Serhat Bölgesi’ndeki cezaevlerindeki hak ihlalleri raporuna dair konuşan İHD Bêdlîs Temsilcisi avukat Berfin Ozan, ‘ATK’nin cezaevinde kalamaz, raporuna rağmen ısrarla tahliye edilmeyen yaşlı ve hasta mahpusların tahliye edilmemesi devletin cinayete ortak olması anlamına gelmektedir’ dedi
PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit ağırlaşarak devam ederken, bir yandan da cezaevlerinde görülen tecridin yansımaları had safhaya varmış durumda. Cezaevlerinde bulunan siyasi tutsaklara yönelik hak ihlalleri gün geçtikçe artıyor; hasta ve ağır hasta tutsaklar cezaevinde tedavi koşullarına erişemezken, bu durum yeni ihlalleri de beraberinde getiriyor.
Geçtiğimiz günlerde İnsan Hakları Derneği (İHD) Wan, Bêdlîs (Bitlis) ve Tetwan (Tatvan) Şubeleri, ziyaret ettikleri Van T, F Tipi ile Yüksek Güvenlikli, Patnos L Tipi, Ahlat T Tipi, Iğdır S Tipi, Erzurum Dumlu 1 ve 2 Nolu Yüksek Güvenlikli Cezaevleri ile Erzurum H Tipi Cezaevi’ne yönelik hak ihlali raporunu açıkladı.
Rapora ilişkin İHD Bêdlîs Temsilcisi avukat Berfin Ozan değerlendirmede bulundu.
‘Cezaevinden çıkan tabutların sayısı artmakta’
Cezaevlerinde ağırlaşan baskıyı, tecridi ve sağlıksız koşulları tespit etmek amacı ile düzenli şekilde cezaevi ziyaretleri gerçekleştirdiklerini dile getiren Ozan, ilgili kurumlara gerekli uyarıların iletildiğini fakat bu uyarıların dikkate alınmadığını belirtti.
Ozan, “Cezaevinden çıkan tabutların sayısı olağandışı şekilde artmakta. Cezaevlerinde kalabilir raporu verilen hasta tutsaklar cezaevlerinde yaşamlarını yitirmekte, kalp krizi sonucu ölümler ve intiharlar artmakta. Mahpuslar, cezaevinde beslenme, barınma ve diğer kötü fiziki koşullar nedeni ile sağlıklarından oluyor, tedavi hizmeti alamıyor, tahliye olanlarda birçok sağlık sorunu tespit ediliyor. Bunlar tercih edilen cezaevi politikasının sonuçları. Cezaevleri konusu, mahpusların hakları eksenli olarak ele alınmalıyken, yalnızca güvenlik ya da yaygın kullanımı ile devlet otoritesinin nasıl sağlanacağı eksenli olarak ele alınmakta” dedi.
Tecrit hali
Özellikle yüksek güvenlikli cezaevleri ile T ve F Tipi cezaevlerinde tutulan tutsakların temel haklardan yararlanmadığını vurgulayan Ozan, sağlık, beslenme gibi hakların dahi ihlal edildiğini söyledi.
Ozan, “Terörle Mücadele Yasası’nın 16’ncı maddesinde bu yasa kapsamına giren suçlardan tutuklanan ve mahkum olanların cezalarının, tek kişilik veya üç kişilik oda sistemine göre inşa edilen özel infaz kurumlarında infaz edileceği, bu kurumlarda açık görüş yaptırılmayacağı, hükümlülerin birbirleriyle irtibatına ve diğer hükümlülerle haberleşmesine engel olunacağı öngörülmüştür. Aynı uygulamanın ‘Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Yasasının’ kapsamına giren suçlardan tutuklananlar ile mahkum olanlar hakkında da uygulanacağı öngörülmüştür” ifadelerini kullandı.
‘İzolasyon insanı kimliksizleştirmeyi hedefliyor’
Hazırlanan projede insan unsurunun göz ardı edildiğini belirten Ozan, “Konu sadece güvenlik sorunu olarak algılanmakta ve cezaevi binasından başlayarak tam bir izolasyon hedeflenmektedir. İzolasyonun, insanı kimliksizleştirmek, ağır psişik ve fizik bozukluklar yaratmak gibi sonuçlarının olduğu bilimsel verilerle ortaya konulmuştur. Fiziksel, sosyal ve psikolojik insani gereksinimleri yok sayan izolasyon yaklaşımı ile hükümlü güven hissi, dayanışma, paylaşım gibi haklardan yoksun bırakılmaktadır. Özellikle son raporumuzla birlikte ziyaret ettiğimiz cezaevlerinde hastaneye sevklerin çok geç yapıldığı, özellikle diş hastanelerine sevklerin hiç denilecek kadar az yapıldığı tespit edilmiştir. İdari ve Gözlem Kurulu kararlarının hukuka aykırı ve keyfi bir şekilde verildiği, bu kararlara tepki gösteren mahpuslara yönelik disiplin cezaları uygulandığı tespit edilmiştir” sözlerine yer verdi.
‘Devletin cinayete ortak olmasıdır’
Alınan kararların hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğunu düşünen tutsakların açlık grevine girdiklerini söyleyen Ozan, açlık grevine giren tutsaklara yeterli iaşe verilmediğinin tespit edildiğini dile getirdi.
Ozan, “İnfaz Kanunu’nda açlık grevine girmenin disiplin suçu olarak düzenlenmesinden kaynaklı olarak denetim hükümlerinden faydalandırılmayan mahpuslar mevcuttur. Hukuku ‘kendince’ uygulayan Gözlem Kurulu’nun kararlarına tepki göstermenin de karşılığı ne yazık ki disiplin cezası oluyor. Adli Tıp Kurumu’nun ‘cezaevinde kalamaz’ raporuna rağmen ısrarla tahliye edilmeyen yaşlı ve hasta mahpusların tahliye edilmemesi devletin cinayete ortak olması anlamına gelmektedir. Mahpusların, yargılamanın ardından dört duvar arasına kapatılmış olması, onların insan onuruna yaraşır yaşayabilme hakkını, teşhis ve tedaviye erişim hakkını ellerinden almaz, almamalıdır” dedi.
Ozan son olarak şunları ekledi:
“Tutsakların insan onuruna yaraşır şekilde yaşayabilecekleri ortamı sağlayamayan devlet, ilgili devlet kurumları veya kurumların yetkilileri kötü muameleden işkenceye ve hatta cana kasta kadar varan suçlar işlemiş olurlar. Devlet tarafından işlenen bu suçların ve Türkiye hapishanelerinde neredeyse her gün bir mahpusun yaşamını yitirmesinin sona ermesi için gerekli çalışmalar başlatılmalıdır. Bunun için öncelikle, Adalet Bakanlığı, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü, ağır hasta mahpusların tahliyeleri için gerekli düzenlemeleri yapmalı. İkinci olarak ise neler yapılabileceği konusunda önerilerini almak için ilgili tüm sivil toplum örgütleriyle, herhangi bir kota koymadan bir araya gelmelidir.”
İHD’nin hazırladığı raporda yer alan bazı ihlaller şu şekilde:
- Iğdır S Tipi Kapalı Cezaevi İnfaz Kurumu’nda tutulan bir tutsağın cezaevi koşulları ve tecrit politikasından kaynaklı 1 Ağustos’ta açlık grevine girdiği, görüşmelerin ardından Eylül ayında eylemini sonlandırdığı belirtildi. Tutsağın İHD’ye verdiği bilgiye göre, aramalar onur kırıcı şekilde yapılıyor, idare ile görüşmede ayakta durması dayatılıyor, gardiyanlar tutsakları “suç tiplerine” göre gruplandırıyor, idareden talepler kabul edilmiyor, dilekçeler cevapsız bırakılıyor ve acil bir durumda bile tutsaklar revire çıkarılmıyor.
- Yine aynı cezaevinde görüşülen bir diğer tutsağın ise ağır hasta tutsaklar listesinde olduğu belirtildi. Beyninin sol tarafının yüzde 90 oranında fonksiyonunu yitirdiğini aktaran tutsak, her iki ayağında kireçlenme ve romatizmanın olduğunu, prostat rahatsızlığının olduğunu, tek başına cezaevinde kalmasının çok zor olduğunu, hayatını idame ettirmekte zorlandığını ve yanında bulunan diğer mahpusların destekleri ile hayatını idame ettirdiğini, heyet raporu almak için hastaneye sevk edildiğini ancak raporlarının henüz gelmediği belirtti.
- Erzurum Dumlu 2 Nolu Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde görüşülen tutsak, 3 kişilik odalarda tutulduklarını ve koğuşların fiziki alanının dar olduğunu, çıplak aramanın dayatıldığını, bu uygulamayı kabul etmediği için hastaneye gitmediğini söyledi. Sırt bölgesinden yaralı olduğunu belirten tutsak, tedavisinin yapılmadığını, hastane sevklerinin ancak 6-7 ay sonra yapıldığını ifade etti.
- Kitap alımına 2 ayda en fazla 15 kitap şeklinde bir kota verildiğini, gazete ve dergi gibi iletişim araçlarının da sınırlandırıldığını aktaran tutsak, infaz süreleri dolan tutsakların İdari ve Gözlem Kurulu tarafından tahliyelerinin engellendiğini ifade etti.
- İHD’lilerin Patnos L Tipi Kapalı Cezaevinde görüştüğü tutsak ise koğuşların 19 kişilik olduğunu, kulak zarının patlak olmasından kaynaklı tedavi için Wan’a sevk edilmesi gerektiğini ancak bunun yapılmadığını belirtti. İçme suyu sorununun devam ettiğini ve musluklardan temiz ve içilebilir suyun akmadığını, yemeklerin de hijyenik olmadığını ve çok az verildiğini belirtti.
- İran nüfusuna kayıtlı olan tutsak 10 dakikalık telefon görüşmesi için 340 TL ödemek zorunda kaldığını ve ekonomik olarak bunu karşılamaya güçlerinin yetmemesinden kaynaklı aile ile görüşme gerçekleştiremediğini ifade etti.
- Van F Tipi Kapalı Cezaevi’nde görüşme yapılan tutsak ise yüksek tansiyon hastası olduğunu, revir ve hastane sevklerinin geç yapıldığını, ilaçların vaktinde temin edilmediğini belirtti. Cezaevindeki diğer hasta tutsakların da cezaevinin tavır ve tutumundan kaynaklı durumlarının ağırlaştığı ifade edildi.
Haber: Rabia Önver\JINNEWS