Haydar bir insan değil, bir canlı da değil. Haydar bir sopanın ismi. Hem de beyzbol sopası. Devletin bir karakolunda bir odada bir sopa duruyor ve adı Haydar. Bir de mülakat var. Devletin jandarma karakollarında mülakata alınıyorsunuz. Bu mülakatın bir mükâfatı yok ama. Heyecan olmasın. Çünkü normalde mülakat yani sınav dedin mi iki sonuca çıkar. Biri ödül, diğeri ceza. Ama burası Türkiye. Her şey tekleşir. Mülakatın da tek mükâfatı işkenceye çıkar: Haydarlı işkence. Haydar sadece bir isim değildir. Bir eziyet aletidir ve geçmişten devralınmış bir semboldür.
İnsanlar tarihin başlangıcından bu yana bir şeylere isim bulur. Unutmamak için sevdiği veya hor gördüğü bir isim bulur bir nesneye, bir canlıya, bir yokluğa hatta bir umuda. Ama bir sopaya isim verilmişse sürekli çağrılıyor demektir. Sistematiktir. Her gün iş çıkıyor Haydar’a. Müşteriler de çoktur. Zaten bu ülke gündemine öyle saçma sapan isimler getirilir ki, ütopya mı dersin distopya mı dersin, halt yemiş. Islahat der; sürgün ve idam çıkar, barış der; savaş ve talan çıkar. Toprakta ne de güzel yeşerip sofraya kadar gelen güzelim zeytinin adı bile tehcir ve infaz oluverir. Yakmak, öldürmek gibi canilikler ‘hayata dönüş’ ile taçlandırılır. Ama isimler gerçeği örtemez, isimler ne kadar güzel olursa olsun yaşatılanı örtemez.
Benim de evimde bir biblo var ve adı Sefil Sülo. Sefil Sülo komşusu olan kaktüsün üstüne devrilmez bile. Sefil Sülo durduğu yerde uzaklara bakar sadece. Bazen onun hayal kurmasına yardım ederim ben de. Haydar ise acı verir. İnsan bedeninden çeşitli sesler çıkarır. Haydar kötü çünkü haysiyete de saldırıyor. Bazı tanımlar her yeri adımlar, her yerden geçer, her suça devadır. Son birkaç yıldır da cezasızlık moda. Bu moda mahkeme koridorlarında, nezarethanelerde ve hapishanelerde özellikle revaçta.
Mardin Mazıdağı’na bağlı Konur (Şêb) ve Derik’e bağlı Çayköy (Şêb a Jêr) köylerinde sokağa çıkma yasağı ilan ediliyor. Köylerde 6, Derik merkezde ise 2 kişi gözaltına alınıyor. Gözaltına alınan 8 kişi, 4 gün sonra çıkarıldıkları mahkemece adli kontrol şartıyla serbest bırakılır. Serbest bırakılırlar ama Haydar’ın iziyle, hakaret ve tehditlerle serbest bırakılırlar.
Gözaltına alınanların anlatımlarına göre, Mardin Jandarma Karakolu’nda ‘mülakat’ adı altında odalara çağrılıyorlar tek tek. Sonra da jandarmaların Haydar adını verdikleri beyzbol sopasıyla ‘tanıştırılır’ ve ‘mülakata’ alınanlar vücutlarının çeşitli yerlerinden darp edilir. Yani işkence edilir. “İşkenceye sıfır tolerans” bir taahhüt olmadı hiçbir zaman. Hep bir efsaneydi.
Olay burada da bitmiyor. Nihayetinde bir prosedür var. Gözaltı sonrası mahkeme sevkleri arasında doktor raporu şart. İşte bu prosedürlere de çözüm var. Güya Hipokrat yemini etmiş bir doktor geliyor, polis ve jandarma eşliğinde henüz insanlar gözaltı aracından indirilmeden sadece bir soru sorar: “Darp var mı?” Bu soruya gerçek cevabı verirsen Haydar’ın mülakatı tekrar başlar. Doktor da bunu biliyor. Mecbur seslerini çıkarmıyor 4 gün boyunca eziyete maruz kalanlar. Serbest bırakıldıktan sonra avukatların dahil olmasıyla rapor alınıyor ve gözaltında nelere maruz kaldıklarını anlatıyor insanlar.
Fakat prosedür hassasiyeti ve işkenceyi gizleme tedbiri için darp edilen köylülere ilk raporu imzalatmaya çalışıyor doktor. Neyse ki avukatın müdahalesiyle gerçek rapor alınabiliyor. Köylüler, sopayla ellerine ve vücutlarının çeşitli yerlerine vurulmasının yanı sıra tekme ve yumruklarla da eklem bölgelerinin darp edildiğini rapora ekleyebiliyorlar. Yani dört gün boyunca dayağa maruz kalıyorsun ve bunu da zor bela kanıtlıyorsun.
Yok, bu ülkede her türlü prosedür, tıbbi ve etik yeminler itinayla ters yüz edilir. Her şey organize bir şekilde kitabına yazılır. Hipokrat kimmiş, savunma veya sorgu hukuku nelermiş, kim takar? Burası Türkiye ve resmi dini cezasızlık.
Bu gibi işkence ve sembollerin arka planı var aslında. Çünkü faşizm örgütlüdür ve bir tarihi vardır. Haydar’ın da bir tarihi var. Diyarbakır 5 No’lu Askeri Cezaevi’nde işkenceci gardiyanların sopalarında “Beni Öp Haydar” yazardı. O dönemi yaşayanlar bu ismi unutmaz. Aradan 40 yıl geçmiş. Türkiye’nin 40 yıllık tarihi ‘Beni Öp Haydar’dan ‘Haydar’ın Mülakatı’na kadar.
Yine de vardır bir köy evinde moraran ve kanayan yarasına bakıp; “Sen ol işkence sopasına Haydar diyen, faşistsin, beter ol” diyen birileri.