Ekonomik ve sosyal haklarımız vardır!
2023’e yoksullaşarak girdik. Çeşitli ekonomik verilere baktığımızda yoksulluğun boyutu rahatlıkla anlaşılabilir.
TÜİK’e göre 2022 sonu yıllık enflasyon %64,27 olmasına karşın Hükümetin 2023 yılı bütçesine yerleştirdiği yeniden değerleme oranı %122,93’tür. Aradaki fark oranı 58’dir. Bir önceki yıla yani 2021’e baktığımızda TÜFE %36,08 iken 2022 bütçesinde yeniden değerleme oranı %36,20 olmuş. Önceki yıllara baktığımızda aşağı yukarı TÜFE’nin1-2 puan altında veya üstünde yeniden değerleme oranı olduğu anlaşılıyor. Bu durumda devlet vatandaşından para toplarken %122’ye göre artış yapmış ancak vatandaşına çeşitli isimlerle anılan ücret-maaş gibi ödemeler yaparken neredeyse bunun yarısı olan %64’ü esas almış. Cumhurbaşkanı bakmış ki makas çok açıldı ilave 15 puan vererek, vermesi gereken 58 puanın 43’ünü kesivermiş. Bunun anlamı şudur: Bir önceki yıla göre işçilerin, memurların ve emeklilerin en az %43 oranında gelirleri azalmış demektir. Bağımsız akademisyenlerden oluşan ENAK Grubu’nun enflasyon araştırmasına göre ise 2022 yılı sonu yıllık enflasyon %134 olarak gerçekleşti. Bunu esas alırsak ücretlilerin ve emeklilerin yıllık kaybı yaklaşık %54 civarındadır.
Türkiye’nin işsizlik verilerine bakmak gerekir. TÜİK’e göre 2022 yılı sonu işsizlik oranı %10.2 seviyesinde gerçekleşmiş, DİSK-AR’ın, TÜİK verilerine göre yaptığı araştırmada ise geniş tanımlı işsizlik dediğimiz yani atıl işgücünün dahil olduğu işsizlik oranı %20.3’tür. Oldukça yüksek bir işsizlik oranı.
Hayat pahalılığının bu kadar yüksek olduğu ve işsizliğin oldukça fazla olduğu Türkiye’de çalışma istatistikleri ne durumda bir de buna bakmak gerekir.
Çalışma Bakanlığı’nın en son Temmuz 2022’de yayınladığı tebliğe göre sigortalı 15.987.428 işçiden %14.26’sına denk gelen 2.280.285 işçi sendikalıdır. Peki bu 2 milyon 280 bin işçinin kaçı toplu sözleşmeden yararlanmaktadır. Bu konuda en son yayınlanan 2017 istatistiğine göre sadece 800 bin işçi toplu sözleşmeden yararlanmaktadır. Bu durumda 15 milyon civarında kayıtlı işçinin 800 bini toplu sözleşmeden yararlanıyor ise geriye kalanının büyük çoğunluğunun asgari ücretli olduğunu varsayabiliriz. Bu durum esasında Türkiye’deki yoksulluğu izah eden oldukça ilginç bir istatistiktir.
Yine TÜİK’in araştırmasına göre Türkiye’de kayıt dışı istihdam oranının Ocak 2022 itibarı ile %29 civarında olduğu düşünüldüğünde durumun ne kadar vahim olduğu rahatlıkla anlaşılacaktır.
Kamu kesimindeki kamu görevlileri ile ilgili duruma bu yazıda girmeyeceğim.
2023 yılı merkezi yönetim bütçe kanununa baktığımızda bütçe büyüklüğünün tüm kamu dahil 4 trilyon 808 milyar TL olduğu görülecektir. Bu tutardan 565 milyar yani %11,7’si faize gitmekte, savunma ve güvenlik harcamalarına yaklaşık 470 milyarı yani %9,7’si, personele 952 milyarı yani %19,8’si gitmektedir.
Bütçeden anlaşıldığı gibi bütçenin çok önemli bir kısmı rantiyeye ve savunma harcamalarına ve enerji giderlerine ayrılmaktadır.
Türkiye’yi bu kabustan yani hayat pahalılığı, işsizlik ve yoksulluktan kurtarmak mümkündür. Öncelikle herkesin ekonomik ve sosyal hakları olduğu bilinci ile hareket etmesi gerekmektedir. Türkiye BM Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi ile Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı’na taraftır. Bu sözleşmelere göre başta çalışma hakkı olmak üzere hayat standardı hakkı (barınma ve beslenme hakkı), sağlık hakkı, sosyal güvenlik hakkı, temel eğitim ve öğretimin ücretsiz verilmesi hakkı, örgütlenme hakkı (sendikalaşma, toplu sözleşme ve grev hakkı) gibi çok sayıda haklarımız vardır. Türkiye’nin ekonomik göstergeleri ve bütçesi bu haklarımızın ne kadar sınırlandırıldığı ve siyasi iktidarın önceliğini başka alanlara kaydırdığını göstermektedir.
Türkiye’deki siyasi iktidar ekonomik ve sosyal haklarımızı yerine getirmek yerine devletin resmi ideolojisini ayakta tutmak ve iktidarda bulunan siyasi partilerin iktidarını sağlamak için bütçede kendine göre öncelik belirlemiştir. Hâlbuki insan haklarına dayalı ve demokratik standartları belirlemiş bir ülkenin siyasi iktidarının bunları yapmaması gerekir. Türkiye’de iktidarın resmi ideolojide ısrar siyaseti Kürt sorununun çözümsüzlüğünü ve beraberinde silahlı çatışma ve savaş halinin uzamasına sebep olmuştur. Bu durumun Türkiye ekonomisine bedeli çok ağırdır. Araştırmacı İzzet Akyol’un DPI için hazırladığı bir araştırmada 2022 itibari ile son 40 yılın silahlı çatışma maliyetinin yaklaşık 4 trilyon dolar civarında olduğu hesaplanmıştır. Türkiye bütçe büyüklüğünün şu anda 290 milyar dolar olduğu düşünüldüğünde son 40 yılın ekonomik kaybının yaklaşık 13 bütçe büyüklüğü olduğu anlaşılacaktır.
2023’de Türkiye’de, Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği genel seçimlerini gerçekleştirecektir. Türkiye’de yaşayan herkesin siyasi tercihini yapmadan önce yukarıda belirttiğim ekonomik göstergelere bakmasının yeterli olacağını düşünüyorum. Hayat pahalılığı, işsizlik ve yoksulluk kader değildir. Resmi ideoloji yerine insan hakları ve demokrasiyi savunmak, savaşa karşı barışı savunmak ve ekonomik/sosyal haklarımızdan yana tutum almak, bu tutuma göre siyasi tercih yapmak. Aslında bu kadar basit.