Emek Ekonomisti Guy Standing*, Prekarya-Yeni Tehlikeli Sınıf kitabıyla yeni toplumsal gerçekçiliğe taptaze bir kavram kazandırdı. Standing’in “küreselleşmenin çocuğu” dediği prekarya olgusu ve kavramı üzerine referans olan kitabın “yeni tehlikeli” sınıf alt başlığı da şimdi tartışmalara vesile… Tartışmalı da olsa birçok düşünür ve sosyal bilimci, prekaryayı zamanımızın proletaryası olarak tanımlıyor. Bu yeni kavram aslında son zamanların çalışma yaşamında ortaya çıkan toplumsal bir gerçekliği ifade ediyor. Belirsizlik rejimlerinin esnekleşmiş (!) istihdam rejiminde, sürekli değişen geçici statüde çalışanlarla ucuz emek piyasası oluşturulmuş durumda. “Düzenli olarak düzensiz” çalışanlar bütün dünyada giderek çoğalıyor. Ve bu insanlar derin yoksulluğu, “çalışan yoksullar” veya “güvencesiz işçiler” olarak yaşıyor.
İşine gelirse, yoksa robot var!
Bugünden geriye baktığımızda, sermayenin emek gücüne ihtiyaç duyduğu sanayileşme döneminde proletaryayı düzenli olarak “çalışma” veya “sömürülme hakkını!” elde etmiş işçi sınıfı olarak tanımlayabiliriz. Proletaryanın toplumsal değişim ve dönüşümün öncüsü olma özelliği ise emeğe dayalı üretimine kattığı alın teri ve güçtür. Sınıfın kendisi için sınıf olma bilincini açığa çıkaran da emek gücünün farkında olmasıdır. Ancak günümüzde teknolojideki hızlı değişim, sanayinin 4.0 ile insansız üretim ilişkilerine yönelmesi, eş zamanlı olarak çalışma yaşamını da alt üst etti. Proleterya açısından bakarsak da işçi sınıfının üretimden gelen değiştirme gücünü neredeyse yok etti.
“Tartışma konusu prekarya üretim sürecinden dışlanan, düzenli çalışma hakkına dahi sahip olmayan yeni bir sınıftır.”
Arabeskin Müslüm Babası “yakarsa dünyayı garipler yakar, sürüne sürüne yaşayan onlar, isyan ede ede olduk günahkâr” şarkısını Gülhane Parkında söylediğinde, varoşlarda yaşayan binlerce gencin yaşama isyanına şahitlik ettik. Şimdilerde varoşlar kentsel dönüşüm adı altında yağmalanırken kent yoksulları barınma ve yaşam alanlarından kovuluyor. Keza hayat devam ediyor; arabeskçi proletarya yerini kentli, eğitimli fakat işsiz, geleceği güvenli olmayan binlerce genç insana bırakıyor.
Artık emek hareketinin politik gücü zayıflatıldı, işçi sınıfı kazanılmış sosyal haklarını kaybetti, sendikal hareket etkisizleşti. Bu yeni durumu bilen fakat görmezden gelen, uzak duran emek hareketi ve sendikalar da bütçede tartışmalarında, asgari ücrette ve demokrasi mücadelesinde sözünün ağırlığını kaybetti.
Gıdım gıdım hak
Bütçe, iktidarların politik tercihlerinin siyasi belgesidir. Sınıfın ekmek kavgasını ise bütçe üzerindeki etkisi belirler. Milyonlarca insanın asgari ücrete ulaşamadığı bir ülkede yaşıyoruz.
Asgari ücret, sadece yaşam standartlarını belirlemez aynı zamanda o ülkedeki demokrasinin, hukukun, adaletin de ölçüsüdür. Bu nedenle bütçeye yansımayan adaletli bölüşüm toplumsal yaşamımızı her düzeyde etkiler.
AB’de asgari ücretle çalışanların oranı yüzde 4-10 arasında değişirken Türkiye’de çalışanların yüzde 50’sine yakını asgari ücretli Bu oran kölelik düzenini işaret eder. Kayıt dışı çalışan sigortasızların her geçen gün artması, göçmen işçilerin ucuz emek aracı haline getirilmesi ise toplumsal çürümeyi her düzeyde tetikleyen sosyal sorunların çoğalması anlamına geliyor.
Hakikat şu ki…
Yıllardır ekonomide “büyüme” kisvesi altında dayatılan istikrar, mali disiplin palavraları aslen işlenen bir insanlık suçudur. Bu hakikatler ışığında alım gücü kayıplarını ispatlamak için yapılan hesaplamalarda, dünkü asgari ücretle alınan bilmem kaç gram altının bugünkü kaç gram altına tekabül ettiğini konuşmak hangi emekçinin hayatının karşılığıdır?
Artık hakikat şu ki, hazırlanan bütçe serbest piyasa ekonomisinin saldırgan hedefli neo liberal programına göre hazırlanmıştır.
Hakikat şu ki, dün devletlerin şirketleri vardı, bugün oligarkların devletleri var.
Hakikat şu ki, bu bütçe ancak faşist karakterli otoriter uygulamalar yoğunlaştırılarak uygulanabilir.
Hakikat şu ki, bu bütçe kayyım, savaş ve militarist siyasetinin politik yansımasıdır.
Hakikat şu ki seçim bütçesi bir aldatmacadır.
Ve tüm bu hakikatler bizi mücadeleye çağırıyor.
*Londra Üniversitesi-Doğu ve Afrika Araştırma Okulu Öğretim Üyesi