Hindistan’ın dört bir yanında işçiler, köylüler ve tarım işçileri özelleştirmeler yoluyla süren yağmaya, çalışma yasalarının Covid-19 nedeniyle yürürlükten kaldırılmasına ve yeni hazırlanan tarım yasası politikalarına karşı büyük bir grev başlattı. Hindistan’ın Assam Bölgesi’nde iki ay önce yüzbinlerce çay toplayacısı tarım işçisi, 2018 yılında günlük ücretlerin 167 rupiden 350 rupiye yükseltilmesi talebiyle iş bırakma eylemleri yapmaya başlamış ve hükümet bu talebi kabul etmişti.
Ancak şirketlerin bu ücret zammını uygulamaması sonucunda yüzbinlerce çay işçisi greve çıktı. Bu grev sonrası özellikle koronavirüs salgını bahane edilerek gerçekleşen polis şiddetine ve hak ihlallerine karşı greve giden işçi sayısı tüm Hindistan’a yayılarak 350 milyon kişiye ulaştı. Çeşitli bölgelerde süren grevlere katılanlara yönelik polis saldırılarına rağmen, halk saldırıları bertaraf edip, polis barikatlarını yıkarak başkent Yeni Delhi’ye doğru yürüyüşe geçti.
Benzer nedenlere bağlı polis baskıları ve hak ihlalleri Hindistan’da olduğu gibi Türkiye’de de artıyor. Maaşlarını ve tazminat haklarını almak isteyen Ermenekli madencilere yönelik saldırılar ise aralıksız sürüyor. Önceki gün basın açıklaması yapmak isteyen madencilere polis ve jandarma tarafından yapılan müdahale bir gerçeğe işaret ediyor. Hindistanlı işçi ve emekçiler, birlikte hareket edebilmeyi başararak büyük bir gücü ortaya çıkardılar. Türkiyeli işçi ve emekçilerin de bu başarıya ulaşmalarının tek koşulunun, sınıfsal birlikteliği yaratma ihtiyacı ve zorunluluğu olduğu emekçi kesimlerde daha çok karşılık bulmaya başladı.
Ermenekli ya da herhangi bir işyerinde direnişe geçen işçilere yönelik yapılan polis ve jandarma baskıları bu olasılığın ortaya çıkma tehlikesini baştan durdurmak için yapılıyor. İşçilerin birliği sağlandığı koşullarda ne polis baskısı ne de jandarma baskısının hiçbir anlamının kalmayacağı ve işçilerin karşısına kurulan tüm barikatların yıkılarak hedeflenen sonuca ulaşılabileceğini Hindistan örneği gösteriyor. Emekçi sınıfların direnişleri dünyanın neresinde yaşanırsa yaşansın ezilen sınıfların birbirinden öğreneceği çok fazla şeyin olduğuna işaret ediyor.
Kapitalizmin sermaye büyüme sürecinde yaşadığı durgunluk ve tıkanıklığın sonuçları, dünyanın dört bir yanında işçi ve emekçi sınıfların sırtına yıkılarak sermaye için yeni yollar açılmaya çalışılırken, koronavirüs salgınını ihtiyaç duyduğu değişim sürecinde bir kaldıraç olarak kullanmak isteyen kapitalizmin yaratabileceği tek şey yeni bir kölelik düzeni inşa etmektir.
Büyük sermayenin bir araya geldiği Dünya Ekonomik Forumu (DAVOS) kurucusu ve başkanı Klaus Schwab bir yazısında, günümüz küresel durumunun derin belirsizlikleri arasında bir şeyin çok net olduğunu söyleyerek, “Eski varsayımları sorgulamaya ve yeni bir paradigma geliştirmeye başlamanın zamanı geldi” sözleriyle kapitalizmde büyük bir sıfırlamanın gerektiğini belirtti. Schwab, “Kapitalizme olan kolektif bağlılığımızı yeniden değerlendirmeliyiz. Büyümenin temel motorlarından vazgeçmemeliyiz elbette” ifadeleriyle yeni bir kapitalizm önerisi yapıyordu. Çevre, insan, sağlık vb. üzerinden özeleştiri yapılması gerektiğini söyleyen Schwab, büyümenin temel motorlarından vazgeçemeyiz vurgusu ise çok şeyi açıklayabiliyor.
Burjuva iktisatçıları, ‘vahşi kapitalizmin’ sonunun geldiğini iddia ederlerken, esnek çalışmanın genişletilmesi gerektiği vurguları yaparak Endüstri 4.0 uygulamasını öneriyorlar. Neoliberalizmle giderek büyüyen üretken olmayan sermayenin tasfiyesinin sağlanması ve üretken sermayenin büyümesinin gerektiğini söyleyen burjuva iktisatçıları, sermayenin hangi üretim biçimiyle büyüyebileceği noktasında ise geveliyorlar.
Sermaye büyümesini sağlayan iki şeyden biri emek sömürüsüyken diğeri ise doğa sömürüsünden başkaca bir şey değildir. Ve her ikisinin de kapitalizmin sömürüsüne boyun eğmesi günümüzde neredeyse imkansız hale gelmiştir. Doğanın sermaye büyümesine vereceği hiçbir şeyi kalmadı. İşçi ve emekçi sınıflar ise artık sömürüden, baskıdan, yoksulluktan ve açlıktan yılmış durumdalar.
Burjuva iktisatçılar, “Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” söylemi ile kapitalizmin dünya ölçeğinde içine girdiği tıkanıklıklar için yeni çıkış olanaklarını yaratacağına inanıyorlar. Bu olabilir mi? belki! Dünya da yeniden ortaya çıkan bir ‘hayaletin’ doğum sancıları içinde olduğunu görmek gerekiyor. Hindistan’da 350 milyon emekçinin topyekun olarak aynı hedef doğrultusunda greve çıkmaları bu ‘hayaletin’ şimdilik sadece bir silüetini ortaya seriyor. Ancak bu ‘hayaletin’ kapitalizmin tüm plan ve hesaplarını yerle bir edecek güçte olduğunu aklımızdan hiç çıkarmamız gerekiyor.