“Hepiniz hamam böceğisiniz! Kökünüzü kurutmak lazım.”
Böyle höykürüyordu radyodaki sunucu. 1994’de Ruanda’da soykırıma giden yolun taşları bu türden propagandayla döşenmişti. Nüfusun çoğunluğunu oluşturan Hutuların milliyetçi sözcüleri, ülkenin ikinci büyük etnik topluluğu Tutsilere karşı nefret söyleminde yarışıyor, yandaş medya üzerinden onları “inyenzi” (Kinyarwanda dilinde hamam böceği) veya “inzoka” (yılan) olarak nitelendiriyordu.
Bu söylem kısa zamanda meyvelerini verecek, 6 Nisan 1994’te bir Hutu olan başkanın uçağının -faili hâlâ meçhul bir saldırıyla- düşürülmesinin suçu Tutsilere atılarak aynı gün birkaç saat içinde “kök kurutma” operasyonu başlatıldı. Çoktan hazır ve nazır olan milliyetçi Hutular; palalar, mızraklar, çivili sopalarla köy köy, ev ev gezerek “hamam böcekleri”ni avlamaya, orduyu arkasına alan silahlı milisler de yolları keserek ayıkladıkları Tutsileri infaz etmeye koyuldu. Görünüşüne bakarak bir Tutsi’yi Hutu’dan ayırt etmek zordu, ama en kolayı kimlik kontrolü yapmaktı; çünkü orada etnik kimlik de yazıyordu. Sadece yollar ve evler değil okullar, kiliseler, hastaneler, hatta cezaevleri de basıldı, Tutsilerle birlikte onlarla evlenmiş Hutu kadınlar, onların çocukları, ayrıca onlara sempati duyup katliama katılmayı reddeden Hutular kıyımdan geçirildi. 15 Temmuz’a kadar yaklaşık 100 gün süren soykırımda ezici kısmı Tutsi olmak üzere en az 500 bin, kimi tahminlere göre bir milyon insan katledildi.
Dünyanın seyretmekle yetindiği, geçen yüzyılın bu son soykırımına zemin hazırlayan propagandanın, aynı siyasi yapıya -Cumhuriyeti Savunma Koalisyonu (CDR) adlı aşırı sağcı parti- bağlı iki mecrası vardı. Kangura adlı gazete ile RTLM (Radio Télévision Libre de Mille Collines) adlı radyo. Özellikle ikincisi verdiği infaz listeleriyle, direktiflerle, alaycılıkla ve popüler müziklerle süslediği nefret söylemiyle soykırımın komuta merkezi gibi işliyordu. İnsandışı aşağılık varlıklar olarak yansıttığı Tutsilerin tamamını, o dönem Uganda’da üstlenmiş iktidara karşı silahlı mücadele veren Ruanda Yurtsever Cephesi (RPF) ile ilişkilendiriyor, dinleyicilerini vatan için göreve çağırıyordu.
Sonunda ucu vahşi bir soykırıma varan bu retorik aslında yeni değildi. Ülkenin Belçika’dan bağımsızlığını kazandığından beri, on yıllar boyunca Tutsileri ötekileştirme politikası, Hutu çoğunluğu arkasına almak isteyen siyasetçiler için sıradan hale gelmişti. 1992’de iktidar partisi yetkilisi Léon Mugesera’nın açıktan katliam çağrısı yapmasıyla birlikte söylemden pratiğe geçmek için bir eşik daha aşılmış oldu. Bu çağrıdan sadece iki yıl sonra komşu komşuyu katledecekti, fakat onları kışkırtarak soykırımı adım adım örgütleyen yapı bu köklü siyasi gelenekti.
Katliam ve soykırımlar dilde başlar; önce kamplaştırma siyaseti, ardından kendilerinden olmayanı insandışılaştırma (dehumanizing) kampanyası gelir. Toplumun düşman veya hain addedilen bir kesimi kanser gibi bir hastalıkla ya da adi bir hayvanla, haşerat, parazit, böcek, mikrop, virüs gibi sıfatlarla etiketlenir. Kendinden olmayanı yok edilmesi gereken “mikrop”, kurutulması gereken “bataklık”, kesip atılması gereken “çıban” ilan ettikten sonra gerisini getirmek, ilk fırsatta gereken temizliği/operasyonu/tedaviyi yapmak kolaylaşır. Ruanda’daki ırkçıların tercihi “hamam böceği” ve “yılan”ken, Naziler Yahudilere “fare”yi uygun görmüştü. Daha önce Japon ordusu da Mançurya’da katliamlara girişirken Çinliler için insan-altı varlık anlamında “chancorro” ibaresini kullanıyordu.
Ruanda’ya dönersek, ülke 1994’ten beri Ruanda Yurtsever Cephesi’nin devamı olan siyasi parti liderliğinde bir koalisyonla, yani “hamamböcekleri” tarafından yönetiliyor. Soykırımı kışkırtıp başlatanlar şimdi ne yapıyor peki?
En meşhurları olan, hem radyonun hem de gazetenin neferlerinden Hassan Ngeze adlı gazeteci, soykırımın sonlarına doğru RPF kontrolü ele geçirince ülkeden kaçtı. 1997’de Kenya’da yakalandı, Ruanda İçin Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından yargılanarak ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. Halen Mali’de bir hapiste, sonradan 35 yıla indirilen cezasını çekiyor.
Soykırım sürecinde radyonun en namlı sunucularından Valérie Bemeriki, Ruanda’da bir halk mahkemesi (Gacaca) tarafından ömür boyu hapse mahkûm edildi, Kigali’de hapis yatıyor. Jean-Bosco Barayagwiza, radyonun yöneticilerinden biri, kesinleşen 32 yıllık cezasını çekmek üzere yattığı cezaevinde 2010’da Hepatit C’den öldü. Radyonun finansörlerinden işadamı Félicien Kabuga, soykırımın sonlarına doğru ülkeden kaçtı. 26 yıl kaçak yaşadıktan sonra bu yılın Mayıs’ında Paris’te nihayet yakalandı. 86 yaşında Lahey’de insanlığa karşı işlediği suçlardan yargılanmayı bekliyor. Soykırım kışkırtıcısı Léon Mugesera, Kanada’ya iltica edip uzun süre üniversitede hocalık yaptı, ama adaletin pençesinden kurtulamadı. 2012 başında Ruanda’ya iade edildi ve ömür boyu hapse mahkûm oldu.
Ne diyelim, darısı bütün ırkçı faşist haşerecilerin başına…