Kürt siyasetçi Hatip Dicle, Tahran-Soçi toplantılarını değerlendirdi: Türkiye bu saldırılarıyla özerk bölgeyi boşaltmayı ve ardından kapsamlı saldırı başlatmayı hedefliyor. NATO ve Rusya geniş operasyona onay vermese de SİHA saldırılarını görmezden geliyor. NATO ve uluslararası koalisyonun sessiz kalması onaylayacağı anlamına gelir
Ergin Çağlar/MA
Federe Kürdistan Bölgesi’nde 17 Nisan’da başlattığı kapsamlı savaşı Kuzey ve Doğu Suriye’ye yaymaya çalışan AKP-MHP, medet umduğu Rusya’dan da onay alamadı. Tahran ve Soçi zirvelerinin ardından soluğu Rusya’da alan Erdoğan, dönüşü sonrası Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırılarını arttırdı. Silahlı İnsansız Hava Araçları (SİHA) ile suikastlara devam eden Türkiye’nin, Til Temir’e yönelik son saldırısında 4 çocuk katledildi, 11 çocuk yaralandı. Kürt siyasetçi Hatip Dicle, Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırıları, Rusya ziyareti, Şam ile diyalog arayışlarını değerlendirdi.
Dünya Savaşı
Dicle, iki bloklu (Sovyet-Batı) dünya sisteminin 1990’lı yıllarda çözülmesinin ardından PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın bu iki gücün Ortadoğu’da yürüttüğü politikalara ilişkin daha önce sık sık dile getirdiği “3’üncü Dünya Savaşı” tespiti üzerine durdu. Bugün özelde Ortadoğu’da yerelde de Suriye’deki gelişmeleri anlamak için Abdullah Öcalan’ın ortaya koyduğu tespite yoğunlaşmak gerektiğini ifade eden Dicle, 2013-2015 yılları arasında İmralı Heyeti’nde yer alırken yaptıkları görüşmede Abdullah Öcalan’ın şu sözlerini aktardı: “25 yıldır 3’üncü Dünya savaşı sürüyor. 25 yıl daha bu süreç devam edebilir. Halkımız da kendini buna göre örgütlemeli, hazırlığını da buna göre yapmalı.”
Kürt kazanımları hedefte
Hegemonik güçlerin yürüttükleri bu paylaşım savaşının coğrafik merkezinde Kürt halkının yer aldığına işaret eden Dicle, gelinen süreçte Kürt halkının, bu savaşın sonuçlarını her gün can alıcılığıyla yaşadığını dile getirdi. Dicle, hegemonik güçlerin paylaşım savaşını Suriye üzerinde hızlandırdığı bir süreçte, Türkiye’nin 2015 yılında “çözüm” adı altında yürütülen süreci sonlandırıp önüne koyduğu “Çökertme Planı”yla yıllara varan kültürel Kürt soykırımını bir üst aşamaya taşıdığını, fiziki soykırımı tamamlamak için de harekete geçtiğini belirtti. Dicle, “Türkiye bu planla Kürtlerin Kürdistan çapında her parçada kazandığı kazanımların tümünü tasfiye etmek üzerine bir strateji geliştirdi. 8 yıldır Türkiye bu stratejiyi yürütüyor. Ama özgürlük hareketi bu stratejiyi halkıyla beraber mücadele ederek engelledi” dedi.
Tahran ve Soçi toplantıları
Rojava Devrimi’nin yıldönümü olan 19 Temmuz tarihinde Türkiye, İran ve Rusya’nın Tahran’da bir araya gelmesinin tesadüf olmadığına dikkat çeken Dicle, “Bu üç devlet toplantı sonrası verdiği mesajlarda Rojava’daki özerk yönetimin tasfiye edilmesini yaptıkları açıklamalarla ortaya koydular. 5 Ağustos’taki Soçi ve 19 Temmuz’daki Tahran buluşmalarının ana özü buydu. Bunun yansımalarını da hemen gördük. Burada belki esas niyetlerini direk söylememiş olabilirler, nitekim ortada gizli bir plan var. Bu plan, Kürtlerin bugüne kadar Rojava’da ve Irak’taki kazanımların tasfiyesi için bir onay verildiği görülüyor” diye belirtti.
Ankara’nın ilhak politikası
Türkiye’nin yıllardır NATO ve Rusya’ya önerdiği Suriye’nin sınırına 30 kilometrelik “güvenlik” koridoru talebinin bir “işgal” planı olduğunun altını çizen Dicle, yaklaşık iki yıldır Federe Kürdistan Bölgesi’nin Zap, Metîna ve Avaşîn bölgelerinde yürütülen savaşın tamamen bu planın bir parçası olduğunu vurguladı. Dicle, sözlerini şöyle sürdürdü: “Sözüm ona 30 kilometrelik alanlarda briketten evler yaparak, orada hakimiyet kuracak. Bunu özellikle de Girê Spî’de, Efrîn’de, Serêkaniyê’de hakim kılmaya çalıştı. Türkiye o bölgeleri Kürtsüzleştirerek oraya cihadist çeteleri yerleştirmek istiyor. Kürtsüzleştirdikleri yerlere cihadist çeteleri koyduktan sonra ileride ‘Hatay’ projesi ile o toprakları ilhak etmeyi hedefliyor. Şuanda Efrîn’de, Bab’ta, Cereblus’ta Azez’de izlediği politikalar budur. Türkiye’nin o bölgelere kaymakam ataması bir ilhak politikasıdır.”
Görmezden gelme
Dicle, “Türkiye bu politikayı NATO’ya da önerdi ama her ne kadar NATO, ‘Türkiye’nin kaygılarını anlıyoruz’ dese de yine Türkiye’nin SİHA saldırılarına ses çıkarmıyor olsa da genel bir operasyona ve bu 30 kilometrelik alana girmelerine izin vermiyor. Rusya ve İran da bu politikaya onay vermedi. Ama gerek NATO gerekse de Rusya, Rojava’da yapılan SİHA saldırılarına karşı gözlerini kapatarak görmezden geldiler” diye konuştu.
Erdoğan’ın Suriye mesajı
Türkiye’nin SİHA saldırılarından önce Demokratik Suriye Güçleri (QSD) ile Suriye hükümeti arasında sınırların korunması amacıyla yapılan askeri antlaşmayı hatırlatan Dicle, bu antlaşmadan hemen sonra Türkiye’nin tam da Esad ile görüşeceği söylentilerinin yükseldiği bir dönemde, Suriye ordusunun savaş uçaklarıyla hedef alındığını kaydetti. Dicle, Erdoğan’ın Suriye ordusunu vurmasındaki hedefini de şu sözlerle açıkladı: “Erdoğan Suriye hükümetine ‘Sen QSD ile hiçbir anlaşma yapmayacaksın. Hiçbir ilişki sürdürmeyeceksin’ mesajı verdi. Yine bu saldırıyla ‘Oradaki özerk bölgeyi, bütün güçleri, halkı tasfiye etmek için benimle birlikte yer alacaksın’ dedi. Erdoğan ile Şam arasında görüşmelerin olacağı söylentileri Azez’de, Cerablus’ta, ÖSO adı verilen Türkiye’ye bağlı çeteleri bölgede ayağa kaldırdı. O çetelerin ayaklanması söz konusu oldu. Suriye’nin yaptığı resmi açıklamada sadece 3 askerin hayatını kaybettiğini söylüyor. Suriye devleti bunu sadece 3 kişi göstererek, belli ki Rusya’nın telkinleriyle olayı gerçek boyutlarıyla yansıtmamaya çalıştı. Oysa saldırıda birçok askerin yaşamını yitirdiği, onlarcasının da yaralandığı öğrenildi. Şuan da Suriye, kendi inisiyatifiyle, gücüyle ayakta kalabilecek durumda değil. Onun için Rusya ne diyorsa onu yapıyorlar açıkçası.”
Zorlu sürecin sinyali
Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in Suriye’ye ziyaretinin ve Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın Moskova’da “İyi niyetle ve barışla gelenlere kapımız açıktır” açıklamasının altında Rusya ve İran’ın Türkiye’yle bir takım antlaşmalar yapmasının sonucu olduğunu belirten Dicle, “Kürt halkı için gerçekten önümüzdeki sürecin zorlu geçeceği yönünde sinyal veriyor” ifadelerini kullandı.
Savaş derinleşecek
Türkiye’nin bu saldırılarıyla özerk bölgeyi boşaltmayı ve ardından kapsamlı bir saldırı başlatmayı hedeflediğini dile getiren Dicle, NATO’nun ve uluslararası koalisyon güçlerinin bu duruma sessiz kalmalarının bu zulmü onaylayacağı anlamına geleceğini söyledi. Dicle, “Savaş derinleşecek gibi görünüyor. Saldırının ardından QSD, ‘Türk Devleti bize bir yerde saldırırsa biz artık güçlerimizin olduğu her yerde aktif savunmaya geçeriz’ açıklamalarında bulunmuştu. Bu açıklama Rojava Kürdistan’ının merkezinde olduğu Türk Devleti’yle bir çatışmanın başlaması anlamına gelir. Zaten şu anda HPG güçleriyle bir çatışma var. Güney Kürdistan’da savaş çok yoğun bir şekilde devam ediyor. Ve Rojava’da da artık bu aktif savunma durumuna geçer ve hem Güney Kürdistan’da hem Rojava Kürdistan’ında yoğun bir savaş başlayabilir. Bunu görebiliyoruz” şeklinde konuştu.
Kürtlere savaş dayatıldı
Yakın zamanda Rusya’nın koordinatörlüğünde Türkiye ve Suriye’nin özerk yapıyı komple tasfiye etmek için bir planlamaya gidebileceğini de sözlerine ekleyen Dicle, “Yani Türk devleti, devlet kararı alarak Suriye ordusuyla birlikte Rojava’ya dönük ortak saldırısını ısıtmaya çalışıyor. Ancak bu öyle kolay değildir. Çünkü Efrîn’den sonra Kürt kalmadı. Kürtler Efrîn pratiğinde şu tespiti yaptı: Hiçbir zaman bu savaşa dahil olmadan bir yere gidemeyiz. Bu topraklardan çıktığımız anda yersiz yurtsuz kalacağız. Bakın devrimler her zaman savaşın içerisinde sınanarak büyür ve gelişir. Rojava devrimi bu savaşla çok daha güçlenecek. Tabi ki acılı sonuçlar da olacak. Ama Kürtler bulundukları her yerde harekete geçerse, emin olun bu soykırım saldırıları, bu imha amaçları püskürtülecektir. Kürtlerin bu süreçten sonra direnmekten başka bir seçeneği yok. Kürtlere bugün bir savaş dayatılmış. Kürtler geçmişten bu yana kendi topraklarında özgür ve barış içinde yaşamış bir halk ama bugün kendisine dayatılan bir savaş var” dedi.
Demokratik ulus projesi
Uluslararası güçlerin bugün Rojava’yı hedef almasının temel nedenlerinden birinin PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın “Demokratik Ulus” projesi olduğunu ve bu projenin bölgede bulunan bütün halklar tarafından benimsendiğini kaydeden Dicle, olası kapsamlı bir savaşta başta Kürt halkının ve demokratik ulus projesini savunan halkların meşru bir savunma savaşı sergileyeceğini söyledi.
*
Tek seçenek direnmek
Kürtler açısından dayatılan bu savaşa karşı direnmekten başka seçeneği olmadığını vurgulayan Dicle, sözlerini şöyle sonlandırdı: “AKP bu savaşı kaybedecek. Bu savaşla Türkiye halklarını daha karanlık günler bekliyor olabilir. Bu süreç biraz da Kürt halkının ve Türkiye halklarının, yine muhalefetinin mücadelesine bağlı olacak. Öcalan yıllar önce ‘Bu yol kayba götürür, büyük kaybettirir. İtaat Terakki’nin birinci dünya savaşında izlediği işgalci ve hegemonyacı politika gibi anlayış kaybettirir. Ne kazandırır 1923 Anayasası’nın güncellenmesi kazandırır’ demişti. Kürtler Birinci Dünya Savaşı’nda olduğu gibi örgütsüz ve önderliksiz değildir. Artık Kürt halkı çok güçlüdür. Kürtler artık ulusal birliğini sağlamalı. KDP ulusal birliğe yanaşmasa da KDP’siz bir şekilde diğer güçlerle sıkı bir ulusal ittifak geliştirmelidir. Çözümün ne olduğu açıktır. Bizler ne yapmalıyız bu süreçte, her yerde diplomasi yürütmeliyiz. Her yerde ayaklanmalıyız. Yine hem Rojava’daki hem de Kuzey ve Güney’deki güçlerimiz bir olursa inanın kimse bu gücü yenemez.”