Kuvvetler ayrılığının varolduğu ve nispi de olsa halk denetiminin de gerçekleştiği rejimlerde fırıldak çevirmek çok zordur. Diktatörlük rejimlerinin kendisi fırıldak olduğu için fırıldaklığın enva-i çeşidini yapar. Vatandaş da topaç gibi fır fır döne döne imamesini şaşırır. Öyle mütekaid Emine nine ile Emin dede gibi vatandaşlardan söz etmiyorum. Anlı şanlı akademisyenlerden tutun da TV ekranlarında İsmail Dümbüllü gibi elinde değnek komiklikler yapan paşa eskilerine kadar “vatandaş üstü” vatandaşları kastediyorum.
Fırıldak çevirme şampiyonu Bahçeli bundan bir ay önce DEM Parti sıralarına yanaşıp “el işareti” yaptığı gün bu saydığım şahıslar neye uğradıklarını şaşırdılar. Saraydan ücretli olanlar, bir iki gün dut yemiş bülbüle dönüp, ardından ötmeye başladılar. Duyanlar karga gaklıyor sandı. Fır fır dönmenin ilk turu tamamlandığında “iç cephenin tahkiminden bahisle, Türk’ün Kürd’e, Kürd’ün de Türk’e aşkını” Leyla ile Mecnun kıvamında bet sesleriyle dillendirmeye başladılar. Doğan Kılıç Şıhhasenanlı’nın vaktiyle Şekspir’den çevirip Kürdi hale getirdiği sonetteki gibi. Aklımda kaldığı kadarıyla söylersem şöyle: “Bir aşık ile maşuk vardı hey no nino, öter dallarda bülbül, bir ding, iki ding, aşıklar sever şirin baharı…” Topu birden erken gelen baharda tuhaf çiçekler gibi açıldılar. “Öcalan gelecek PKK bitecek, teröristin alayı ölecek” diye slogan atanlar bile vardı. Topaç bu hızla saatteki akrep ve yelkovan istikametinde rüzgar gibi dönüyordu. Saat fren yapan ferrari gibi ansızın zınk diye durdu. Akrepe oturanlar kafalarını saat kadranına vurup vaziyeti kurtarsalar da hızlı dönen yelkonvandakiler yerçekimi kalkmış gibi saatten fırlayıp, yerlere serildiler. Ankara’da TUSAŞ baskına uğramıştı, Rojava bombalanmaya başlanmıştı. Sırt üstü yuvarlanan mütekaid paşa, yattığı yerden, elindeki değneği mavzer gibi omuzlamış “iç cephede barış, dış cephede savaş, ordular ileri” filan diye sayıklıyor. Derken bir sabah erken Esenyurt Belediyesi yüzlerce Özel Harekatçı tarafından basılıp da Belediye Başkanı tutuklanınca ve Belediye’de Başkanlık koltuğuna rütbesi bir günde, millet “kim takar bilmem ne kaymakamını” demesin diye, kaymakamlıktan vali yardımcılığına yükseltilen adamın biri oturunca, topaç bu defa ve ses hızını aşan bir sür’atle geriye sarmaya başladı. Saat H.G.Wells’in Zaman Makinası gibi, Bahçeli’nin fırıldak çevirdiği gün “milat” olduğundan MÖ istikametine çevrildi. Ben topaçların hallerini seyrettim. TV ekranlarında Saray ücretlileri ellerinde üstü Nazi svastikası mı, yoksa çarpı işareti mi belli olmayan siyah hatlarla karalanmış İmamoğlu’nun posterleri, sloganlarla zafer yürüyüşü yapıyorlar: “İmamoğlu pabucu yarım çık dışarıya oynayalım”… Değnekli paşalar harita başına geçmiş, CHP-DEM Parti oylarıyla seçilmiş belediyelerin yerlerini hışımla dürtüyor, “sıra bu ihanet yuvalarında” diye bronşitli hırıltılarla konuşuyorlar.
Topaçlar fır fır dönmeye devam ediyor.
Bir de muhalifimsilerin fırıldaklıkları var. Şu ara mağdur durumda olduklarından fır fır dönüşlerini fazlaca tasvir etmeye gönlüm razı değil. Bir iki enstantaneye işaret etmekle yetineyim. Bahçeli DEM Parti sıralarına yanaşıp el işareti yaptığı anda, moderatörün “sizi sahneye alayım” diye ayağa kaldırıp, ekrana yansıtılmış TBMM’deki sandalye sayılarıyla dolu tabelaların başına dikilen çok bilmiş adamlar Bahçeli’nin el işaretinin şifrelerini El Cebra ilmiyle ve logaritma hesaplarıyla şıpın işi çözüverdiler: “Erdoğan Bahçeli’yi mayın şeyi gibi öne şundan sürdü” diyorlardı: “Yeni Anayasayla Erdoğan’ı dördüncü defa başkan yapacaklar ya, kafası çalışmayan DEM Partilileri kafalayacaklar, Meclis’te gerekli çoğunluğu sağlayacaklar, hepsi bundan ibaret.” Topaçlar bu istikamette saatler ve günler boyu gece yarılarına kadar bu istikamette fır döndü. Uzatmayayım: Birden sabah oldu erken. Türkiye’nin en büyük ilçesinde iki seçmenden birinin oyunu alan Belediye Başkanı tutuklandı, kayyım da onun koltuğuna oturdu. DEM Parti’nin AKP’yle anlaşmasından korkuya kapılanlar, bir anda “CHP ile DEM Parti arasındaki seçim uzlaşmasının hedef alınmasıyla birlikte” hızla döndüler. Doğru da yaptılar. Bir de baktık CHP’nin otobüsünün üstünde ve ardından Tele 1’de Tülay Hatimoğulları. Durduğu yere sağlam basmış. Ne dönüyor, ne de döndürülüyor.
Velhasıl vatandaş bir aydan beri işte böyleden böyle, bir saat istikametinde bir saate karşı fır fır döndürülmekte.
Oysa ortada esrarengiz hiçbir şey yoktu. Yapılmak istenen ne “yeni bir süreçti”, ne de “DEM Parti’yi yeni Anayasaya ve Erdoğan’ın başkanlığına razı etmekti.” Devlet, yaklaşan ABD-İsrail-İran savaşının kapıya dayandığını, NATO üyesi olarak bu savaşa sürükleneceğini görmüştü, bu durumda er geç Kürt özgürlük hareketiyle uzlaşmak zorunda kalacağını anlamıştı, bu uzlaşmadan önce elini kuvvetlendirmek için İmralı ile Kandil’i çatıştırmayı hayal etmişti. Kürt özgürlük hareketinin Kandil dahil bütün bileşenleri “Öcalan ne derse başımız gözümüz üstüne” deyince bu Zihni Sinir projesi çökmüştü. Çökünce de saldırı CHP’yi de içine alacak şekilde genişlemişti. İktidar ucuz yoldan kazanamayacağını anlayınca, döndüğü yere yine topaç gibi dönmüştü. Daha da dönecektir.
Ne yapmak lazım? Çivi çiviyi söker. “Kent uzlaşısına” yönelik saldırıya karşı, uzlaşıyı “Türkiye uzlaşısına” çevirmek ve saldırıya “erken seçim, hemen şimdi” diyerek cevap vermek lazım.