Almanya’da yaşayan Kürt sanatçı Rohat Ciwan’ın ikinci albümü ‘Cîhana Hêşîn’ Kom Müzik etiketi ile dinleyicilerle buluştu. Ciwan ile yeni albümünü ve korona günlerini konuştuk
Neğşirvan Güner
Almanya’da yaşayan Kürt sanatçı Rohat Ciwan’ın ikinci albümü “Cîhana Hêşîn” Kom Müzik etiketi ile dinleyicilerle buluştu. Sanatçı Ciwan, on ikili yaşlarında Adana bulunan Mezopotamya Kültür Merkezi’nde tiyatro çalışmaları ile uğraşırken izleyici olarak katıldığı bir konser provasında üzerine oturduğu koltuk davulla ritim tutarken aynı zamanda müzisyenliğe adım atıyor. Ciwan o günleri şu sözlerle anlatıyor: “Şarkının sonunda ritim çalabildiğimi, grupta bir perküsyoncuya ihtiyaçları olduğunu ve kendileriyle birlikte müzik yapmamı önerdiler. O gün bugün yaklaşık yirmi sekiz yıldır müzik ile uğraşıyorum.” İlk albümü 2016 yılında “Zarokên Bê Çîrok” ismi ile çıkan sanatçı söz yazarlığı, besteci ve aranjörlük de yapıyor. Pop Rock tarzında üretim yapan sanatçı Ciwan’ın ikinci albümünde söz ve müziği kendi imzasını taşıyan 6, toplamda ise 10 eser yer alıyor. Sanatçıya davulda Ro Kuijpers, bas gitarda Veysi Terece, elektro gitarda Ralph Küker, Kemanda Oliver Noack, saksafonda Lutz Wierer eşlik ediyor. Sanatçı Rohat Ciwan ile “Cîhana Hêşîn”i, çalışmalarını ve korona günlerini konuştuk.
- İkinci albümünüz “Cîhana Hêşîn” dinleyici ile buluştu. Nasıl dönüşler alıyorsunuz?
Hem müzik dinleyicilerinden, hem müzisyenlerden, hem de sanatçılardan şimdiye kadar gelen tepkiler oldukça olumlu ve pozitif. Ama tabi ki bunlar genel tepkileri almada yeterli veriler değil. Albüm daha çok taze. Birçok insan müziğimi daha yeni yeni tanıyor veya ilk defa dinliyorlar. Albüm hala birçok insana kendisini ulaştırabilmiş değil. Elbette bunun için hem zamana ihtiyaç var, hem de bu sürede albümü bir şekilde dinleyicilere ulaştırmak gerekiyor. Bazı tepkilerden örnek verecek olursam; “Rohat Ciwan bu albüm ile Kürt müziğindeki yerini daha da genişletti“ diyen de var, “hayret ikinci albümü çıkmış ama ilk defa dinliyorum, umarım bu çalışma da ilk albüm gibi arada kaybolmaz“ diye sitem edenler de var. Aslında her iki albüme yönelik tepkiler çok olumlu ama sanırım çalışmaları dinleyicilerle buluşturmada sorunlar yaşıyoruz. Elbette bunun bir çok nedenleri var. Günümüzün müzik dünyasında CD satışları neredeyse yok denecek düzeye indi. Özellikle Kürtçe müzik için bu durum çok daha vahim. Çok dağınık ve olması gereken koşullardan maalesef çok uzakta. Böyle olunca da yapımcı müzik firmaları reklam veya tanıtım konusunda çıkacak olan CD’lere belirli bir bütçe ayıramıyorlar ve reklam yapamıyorlar. Tabi kendince haklı nedenleri de var, bunları birilerini yadırgamak veya suçlamak için söylemiyorum. Fakat bu durum ortaya ayrı bir gerçekliği çıkartıyor ki, o da yeni birçok ürünün dinleyiciye ulaşamamasına veya arada kaybolmasına vesile oluyor. Bu noktada sanatçı kendi bireysel gücüyle bir şeyler yapmaya çalışıyor ama bu da elbette yeterli olmuyor.
- “Cîhana Hêşîn”i nasıl bir hikaye etrafında şekillendirdiniz?
Başlangıç noktası olarak bu sefer kendi potansiyelimi bir bütünen esas almayı seçtim, onu kendime perspektif edindim. Yani bu çalışmanın bütününü kendim finanse edeceğim, albümün aranjelerini kendim yapacağım, kendi müziklerimi kullanacağım, kendi sözlerimi yazacağım, albümün grafiğinden tutalım, dizaynına kadar, resimlerden tutalım, kapak yazılarına kadar bir bütünen kendi fikirlerimi esas alacağım, kendim yöneteceğim kararını aldım. Çalışmanın ana fikrinin bir “Rohat Ciwan“ ürünü olmasına çok önem verdim. Bana has bir tarz ve stil ile ve yine kendine özgü bir biçimde bir deneme çalışması oldu. Gelen tepkilerden bu konuda iyi bir mesafe kat ettiğimi düşünüyorum. Bu çalışma bir sonraki projenin de temel özelliklerini ortaya çıkarttı ve bir perspektif oluşturdu. Buna benzer çalışmalar yakında tekrardan müzik dinleyicileri ile buluşacak.
Tabi bu arada albümün ortaya çıkmasında birçok farklı insanın katkıları da oldu. Onların hakkını da vermek lazım. Konuk sanatçılar olarak, Astare Artner ve Mehmet Akbaş hem düetlerde, hem vokallerde, hem de okumalarda bana koçluk ederek albüme büyük emekleri oldu. Yine stüdyo müzisyenlerim, enstürmanları ile her şarkıya ayrı bir ruh ve güzellik kattılar. Bunun dışında albümün her aşamasında birçok insanın emeği ve katkıları ile bu çalışma ortaya çıktı. Buradan sizin aracılığınızla hepsine tekrardan çok teşekkür ediyorum değerli katkı ve emeklerinden dolayı.
- Seslendirdiğiniz eserlerin hepsinin müziğinde kendi imzanız var. Aynı zamanda 6 eserin sözleri de size ait. Yazıyorsunuz, besteliyorsunuz ve aranjörlük yapıyorsunuz. Bize müziğinizin mutfakta şekillenme sürecinden bahseder misiniz?
Birinci albüme gelen tepkiler ve refleksler bu çalışmayı nasıl bir perspektif ile ele almamı öğretti, bu konuda beni deneyim sahibi yaptı. Sanatçının ürettiği bir proje aslında bir sonraki çalışmanın temelini oluşturuyor. Prensip olarak kendi öz gücüme, kendi üretimlerime ve elbette en önemli noktası, deneyimlerden ortaya çıkan tecrübeyi kendime perspektif almayı esas alıyorum. Üretkenliğin büyük bir avantajı var bu konuda. Benim yüzden fazla söz, müzik ve bestelerim var. Gerisi zaten sıralamalı tekniki bir süreç. Önce sözlerimi bir araya getiriyorum ve sözlerin genel bir konsepte ve ahenk içinde olup olmadığına bakıyorum. Sonra o sözlerin üzerine melodiler yapıyorum. Daha sonra hem sözlerin hem de müziklerin birbirleri ile uyumluluğuna bakıyorum. Eğer bu konuda konsept bir bütünselliği barındırıyor ve ortaya bütünsel bir perspektif çıkartıyorsa bunun aranje kısmı başlıyor ve sonrası stüdyo aşaması ve ardından dinleyici ile buluşma sürecine kadar böyle gidiyor. Müziğimin mutfakta şekillenme sürecini size böyle ifade edebilirim.
- 1998 yılından beri doğduğunuz topraklardan uzakta yaşıyorsunuz. İlk albümünüz “Zarokên Bê Çîrok”ta daha çok çocukluğa inerken “Cîhana Hêşîn”de de bir memleket hasreti havası var. İlk ve ikinci albümünüzdeki üretim motivasyonunuzun kaynağı ne?
Çevremde ve evrende olup biten her şey, tıpkı bütün insanlar gibi beni de doğal olarak etkiliyor. Bunların duygu ve düşünce dünyamda yansımaları ve etkileri oluyor. Özellikle toplumsal ve politik olayların sanatçılar üzerinde büyük bir etkisi var. Bu yansıma ve etkiler belirli bir enerjinin ortaya çıkmasını ve ardından bir motivasyona dönüşmesine vesile oluyor. Bunun sonucu olarak, sanatçının müzikal anlamda fikir, duygularını ve üretimleri ile topluma ulaştırma süreci başlıyor. Yani toplumsal ve politik olaylar motivasyonun temel kaynağını oluşturuyor.
* Albümdeki “Tawanbar” isimli eserinizi dinlemeye doyamadım. Bir hikayesi var mı?
Yaptığım şarkıların hepsinin birer hikayesi var. Tawanbar şarkısı 2009 yılında yaptığım bir bestedir. Bazen insanin kendisi dışında kimseyle olmak istemediği, sadece kendisiyle olmak istediği dönemler vardır. Tawanbar şarkısını yaptığım dönem hayatımın böylesi bir dönemiydi. İç fırtınaların yaşandığı ve arayışların olduğu bir dönemdi. Böylesi yoğun dönemler insanda üretim patlamasına neden oluyor. Benim de Cihana Hêşîn albümünde en sevdiğim favori şarkımdır. Doğru bir tercih yapmışsınız!
- Kürtçe için sıkça dillendirilen “tekrara düşüldüğü, tekdüze eserler üretildiği” yönündeki eleştiriler için ne düşünüyorsunuz?
Aslında bu tartışma çok uzun yıllardan beri var. Kürtçe müziğinde birçok yeni çalışmalar, yeni denemeler mevcut ve hatta dünya standartlarında üretimler de oluyor. Fakat bunlar Kürtçe müziğinde maalesef çoğunluğu oluşturmuyor. Genele bakıldığında “Kürtçe müzikte tekrara düşüldüğü, tekdüze eserler üretildiği” yönündeki eleştiriler sadece biz sanatçılar ve müzisyenler arasında bir tespit değil, müzik dinleyicilerinin de gündeminde olan ve oldukça sık dile getirdikleri bir konu bu. Dikkat edersek Kürtçe müziğinde dünyada var olan birçok müzik tarzı bulunmuyor. Mesela Kürtçe punk, Kürtçe reggie, caz, opera, soul, rock, pop vs. ya çok az veya yok denecek düzeyde.
Yanlış anlaşılmasın diye bir konuya özellikle değinmek istiyorum, elbette dengbêjlik, Kürt folk müziği veya geleneksel Kürt halk müzikleri, Kürt müziğinin olmazsa olmazı olan, hatta temel taşlarıdır. Fakat bir halkın müziğinde birden çok farklı müzik tarzlarının olması, bu konuda üretimlerinin olması, onun kültürel anlamda zenginleşmesini sağlar. Yine müzikal ürünlerinin daha geniş kitlelere ulaşmasını ve daha geniş bir yelpazede kendini anadiliyle ifade etmesini doğurur. Bu hem Kürtçe’nin yayılmasına hem de kullanılmasına daha fazla olanaklar sağlar. Asimilasyon karşısında küçük de olsa bir rol oynar. Eğer bunlar olmazsa, Kürtçe rock, caz veya hip-hop dinlemek isteyen Kürtlerin farklı dillerde müzik dinlemelerini doğurur ve kendi anadilinden uzak kalmasına olanak sağlar. Ama bu alanlarda üretim olur ise bu yönlü eleştiriler de kendiliğinden ortadan kalkmış olur.
- Kimleri dinliyorsunuz?
Eskiden birine; “hangi müzikleri dinliyorsun?” diye sorduklarında, ben hoşuma giden her şeyi dinlerim cevabı sanırım hepimizin hatırında kalan bildik klasik bir cevaptır. Yıllarca bunun yanlış olduğunu sanıyordum ama aslında çok doğru bir cevapmış. Mesela ben birçok dilden ve tarzdan müzikler dinliyorum. Özellikle Avrupa müzik piyasası bu konuda epey bir yol kat etmiş durumda. Bazen rock, bazen pop, bazen hip-hop bazen de klasik müzik dinliyorum. Yani hoşuma giden birçok sanatçı ve müzik gurubu var. Ama son dönemde en favori sanatçım Şefîqê Tembûrva’nın “Edlayê” adlı şarkısı. Harika bir çalışma. Bazen defalarca art arda dinlediğim oluyor. Herkese şiddetle tavsiye ederim.
- Son sorumuz da tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirüs salgını ile ilgili olsun. Neler yapıyorsunuz? Evden çıkamama halinin sizde duygusu nasıl? Müzisyen olarak sizi zorlayan yanları ne?
Bütün dünyayı etkilediği gibi bu koronavirüs doğal olarak benim de hareket alanımı kısıtladı. Konser ve festival projelerimizin hepsini iptal etmek veya ileri bir tarihe ertelemek zorunda kaldık. Almanya’da virüs biraz kontrol altına alındı ama tehlike henüz geçmiş değil. Yaklaşık bir buçuk aydır evdeyiz. Doğayı ve toprağı çok seviyorum. Her yıl olduğu gibi bu yıl da balkonumda küçük bir bahçe oluşturdum. Domates, biber, salatalık, yeşil fasulye ve patlıcan fidelerim yavaş yavaş büyüyorlar. Çiçeklerim ve güllerim açtı. Zamanımın büyük bir bölümü bunların bakımı ile geçiyor. Bunun dışında spor yapıyorum haftada iki veya üç defa. Bol bol yemek yapıyor, yürüyüşlere çıkıyorum. Müzikal anlamda ise yeni müzikler yapıyor, yeni şarkı sözleri yazıyorum.
Evden çıkmama insanı belli bir düzeyde üretkenliğe sürüklese de, diğer taraftan psikolojik olarak bir baskı oluşturuyor. Özellikle bu virüsün belirsizliği, ne zaman biteceği, yeniden normalleşmenin ne zaman olacağı gibi sorular sanırım herkes gibi benim de kafamı meşgul eden temel sorular.
Fakat insanlık birçok zor dönemi atlattı ve birçok soruna çare buldu. Biraz sabır ile ve biraz sağduyu ve tedbir ile el ele vererek bunun da üstesinden geleceğimizi düşünüyor, bu konudaki inancımı koruyorum. Herkese sağlıklı, huzurlu ve güzel günler diliyorum.
“Cîhana Hêşîn”i aşağıdaki bağlantı üzerinden dinleyebilirsiniz.
https://www.youtube.com/watch?v=ee51JjnwGKo&list=PLzz7R1lAEBlHe598dCoAs_bZVjaA5rEcK