Hatırlamanın çeşitli yolları olduğu kadar hatırlatmanın da farklı yolları var. Hatırlatmak ama kim, hatırlamak ama neden? En eskiden inandığım bir gerçek var: Ezilenin kendi tarihini yazma taraftarıyım. Ne yazık ki tarihten biliriz, ezilenlerin tarihini her zaman ezenler yazar ve böyle bilinmesi hayati önemdedir. Şükür ki ezilenler kendi hikayelerini ve tarihini yazıyor artık.
Zaman içerisinde bir şeyler olur; yıkım ya da kıyım. Bu topraklarda ise sık sık yaşanan bir gerçektir ve bu yüzden olsa gerek yine bu toprakların en kadim ve ölümcül-yaşamsal tembihidir: Unutma. Ateş Alpar’ın ‘Taş Kabuk Sessiz’ adlı ilk solo sergisi bize bir hikâyeyi, geçmişe mal edilmeye çalışılan bir yıkımı, aslında bir göçü yeniden hatırlatıyor: “Bunlar yaşandı, bu acılarla insanlar yaşıyor, bu yıkım yaşandı.” İşte bu yüzden bu kadim sır fotoğraflar aracılığıyla yeniden diyor: Unutma.
Alpar’ın sergisinde yer alan fotoğraflar, Hasankeyf’in adım adım yıkımını bize gösteriyor. 12 bin yıllık tarihe sahip Hasankeyf, devlet tarafından yıkıldı ve kalan kalıntılar da Ilısu Barajı adı verilen suya gömüldü. Sergide yer alan her kare ise, yavaş yavaş ama kesin bir kararla yıkılan Hasankeyf’in ve orada yaşayan insanların göçünü anlatıyor.
Sergide sanırım en çarpıcı fotoğraflardan bazıları, Hasankeyf sakinlerinin mezar taşıma anlarına dair olanları. Baraj altında kalmaması için insanlar ölülerini toprak altından çıkarıyor. Birçok olaydan biliriz ki, bu ülkede insanlar bir defa ölür ama bir defa gömülemeyebilir. Yine biliriz ki insanlar burada bir defa ölür ama asla mezarı olmayabilir. İşte bu örnekler başka örnekleri de çağırdığı için, bir fotoğraf sadece bir fotoğraf değildir.
Burada durup Walter Benjamin’in faşistlerin kazanması halinde sadece yaşayanların değil, ölenlerin de bundan payını alacağı öngörüsüyle karşılaşırız. Nihayetinde orada gömülenlerin hikayesini bilmesek de yıkıma şahit olmadıklarını ama bir yıkımın onların kemiklerini yerinden ettiğini görürüz. Susan Sontag, Başkalarının Acısına Bakmak kitabında şunu der: “Gerçekten de, vahşet dediğimiz şey, savaş suçu dediğimiz olay, fotoğrafik kanıtlar sunulması beklentisiyle bağlantılıdır.”
Gidenlerin hayatı henüz meçhul bu sergide. Kalanların hayatlarına dair bazı izlenimler de edinmek mümkün. Çünkü insan alışandır, yokluğun üstünde varlığını inşa edendir. Bunu da yıkım sürerken gündelik hayata devam eden insanları gördüğümüz fotoğraflardan öğreniriz. Ateş Alpar’ın sergisi bu yüzden sadece gidenlerin değil, kalanların da öyküsüdür.
Fotoğraflar genel anlamda çağrışımlıdır ve bellek ile bağlantılıdır. Alpar’ın sergisinde yıkımın ortasında balık tutan insanları görürken Gilles Deleuze’ün Spinoza’nın iktidar hakkında düşündüklerini içeren derslerinde vurguladığı noktaya işaret eder: “Nasıl oluyor da iktidar sahibi insanlar, hangi alanda olursa olsun, bizi üzgün kılacak şekilde duygulandırmaya ihtiyaç duyuyorlar? Üzüntülü duyguların gerekli olması. Evet, üzüntülü tutkular tattırmak iktidarın işleyişi için zorunludur.” İşte balık tutan insanların, yıkımın ortasında halıları yıkayıp asanların iktidara verdikleri cevap sergideki fotoğraflarda kendini görünür kılıyor. Nihayetinde yaralandığımız yerden kendimizi savunuruz.
İktidarlar her zaman hafızasızlaştırmayı dayatır. Çünkü ezilenler unuttukça kaybeder ama hatırlamak her daim öfkeyi diri tutar. Durup düşündükçe, Hasankeyf’e dair hatırladıklarımı yeniden gözlerimin önüne getirdim. Gördüğüm yerleri, geçtiğim yolları, çıktığım yokuşları düşündüm. Şu günlerde unutulmaya yüz tutmuş bu vahşeti görünür kılmak hayati. Kişisel görüşüm yine değişmedi bu sergide: Ezilen ne olursa olsun, nasıl olursa olsun bir belge-bellek oluşturmalı.
Alpar’ın Hasankeyf sergisi bu anlamda, Kürt olması ve ezilen bir ulusun evladı olmasından kaynaklı, bir yıkımı arşiv haline getirmesi ve İstanbul’da sergilemesi önemli. Yine Sontag’ın dediği gibi: “Doğal olarak, ünlü fotoğraflarla zihinlerimizde bir iz bırakmayan ya da hakkında çok az resimli bilgiye sahip olduğumuz vahşetler bize daha uzak görünmektedir.”
Uzağı yakın eden ve bizi şahit eden Alpar’ın sergisi 30 Haziran’a kadar İstanbul Beyoğlu’nda bulunan Merdiven Art Space’te meraklısını bekliyor.