A.Kadir Konuk hayatı “roman” olanlardan… Cezaevindeki yazarlar için “Yeni Sesler” dizisini ANZ ile birlikte oluşturduğumuzda, ilk kitap olarak Ersin Ergun’un “Seninle Kaldı Sevdam”ı seçmiştik 1987 yılında. İkinci kitap, Hüseyin Şimşek’in “Ayrımı Bol Bir Yoldu Metris”i oldu. Üçüncü kitap ise, A. Kadir Konuk’un “Gün Dirildi”si olacaktı. Üçü de farklı siyasettendi. Hepsi ikinci baskı yaptı. O zaman idamı Yargıtayca onaylanmış olanlardandı Kadir. Tariş işçi direnişinden dolayı. 1984 yılında Şemdinli ve Eruh baskını olduğunda, buna verilen yanıt Meclis’te onay bekleyen idam cezalarını onaylamak oldu. Tariş davasında yargılanan İlyas Has ve Hıdır Aslan’ın idam cezaları infaz olundu. Ülke içi ve uluslararası tepki olmasa idamlar devam edecekti. Yine Tariş davasından idam cezası onay bekleyen sıradaki 3. kişi Ali Akgün, 4. kişi ise A. Kadir Konuk’tu. İdam edilse Hıdır ve İlyas’ın kitabını, Gökalp Eren’in kitabını, onlarca diğer kitabı, binlerce yazısı yayınlanmayacak, Heinrich Böll’ün Köln’deki evinin ilk misafiri olmayacaktı. A. Kadir Konuk bir dönem Almanya’da Özgür Politika gazetesinin yasal sorumluluklarını da üstlendi. Başı da ağrıdı. Konuk, çok değerli olan anılarını kitaplaştırdı. Baharda çıkacak dedik, Belge ağır ekonomik koşullara karşın çıkarmayı başardı. Teşekkürler Belge ekibi!
A. Kadir Konuk’a anılarını yazarken, yaklaşımını sordum. O da kırmadı yanıtladı: “Çocukluk yıllarımda, annem durmadan ‘Kalk şunu yap, bunu yap’ diye emrediyor, kalkmayınca kitaplarımı çöpe atıyor, hep aynı sözü söylüyordu: ‘Bizim oğlan bina okur, döner döner yine okur!’ Bu sözün ne anlama geldiğini bilmiyordum, ama kitaplar bana tüm yaşamım boyunca bir doğruyu öğretmeye yettiler: “RESMİ TARİHLERE İNANMA. HAYALLERLE YAŞAMA, GERÇEKLERİ SAVUN!” Türkiye tarihini ve kitaplı dinlerin tümünü “Resmi tarihlerden” öğrenmek yerine değişik kaynak ve kanallardan öğrenmeyi yeğledim. Okuduğum binlerce sayfalık belgelerin bana öğrettiği gerçek: Türkiye’de hiçbir zaman gerçek demokrasi yaşanmadı
İnanmıyorsunuz değil mi? Böyle bir yazının içinde bütün belgeleri, kaynakları aktarmaya çalışmam saçmalık olur. Buyrun yeniden araştırın hepiniz, ama kafalarınızda kalıplaşmış sözleri önce bir kenara koyun lütfen. Özetleyelim: Tek kişilerin yönettiği ülkelerde demokrasi asla yoktur!
•Tek kişi: Mustafa Kemal Atatürk
•Tek kişi: İsmet İnönü
•Tek kişi: Adnan Menderes
•Tek kişi: 1960 1. Askeri Cunta
•Tek kişi: 1971 Askeri Cunta
•Tek kişi: 1980 Askeri Cunta
•Tek kişiler: Tek partili veya çok partili faşist koalisyonlar
•Tek kişi: İslami faşist diktatör
Öncesini bir tarafa bırakalım; 1920’den sonra yüzbinlerin katledildiği DEVLET eylemleri. İdam edilen insanlar! Yeni “Yasaklama” yasaları! Doldurulan zindanlar! Yüceltilen milliyetçilik! Kutsallaştırılan kişiler ve partiler!
Yenileştirilen, güçlendirilen Şeriat! “Osmanlılaştırma” eylemleri! Ve gırgırla oynanan “Seçim tiyatroları!” Biliyorum, böylesine özet yazıları sevmez tartışmacılar. Ama gıcıklık olsun istiyorum, belki yeniden araştırmaya yönlenebilirler, belki resmi olmayan gerçek yazıları bulabilirler ve belki şu anda yaşadıkları korku dolu köleliği reddetmeye çalışabilirler. Sinirlenmeyin lütfen, olur mu? Eğer o ülkede bir “Demokrasi” vardıysa, ne zaman, nereye gitti, kimler götürdü onu, kimler izin verdi götürülmesine, kimler destek sundu? Günümüzdeki faşist diktatörü bile “Demokrat” sayanlar, saydırmaya çalışanlar kimler? Demokrasi yok, faşizm çok, bu sistemi yok edebilmek için de herhangi bir mücadele, direniş yok. Çünkü İNSAN SEVGİSİYLE DOLU BİR BİRLİK de yok. Hiçbir parti-örgüt böyle bir birlik istemiyor. Bu birliğin kendi yapılarını dağıtacağını iyi biliyorlar. Oysa o dükkanlar, tekkeler, lider mağazaları özgürlükten çok gerekli onlara. Yapıları yıkılırsa nasıl geçinecekler? Bu nedenle diyorlar ki; “BİRLİK OLACAKSA BİZİM ÇATININ ALTINDA OLACAK!” 29 yıldır yaşamımın tüm alanlarında savundum aynı sözü: FAŞİZME KARŞI, İNSAN SEVGİSİYLE DOLU BİR BİRLİK YARATILMADIKÇA, O ÜLKEDE ÖZGÜRLÜK DE DEMOKRASİ DE YAŞANILAMAZ!