Hicri İzgören
Psikolog-Yazar Marie Haddou, “Hayır Demeyi Bilmek” adlı kitabında yaşanmış gündelik olaylardan örnekler sergileyerek çoğu insan için bir karabasana dönüşen ‘hayır’ demenin zorluklarını ele alır ve bu hastalıktan kurtulmanın çarelerini irdeler.
“Hayır” demenin kişiye neden zor geldiğinin sebeplerini irdeleyerek onaylamadığımız düşünceleri onaylar görünmenin sıkıntılarını dile getiren yazar, yeri geldiğinde haklı bir “hayır”ı özgürce ifade etmeyi birey olabilmenin olmazsa olmazı olarak görür. (İletişim Yayıncılık-10. baskı-Ocak 2017)
***
Her kişinin aldığı eğitim ve yetiştiği ortamlar ve gösterdiği çabalar çerçevesinde bir karakter oluşturması yadsınamaz bir gerçektir. Bizi ilgilendiren, kitabın da altını çizdiği kısım, istemediğimiz halde bizi rahatsız eden durumları neden ret edemiyoruz sorusu oluyor.
Gerektiğinde itiraz etmeyi, hayır demeyi saygısızlıkla bağdaştıran bir toplum yapımız var. Bu da insanı her şeye evet diyen, boyun eğen, edilgen hale getirir.
Oysa hayır demek evet kadar önemlidir. Buna rağmen gerektiği halde hayır diyebilmek bize zor gelir. Bazen çekindiğimiz, zorlandığımız için bazen karşımızdakini üzmemek ya da benzeri bir sebepten dolayı hayır demekte zorlanıyoruz.
Konunun uzmanlarına göre; ‘hayır’ diyemediğimiz için çoğu zaman kendimize olan güvenimizi yitirir, istismara açık bir insan oluveririz. Bunun için hoşlanmadığımız, istemediğimiz ya da suistimale açık şeylere ‘hayır’ diyebilmeliyiz. Bazen hayır derken sınırlarımızı da korumuş oluruz.
***
Sanatın ve sanatçının muhalif kimliği düşünüldüğünde “hayır”ın anlamı daha da belirginleşir. Hayat bir bütündür. Sanatçı da yaşadığı toplumsal sürecin bir parçasıdır. Toplumun yaşadığı ekonomik, siyasal vb. gerçeği, bir birey olarak her insan gibi yaşayandır. Bu yaşananı yeniden üreten olarak doğası gereği zulme, baskıya karşı “hayır”lar geliştiren bir yapıdır.
Edebiyat tarihine bakıldığında görülecektir ki; roman, şiir ve hikayenin yanı sıra azımsanmayacak sayıda politik metin de kaleme alınmıştır. Bunlar savaşa, sömürüye, militarist aygıtlara, bunların uygulama ve politikalarına karşı çıkan, ‘hayır’ diyen birer politik duruştur. “Direnme gücü, dünya ‘evet’ sözcüğünü duymak istediğinde ‘hayır’ diyebilme yetisidir.” der Erich Fromm.
Ancak ne yazık ki; günümüz sanatı kısmen de olsa bir zamanlardaki itiraz boyutunu köreltmiş, yegane değerin para olduğu bir yapının nesne ve metasına dönüşmüştür.
Sanatçı da bundan nemalanmak için iktidara yaranmak adına her tür renge bürünmektedir. Bunun dışında kalan etik sahibi aydın sorumluluğuyla hareket eden sanatçılar da dışlanmakta, baskı altında tutulmaktadır.
Bu zihniyete göre ‘aydın’ demek yönetenlerin her yapıp ettiklerine methiyeler dizmek, amigoluk yapmaktır. Onlara göre ‘makbul aydın’ “Ülkemiz yanlış yapsa da bunun doğru olduğunu düşünmemiz gerekir” diyen, ateşli milliyetçi-ırkçı tutumuyla bilinen Fransız yazar Maurice Barrês meşrebinden olan tiplerdir.
Edward Said: “Aydın, hiçbir otorite karşısında boyun eğmeyen, her durumda insan özgürlüğünü savunan ve bu özgürlüğün yaşam bulması için durmadan çabalayan bir kimsedir” diyor.
***
Hangi cenahtan gelirse gelsin, gerçek sanat ve sanatçı güdüm kabul etmez, iktidarların figüranı haline gelemez. Aydın kimliğinde biat etmek, yaltaklanmak ve nemalanmak yoktur.
Aydın, çağının tanığıdır. Çağındaki tüm olumsuzluklardan sorumluluk duyandır. İnsanın vicdanıdır. Kendinden başlayarak her alanda hesap sormasını bilendir. Herkesin “evet” diyerek suskunluğa büründüğü yerde bile gerektiğinde “hayır” diyebilendir.
Türkiye’de aydın duruşunu koruyabilmiş saygın sanatçılarımızı tenzih ederek söylüyorum ki: Sanatçı ve yazar kesiminden aydın kimliğine yakışır biçimde gürleşmiş bir ses bekliyor insan.