İntihar oranları dünya çapında bir sorun; 2015 yılı Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre 800.000 kişi intihar yoluyla hayatını kaybetmiş durumda ve bu oranın en az dört katı kadar da intihar teşebbüsü yaşanıyor. Kayıpların geride bıraktığı acılı yakınları düşünülünce toplumları önemli oranda etkilediği ortaya çıkar. Aynı zamanda bir halk sağlığı sorunu da olan intiharların, dünyanın hangi ülkelerinde sık görüldüğüne baktığımızda, nedenleri hakkında da fikir sahibi olabiliriz. Mesela en yüksek genç intiharları ve Sri Lanka’da ve Doğu Avrupa ülkelerinde yaşanıyor. Bu tesadüf değil; bir toplumda barıştan, demokrasiden, haklardan uzaklaşırsanız, sağlıktan da uzaklaşırsınız. Türkiye’nin bazı yönlerden model aldığı Sri Lanka gerçeği budur işte…
Ayrıca intihar oranından daha önemli bir başka gösterge var; nasıl seyrettiği; düşme eğilimi olup olmadığı. Batı’da düşme eğilimi var iken, biz de şu anda artış yaşanıyor.
Artışın da tıpkı intihara sürükleyen faktörlerde olduğu gibi tek bir nedeni yok, intihar davranışı toplumsal, genetik, psikolojik, sosyal ve kültürel birçok risk faktörü tarafından belirlenir. Bu anlamıyla da politik bir sorundur. Gündemimize girmesine neden olan İsmail Devrim’i ya da KHK ile işten atılan ya da ataması yapılmayan genç insanların intiharlarını ya da kadın ve trans intiharları bu yüzünü açıkça ortaya koyar. Türkiye’de bir yandan sürekli toplumsal gerilim ve hak ihlallerinin artışının, öte yandan silaha ulaşımın internetten kargoyla elde edilecek kadar kolay olmasının intihar artışında rolü var.
Kadın intihar oranlarına baktığımızda ise 15-19 yaş aralığında daha sık rastlandığını görüyoruz. Son dönemde genel olarak şiddete maruz bırakılma oranı da genç kadınlar da daha yüksek. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun hazırladığı raporlara göre, cinayet, cinsel şiddet ve diğer şiddet biçimleri maalesef ki “gençleşiyor”. Ayrıca kadın intiharlarının iyi araştırılması gerektiğini, şiddetin bu kadar artığı şartlarda bir tür şüpheli ölüm olarak değerlendirilmesi gerekiyor. Nitekim kadınların mücadele ederek “intihar” olarak kapatılmış dosyalarda “cinayet” gerçeğini kanıtladığı davalar var. Gerçekten intihar olarak yaşanmış durumlarda ise “sürükleyen sebeplerin” araştırılması ve bu suçun faillerinin yargılanması gerekiyor.
Neden böyle?
Özgürlüğün değil baskının, geleceğe ilişkin ümidin değil belirsizliğin hakim olduğu koşullar kişisel sağlığı elbette etkiler ve böyle oluyor. Türkiye şu anda kadın erkek tüm genç insanlara hiçbir ümit, iyi gelecek sunmuyor. Genç kadınlar için ise durum daha karmaşık; iktidar tarafından daha çok hedef haline getirilmiş durumdalar. Sürekli ne yapmaları gerektiği, eğitim hakları, evlenmeleri, boşanmaları, çocuk yapmaları, itaat etmeleri söyleniyor ve aslında bu “makbul kadın” dayatması genç kadınlar hedef haline getirilerek yapılıyor. Yolda, okulda, ulaşım aracında, parkta, okulda, yurtta, hayatlarının her boyutunda çoğu kez fiili saldırıya uğradıklarını biliyoruz.
Bakınız bu hafta bir kadın bir arabanın içinde yakılarak dışarı atıldı, çevresindeki toplum resmen bir kadının yanarak can vermesine tanık oluyordu. Ki elbette insanlık ölmedi, çevredeki yurttaşlar kadının hayatını kurtarmayı denedi, hastaneye kaldıran Şengül Vatansever maalesef hastanede hayatını kaybetti. Aynı hafta elinde “Okumak Özgürlüktür” diye döviz tutan o güzelim çocuk Sedanur’un cansız bedeni bulundu.
Çok zor bir zamanda yaşıyoruz. İntihar artıyor, kadın cinayeti artıyor, çocuk istismarı artıyor, işsizlik artıyor, dolar artıyor, zam artıyor, geçim derdi artıyor, bireysel silahlanma artıyor…Hayatımızı zorlaştıran ne varsa artıyor, melanetler artıyor…Peki, iyi şeyler artmayacak mı?
İşte o sadece bizim ellerimizde.
Bu gidişata hayır deyip kaderimizi elimize aldığımızda iyi şeyler elbette artacak, onlar da artıyor. Kadınların direnişi, Türkiye’nin bu zor şartlarına rağmen dinmiyor, yenileri ekleniyor. Şimdi işçi kadınlar da daha çok hareket halindeler. Flormar ile başladı, içinde kadınların birlikte direndiği işçi direnişleri çoğalıyor. Migros’ta tazminat hakkını arayan Zeynep’in “ben yarım çalışmadım, kıdem tazminatımı tam istiyorum” diyen sesi, tüm kadınların gerçeğini dile getiriyor. Hak etiğimiz her şeyi, tam istiyoruz. Tam bir hayat istiyoruz.
Bugün bu emek düşmanlığı ile kadın düşmanlığının birleşerek kurduğu çemberi vazgeçerek değil, bütün kadınların nefes almasını sağlayacak bir hayat mücadelesinde örgütlenerek kırabiliriz.
İyi şeyleri artırmanın tek yolu, örgütlenmektir.