“Sorulardır sana bütün verebildiğim.
Ve gelen yanıtları kabullenmeliyim…”
Bertolt Brecht
Neden iktidar sahipleri pıtrak gibi her yere yardım dernekleri ve yardım vakıfları açma ihtiyacı duyar?
Dayanışma duygularını sömürmenin, para toplamanın, yasal yolla alınamayan parayı zorunlu bağış olarak tahsil etmenin, vergiden muaf olmanın, kadro ve taraftar devşirmenin, sosyal alanı işgal etmenin, devlet olanaklarını “parsel parsel” yağmalamanın en kestirme yolu olduğu için yandaşlar dernek ve vakıflar kurmaya bayılırlar.
Neden burjuvazi “Hayırsever İşveren” olarak anılmak için işçiden esirgediği parayı etrafa saçar?
İnsanların paralarını almanın en kolay yolu onların güvenini kazanmaktır. Yaratılan imaj hayırseverlikle taçlandırıldığı ölçüde “saygınlık” artar. Dayanışma sözcüğü literatürden çıkarılmalıdır çünkü toplumsal eşitlik fikrini körükler. Yoksulluğun kanıksanması için hayırseverliğin kutsanması gerekir. Veren el, alan elden daima üstündür! Ayrıca, hayırseverlik mevcut vergi kanunlarında sudan ucuz hale getirilmiştir. İşini bilen iyi bir muhasebeci, patronuna beş kuruş ödetmeden onu hayırsever yapabilir.
Okul, camii yaparak (gerçek maliyeti bir hayli şişirerek) devletin taşıyla devletin kuşunu vurmak hiç de zor değildir. Vergi vermek yerine Vakıf Üniversitesi kurmak hem Ar-Ge harcamaları bedavaya getirir, hem de entelektüel alanda söz sahibi saygın işveren statüsüne hızlı geçişi sağlar. Hayırseverliği ile meşhur koca koca patronların komedyen Cem Yılmaz kadar vergi ödemediğini vergi rekortmenleri listesinden kolaylıkla görebiliriz.
Devletin yardım kuruluşlarını yönetenler neden holding CEO’su kadar astronomik miktarda maaş alırlar?
Normalde yardım kuruluşlarında gönüllük esastır. Görünen amaç savaş, afet, salgın hastalık vb. zamanlarda devletin dışında toplumsal dayanışmayı örgütleyerek insani dramların önüne geçmektir. Çok para iştah kabarttığı için zamanla bu kurumlar dejenere edilir. Şirket mantığıyla yönetildiği ölçüde ihaleler yandaşlara, mevkiler akrabalara verilir. Elbette bal tutanın parmağını yalaması normaldir! Yolluklar, konaklama vb. ücretler hariç şirketlerin yönetim kurullarından aldıkları bir aylık maaş, asgari ücretli bir işçinin bir yıllık maaşından daha fazla miktarları bulmuş olur.
Yardım kuruluşlarının gelir, gider ve faaliyetleri neden izlenebilir şeffaflıkta değildir?
Bütün kurum ve kuruluşlar teorik olarak devlet denetimindedir ama devlet ve partinin aynılaştırıldığı ortamda bu durum denetimsizliği getirir. Yapılan bağışları ve harcamaları asla kamuoyuna açmazlar. Hesap vermek için zamanları yoktur, hesap sormak “ahlaksızca”dır!
Küçük esnaftan alacaklarına şahin olan Maliye neden Kızılay, Yeşilay aracılığıyla “vergiden kaçınma” peşinde olan uyanıklara karşı güvercin olmayı tercih eder?
Aslında bu bir tercih değildir. Emir demiri keser! Müfettişler neyi incelemeye almayacaklarını doğal olarak bilirler. Yüz lira borcu için banka hesabına haciz konulan esnaf ile milyar liralık vergi borcu silinen Cengiz İnşaat aynı vergi kanununun “değişik” uygulama örneklerini oluştururlar.
Uzun zamandır iktidara kimse soru soramıyor. Soru soran siyasetçiler tutuklandı, susturuldu. Soru soran gazeteciler “Çalışamayan Gazeteciler Günü”nü kutlamaya mahkûm edildi. Bir toplum muktedirlere soru sormaya başladığı anda muktedirler telaşa düşer. Soru soruyu doğurur, yalanlar çorap söküğü gibi çözülmeye başlar. “Toplanan vergiler nerede?” sorusu sonrası Başkentgaz, Kızılay, Ensar, Türgev, ABD’de yapılacağı rivayet edilen gökdelen skandalı ortaya saçıldı. Kızılay iktidar yanlısı şirketlerin vergiden kaçınma merkezine dönüşürken, alınan komisyona verilen “şerefiye” adlandırması, AKP döneminde gelişen haysiyet yoksunu lügate bir yenisini daha eklemiş oldu.
Deprem esnasında yapılan yardımların toplanması ve dağıtılması meselesine dönersek, başta HDP olmak üzere muhalefetten gelen yardımlar ya kabul edilmedi ya da havuz medyasının gözlerinden uzakta, sessizce ihtiyaç sahipleriyle buluşturuldu… Yaşanan tüm bu rezaleti ise bir tek mesele özetledi aslında, devlet ayni yardımları değil, mümkün olduğunca nakdi yardımları kabul etmeye çalıştı… Çünkü ayni yardımın şerefiyesi olmadığı gibi bir de hamaliyesi vardı…