarafından 8 yaş üstü 15 erkek bireyin öldürülmesine izin veren kararda her bir ayının hayatı için o zaman 10 bin TL değer biçildi. Bir sonraki yıl bir ayıyı öldürmenin cezası ise 15 bin TL oldu. Benzer bir şekilde Türkiye’ye endemik Anadolu Yaban Koyunu’nu ele alalım. Örneğin 2016’da bu türü vurmanın cezası o zaman 75 bin TL iken, bu tür bu yılın av listesinde yer aldı. 7 yaş ve üzeri erkek bireylerin yaşam hakkı gözden çıkarıldı. Bir sonraki türün ne olacağını görmeden avcılığın Türkiye’de yasaklanması ve avcılığın da yasaklandığı bir Hayvan Hakları Kanunu için sonuna kadar mücadele edeceğiz” dedi.
Korkunç boyutlara ulaştı
Yağcı, avcılığın bir spor faaliyeti olmadığını, avcılığın bir cinayet olduğunun altını çizdi. Yağcı, “Resmi makamların Mart 2020’de bir milletvekilinin soru önergesine verdiği yanıta göre bugün Türkiye’de 290 binin üzerinde kayıtlı, izinli avcı var. Bazı çevre kuruluşları bu sayının 500 binin üzerinde olduğunu, yasadışı avcı sayısının ise çok daha fazla olduğunu vurguluyor. 2019’da Türkiye’de hayvanların canını alan yabancı avcı sayısı ise, yine resmi makamlarca 1539 olarak aktarılıyor. Yasal ve yasadışı avcı arasında hiçbir fark yok. Hissedebilen bir canlıyı öldürmenin adı cinayettir. Cinayet işleyen kimseye de katil denir. İkincisiyse, izinli avcıların belirli bir kota ve sözde yasal çerçeve dahilinde avlandıkları söylens de, izin verilenden çok daha fazla hayvanı öldürüyor, yaralıyor veya sakat bırakıyorlar. Türkiye’de özellikle hayvanları kapsayan genel denetimsizlik, zaten vahim olan bu faaliyeti daha da korkunç bir boyuta taşıyor” diye belirtti.
Sonuna kadar mücadele
Hayvan Hakları İzleme Komitesi’nden (HAKİM) Aslı Alpar, hayvanların, insanlar gibi acı çekebilen, bağ kurabilen ve yaşamak için mücadele eden canlılar olduğunu hatırlattı. Alpar, “Hayvan hakları aktivistlerinin yıllardır Meclis’ten beklediği bir yasa var: Hayvan Hakları Yasası. Bu yasa için yıllardır hayvan hakları aktivistleri sokakta, Meclis’te mücadele ediyor. Meclis’te bu yasa için kurulan Hayvan Hakları Araştırma Komisyonu, Ekim 2019’da tavsiye niteliğindeki raporunu Meclis’e sundu. Bu rapor da yıllardır hayvan hakları savunucularının ifade ettiği gibi hayvanların mal değil, acı çekebilen ve hakları olan canlılar olarak tanımlıyor. Bir yanda çağımıza da yaraşan böyle bir çalışma yürürken Meclis’te diğer yandan köhnemiş yasalar izin verdiği için hayvanlar ‘mal’ kabul edilerek ihale konusu olabiliyor. Bu çelişkinin artık ortadan kalkması gerekiyor. 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu ‘yabani hayvanların yaşama ortamlarından koparılmaması esastır’ diyor ama aynı kanun “4915 sayılı Kara Avcılığı Kanunu”na göz kırpıyor. Hayvanların haklarını tanımayan, onları ‘mal’ kabul eden tüm kanuni düzenlemeler çağ dışıdır, hayvan hakları savunucuları için yok hükmündedir. Biz avı yasaklayacak bir yasa bekliyoruz ve bu yasa çıkana kadar da mücadele etmeye devam edeceğiz” dedi.
Hepimiz birer failiz
İnsan merkezci anlayışın bir an önce değişmesi gerektiğini söyleyen Alpar, herkesi yaşam hakkını savunmaya bu toplumsal sorumluluğun önemine dikkat çekti. Alpar, “Tüm yaşam insan merkezci bir şekilde planlanıyor, öncelikle bunun bir hata olduğunun kabul edilmesi gerekiyor. İklim bilimciler bu yanlıştan dönmek için oldukça geç kaldığımızı söylüyor ancak öyle görünüyor ki insan merkezcilikle yüzleşilmedikçe yani hayvanların insanlar için olduğu fikrinden vazgeçmedikçe iklim krizi, güçlenen virüslerin yanı sıra hayvana yönelik şiddet de sürecek. Sokaktan mezbahalara her alanda insanın failliğinin görülmesi için köklü bir değişikliğe ihtiyaç var. İnsanlar bu gerçeğin farkına varmadıkça doğa hatırlatıyor. İnsan merkezciliğin sorgulanması, köklü bir değişim kolay olmayacak gibi görünüyor. Her birimiz bu işin bir ucundan tutmalıyız çünkü inşa ettiğimiz ve faydalandığımız bu insan merkezci düzende aslında her birimiz failiz ve insan dışı hayvanların başına gelenlerden bir ölçüde sorumluyuz” diye konuştu.
798 canlı öldürülecek
480 Yaban Keçisi, 39 Dağ Keçisi, 9 Anadolu Yaban Koyunu, 14 Ceylan, 89 Kızıl Geyik ve 167 “Karaca” bireyinin av turizmi adı altında katledilmesi öngörülüyor. Bakanlığın uygulama talimatı, 01.07.2003 tarihli 4915 Sayılı Kara Avcılığı Kanunu 3. ve 15. Maddeleri gereğince düzenlenen 14.04.2016 tarihli ve 29684 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan Av Turizmi Kapsamında Avlanmalara İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik hükümlerine dayanıyor.