Tarih boyunca salgınlar, ölümcül sonuçları bireysel ve sosyal hayata yapmış olduğu ağır tahribat ile sınırlı kalmamış, birçok alanı derinden etkilemiştir.
Bilim insanlarına göre; salgınlar, can kaybı ile birlikte ekonomik ve sosyal açıdan toplumda büyük bir tahribata neden olurken; bulaşıcılık ve bulaşıcılığın önlenmesi fikrinin gelişmesi, toplum sağlığı alanında yeni politikaların oluşturulması ve bakım hizmetleri veren kurumların açılması gibi noktalarda koruyucu sağlık hizmetlerinin gelişmesine yönelik atılan adımlara ön ayak oluyor.
Yaşanan corona salgınının, daha önce bölgesel çapta yaşanan salgınlarla pek farklı bir durumun olmadığı görülüyor. Ölümün adı; veba, kolera, corona, savaş, sel, deprem, istila, yangın… Ne olursa olsun insanlık hep aynıdır.
***
Bu gerçeği Albert Camus, ‘Veba’ adlı romanında tüm ayrıntılarıyla görünür kılar.
Veba salgınıyla birlikte insanların ölümle yüzleşmesi gerçek yüzlerini ortaya çıkarmaktadır. Ve maskeler düşüp, ikiyüzlülükler, ihanetler, alçaklıklar, yalanlar ortaya çıkmaktadır. Ama diğer yandan her ne pahasına olursa olsun fedakarca bu olağanüstü durumun üstesinden gelmeye çalışan insanlar da vardır. Bunların başında doktorlar gelir.
Roman, Cezayir’in bir şehri olan Oran’da geçiyor. Beklenmedik bir boyuta ulaşan veba salgını, tüm Oran kenti sakinlerini önce umutsuzluğa boğar, ardından Doktor Rieux, Tarron ve Grand’ın gösterdikleri dayanışma örneği, başta yetkililer olmak üzere, herkes için güç ve umut kaynağı olur. İşte Albert Camus’nün insana bakışı ve inancı, bu noktada karşımıza çıkar.
Camus, okurlarını, ortadan kaldıramayacağını bile bile vebayla savaşan Doktor Rieux’ün kişiliğinde, dünyanın saçmalığını, yenilginin sonu gelmeyeceğini bile bile kötülüklere karşı çıkmaya, yaşama anlam katmaya çağırır.
Romanda papazı, suçlusu, gazetecisi, yazarı, doktoru bir araya gelip veba illetiyle hayatları pahasına mücadele ederken, diğer yandan kendi kişisel düşkünlükleri içinde yaşantılarına devam eden ve bu durumdan çıkar sağlamaya çalışanlar da vardır. Veba salgınıyla birlikte kent karantina altına alınır ve büyük bir hapishanenin içinde olunduğu somut olarak hissedilir.
***
Veba salgını sırasında kamuoyunda meydana gelen tepkilerle, savaş esnasında meydana gelen tepkiler benzerlikler göstermektedir. Yiyeceklerin karneye bağlanması, elektriklerin sık sık kesilmesi, basına uygulanan sansür, vebalıların toplu gömülmesi, tecrit kampları, bu kamplardaki direniş hareketi… Bu benzerlikler sanki bir savaş anını anlatmaktadır.
Yazar, yaşam ile ölümün birbirine bu kadar yaklaştığı anda, roman boyunca yaşamın anlamını ya da anlamsızlığını sorgulatır okuyucuya.
Tarihte Oran şehrinde gerçekte yaşanmamış veba salgını. Aslında, Camus da romanı hakkında yaptığı yorumlarda da vebanın sembolik bir kavram olduğuna dair atıfta bulunur. Fransızların Hitler ordularına “Kara Veba” dedikleri düşünüldüğünde, Veba romanının Almanların Fransa’yı işgalini sembolize ettiği daha rahat anlaşılmış olur.
***
Varoluşçu edebiyatın en önemli temsilcilerinden biri olan Albert Camus, politik söylemlerle sesini yükseltmedi ama fısıldamasıyla bile depremler yarattı, çağdaşlarını derinden etkiledi. Keskin bir gözlem gücünün desteklediği arı bir bilinçle yazılmış olan Veba, yalnızca bir yüzyılın değil, bütün bir insanlık tarihinin ortak bir sorununa değinir: felaketin yazgıya dönüşmesi. Çağının önde gelen düşünürlerinden Nobel Ödüllü yazar Albert Camus’nün hiçbir yapıtında böylesine acı bir yazgı, böylesine şiirsel bir dille ele alınmamıştır. Veba, insanın ve aydınlığın mesajıdır. Hayata anlam katmadır. Bu mesajda renkler alabildiğine koyu, ancak yazarın sesi o denli umut doludur.