Tacim Çiçek
Hayri K. Yetik, 1954 Siverek doğumlu. Pek çok dergi ve gazetede çeşitli konularda yazıları yayımlandı. Yazıları, bildirileri derleme kitaplarda yer aldı. Başta yazar örgütleri olmak üzere sivil toplum örgütlerinde, kanaat gruplarında aktif üye olarak çalıştı. İLE dergisinin editörlüğünü yaptı. Ayrım Şiir, Simge dergilerine, Uluslararası İzmir Şiir Festivali, Uluslararası İzmir Şiir Buluşması, İzmir Öykü Günleri vb. edebiyat etkinliklerine kurucu ve düzenleneme kurulu üyesi olarak katkıda bulundu. Yazar ve öykücü, ortak dostumuz Hasan Özkılıç’ın yönetiminde çıkardığımız Agora dergisinden (2001) çok öncesine dayanır tanışıklığımız ve dostluğumuz. Hayri K. Yetik’in, 7’si şiir, 6’sı da deneme ve derleme olmak üzere 13 kitabı yayımlandı. Yine dostum ve arkadaşım iyi şair Haydar Ünal ile de Sağlık Emekçileri Sendikası (SES) Şiir Yarışması Birincilik Ödülü’nü aldı/paylaştı.
Hayri K. Yetik’in daha çiçeği burnunda olan ve İzmir’de yayıncılığa başlayan Kayıp Kitaplar Yayınları’ndan (KKY) iki kitabı çıktı. Biri şiir diğeri de ‘eleştirel deneme’ dediği araştırma kitabı. İlk baskıları Nisan 2024 olan bu kitapları aynı yazı içinde ayrı ayrı değerlendireceğim.
Anlam Çekeriz Hayal Kuyusundan (şiir)
Hayri de, son zamanlarda pek çok yayınevinin ya da yazarın, şairin yaptığı gibi kitabının adını heterotop, şiirindeki (ki ikinci bölümdeki 18 şiirden biridir) bir dizeden kotarmış. Bence yerinde olmuş, çünkü birinci bölümdeki 30 şiir de dâhil 100 sayfalık kitap bu dize ile özetlenebilir desem abartmış olmam. Dipnotlarla, neredeyse her şiirin başına, ortasına ve sonuna konan iç konuyla ilgili alıntılarla zenginleştirilen şiirler rüya, düş, hayal, hayat, gerçek, ben, sen, ayna, uyku, mit, söylence sözcükleriyle oluşturulmuş… Hayri, şiirlerinde de yazılarında da mitolojiyi, efsaneleri, söylenceleri çokça kullanır. Bu açıdan katmanlı, iç içe göndermelerle okurunu zorlar, beyin fırtınası yaratmak ister. Önceki şiirleri de benzer iç konularla, alıntı ve dipnotlarla bir tür Matruşka bence. Demem o ki Hayri, kendini ele veren bir şiirden yana değil. Önceki kitaplarında da böyleydi, şimdi de… Şiirin içinden seslenen felsefi tümceler, mitosların yarattığı çağrışımlar, dilbilimsel olanakların sınırlarını aşma çabası onun birikimli ve yelpazesi geniş bir okuma kültürü olduğunun da sonuçları. Sanırım bu yüzden vasat bir okurdan yana değil, en azından şiirleri için bu böyle. Bir yazarın kendi yazdıklarından fazlasını bilmesi ve eleştirel okuma yapması bence olması gereken bir durum ama okurumuzu kendimiz gibi görmek çok zorlasak bir yere kadar olası, sonrasında ise olanaksız; maalesef. Felsefi bilmecemsi şiirler, onun okuma yelpazesinin de düşünme biçiminin de dışavurumu olsa gerek. Katmanlı, atıflı, alıntılı, kapalı, zor okunan ve kendine özgü üslupla kaleme aldığı şiirler sıradan okurun anlayacağı çalışmalar değil.
İnsan akış hâlinde olan bir varlıktır. Bugünle sınırlı değil, geçmişe ve geleceğe de ait. Bu yüzden de kimi zaman yaşadıkları mı düş yoksa düşler mi yaşadıkları bilinmez. Uyanıkken gördüğü düşlerle uyku hâlindeki rüyalarını ince bir çizgiyle ayırmak belki de şaşılası bir sonuç değil. Çünkü akış hâlindeki düşüncelerimiz, duygularımız doğduğumuz andan öleceğimiz ana kadarki akışımız nehirlere benzer. Platon’un ‘mağara’ metaforundan, öncesinden de günümüze verdiğim sözcükler etrafında gelişen şiirler bir bütünün parçaları gibi bize hem kim, hem nasıl hem de ne olduğumuzu metaforlarla anlatır Hayri. Üstelik bununla da kalmaz, aynı zamanda kim bilir başkalarının rüyaları olduğumuzu ve onlar uyanınca rüyadaki hayatımızın da biteceğinin altını çizer. Bize düşen müdahili olamayacağımız şiirlerden anladığımız kadarını kendi iç dünyamıza aktarmak…
Tango ile Govend/Nâzım Hikmet ile Cegerxwîn (eleştirel deneme)
Toplamda 372 sayfa olan kitapta teknik kimi sorunlar var tabii ki. Yayınevinin ilk kitapları olması yüzünden heyecanın da etkili olduğunu düşünüyorum. Önsöz, yararlanılan kaynaklar, dergiler ve web sayfaları dışında 18 ana ve 10 da ara başlık biçiminde kurgulanmış. Yazar, bu ana ve ara başlıklar altında iki değerli şairi Nâzım Hikmet ile Cegerxwîn’u pek çok açıdan karşılaştırmış. Benzerlikleri ve farklılıkları disiplinli bir işçilikle görünür yapmaya çalışmış. Romantik Ortadoğu/Metinlerarası Bir Deneme (Ayrıntı Yayınları) adlı kitabını taslak hâlindeyken okumuş ve önerilerde de bulunmuştum. Hayri, o yapıtında yüzlerce yazarın, kitabın gizemli dünyasına girmiş, farklı bir gözle metinleri irdelemiş, karşılaştırmış, günümüzün dünyasına başka perspektif sunmuştu. Arkaik Ortadoğu/ Güncellenen Metinlerin Kurgusökümü (Ayrıntı Yayınları) adlı kapsamlı çalışmasında da benzer bir tutum sergilemişti. Tango, (bir kadın ve bir erkekçe yapılan, iki zamanlı, özel ritimli dans ve bu dansın müziği ve şarkısı. Dünyaya Latin Amerika’dan yayılmış) ve Govend (Doğu’da özellikle Siirt ve çevresine ait türkülü toplu/grup oyunu) üst başlığı ile benzerlikleri, farklılıkları, hayatları, düşünceleri ve şiirleri anlatılan bu çalışmada Hayri, neredeyse 300 sayfayı N. Hikmet’e, kalanını da Cegerxwîn’a ayırmış. Bu onun seçimi mi bilemem ama kendi çizgilerinde ve dillerinde halklarının sesi olmuş bu şairler anlatılırken daha adaletli olabilirdi. İkisi de aydın, marjinal, tutkulu ve sürgündür ama ikisinin de poetikaları politiktir. Türküleştirilen şiirleri nedeniyle de halklarının diline pelesenk olmuşlardır. Bu açıdan bile olsa Cegerxwîn, maalesef Nâzım Hikmet’in gölgesinde kalmış.
Cegerxwîn, (1903, Batman-22 Ekim 1984, Stockholm) şair, yazar, tarihçi ve Marksist’tir. Şiirlerinde Kürt işçi ve köylülerin yerel burjuvalara ve toprak ağalarına karşı verdiği mücadeleyi anlatır. Şiirleri genelde yoksulluğu konu alır, dünya üzerindeki savaşlara karşı barışı önerir. Savaşların asıl galibinin zenginler olduğunu vurgular. Savaşlara karşı tüm ezilenleri birleşmeye çağırır. Bu birleşme onun deyimiyle “cehennemi kalkan, cenneti kılıç gibi kullanan” ağalar, beyler, mollalar ve şeyhlere karşı olmalıdır. Onun için gerçek özgürlük; sınırların olmadığı, emeğin ve emekçilerin yönettiği bir dünyadadır. Bu anlayışlardan dolayı Nâzım’la benzerlikleri var. O da Hikmet gibi tarım emekçilerinin, yoksul köylülerin safındadır. İkisi de ülkelerinin illegal Komünist Partisi’nin üyesidir. Daha fazlası Hayri’nin zamana yayarak, sabırla, adeta iğneyle kuyu kazarcasına onca kitaptan, dergiden ve kaynaktan kafasındaki çalışmaya uyan alıntıları kendi düşünce odağına koyarak oluşturduğu çalışmasında var.
Hayri, şiirlerine gösterdiği özeni, önemi, işçiliği kitaplarından da esirmeyen biridir. Öncelikle bir tohum gibi içine düşen ana izleği, en yetkin meyveyi elde etmek için onu çeşitli kaynaklarla besleyip büyütür. Görünür olan o tohumun/izleğin meyvesini etrafındakilere tattırır. Tattırdıklarından da olgunlaşıp olgunlaşmadığını öğrenir. Sonra kendince akış içinde özgün balını görünür yapar. Başkalarının da bundan yararlanmasını sağlar. Kendi kafasında ve etrafında içselleştirdiği konuya ilgi ve bilgileri ölçüsünde yakın olanlardan aldığı tepkilere göre davranır. Has yazarlar paylaşmaktan ve birbirinden yararlanmaktan gocunmazlar. Bildikleriyle birbirlerini varsıllaştırırlar çünkü.
Nâzım Hikmet (14 Ocak 1902, Selanik-3 Haziran 1963, Moskova) Türkiye’de serbest nazımın ilk uygulayıcısı Türkçenin önemli isimlerindendir. Uluslararası üne sahiptir. Dünyada 20. yüzyılın gözde şairleri arasındadır.
İki şair de dillerinin ve düşüncelerinin bayrakları olarak gönüllerde taht kurmuşlardır. Hayri, çalışmasında bu iki değeri sevenlerine, tanımak isteyen gençlere farklı ve özgün bir anlatımla pek çok şiirini de yorumlayarak, kıyaslayarak iyi bir iş başarmış. Bize düşen onun çabasına okur olarak katkı sunmaktır.