Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği, ‘Hapiste Kadın Atölyesi’nin 7’ncisini gerçekleştirdi. Etkinlikte kadın yoksulluğu ve tutuklu kadınların sorunları konuşuldu
Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği (CİSST), “Hapiste Kadın Atölyesi”nin 7’ncisini Beyoğlu’nda bulunan Cezayir Toplantı Salonu’nda gerçekleştirdi. Avukatlar, psikologlar, mühendisler, gazeteciler, insan hakları savunucuları ve kadın alanında çalışma yürüten çok sayıda kadının katıldığı atölye 3 oturum şeklinde sürdü.
Kadın Yoksullaşması
Atölye, CİSST’ten Selen Yüksel’in “Kadın Yoksullaşması” teması üzerine yaptığı sunum ile başladı. Yüksel, Türkiye’de derinleşen yoksulluğun sebepleri, hak ihlalleri ve bu ihlalleri görünür kılmak amaçlı hedeflerini anlattı. Yoksulluk ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin bir araya geldiğinde neler yaşandığına da değinen Yüksel, kadınların yaşadığı yoksulluğu sıraladı. Yine eğitimde ilk olarak kız çocuklarının sorun yaşadığını belirten Yüksel, kadınların kamusal alanda ve ev içerisinde de yoksulluğu en derin yaşayanlardan biri olduğunu aktardı. Kadınların yoksulluk nedeniyle psikolojik desteğe erişemediğini söyleyen Yüksel, sosyal, kültürel dışlanma ve marjinalleşmeye maruz kaldıklarını dile getirdi.
Evde bakım yükü arttı
“Krizin Asimetrik Etkileri” başlığına dair konuşan Yüksel, kadınların sokağa çıkma yasaklarında sosyal izolasyona maruz kaldığını ve ev içindeki bakım emeğini de daha çok arttırdığını vurguladı. Yüksel, “Evsiz kadınların 4’te 1’i ev içi şiddet nedeniyle evsiz kalıyor. Çok boyutlu yoksulluk yaşayan hanelerde yaşayan kadınlar partner şiddetine maruz kalıyor. Yine kadınlar erkeklerin ez az 2 katı kadar ücretsiz bakım işi üstleniyor” diye belirtti
Cezaevinde kadınlar
Ardından CİSST’in kadın alanında çalışma yürüten avukat Özge Akyüz, “Kadın Mahpus Yoksullaşması” başlıklı bir sunum yaptı. Kapatılmayı bir cezalandırma yöntemi olarak yorumlayan Akyüz, “Kadınlar ve hapsedilmeye baktığımızda, hapishaneler ikili cinsiyet sistemi üzerine kurulu. Özgün ihtiyaçları karşılanmıyor. Hapsedilme ve kadın politikaları, özgün ihtiyaçları değerlendirilmesi gerekirken kadın hapishaneleri böyle işlemiyor” dedi. Cezaevlerinde devletin yalnızca aydınlanmayı “karşıladığını” belirten Akyüz, bu “karşılama” sonucunda ise fahiş fiyatlarda fatura çıkarıldığını belirtti. Akyüz, “Aileler yol masraflarına, giyim ihtiyaçlarının kotalarına tabii tutuluyor. Kıyafet kotaları kışın zorlu koşullara neden oluyor. Her kıyafet aynı makinede yıkanıyor ve bu nedenle hastalıkları oluşuyor. Bu yüzden tutsaklar kıyafetlerini koğuşlarda yıkıyor. Bu durum tutsakların sağlık haklarını engelliyor” şeklinde konuştu.
Cezaevlerinde ekonomik hiyerarşi
Öte yandan kadınların cezaevlerinde çalışma imkanları olduğunu anımsatan Akyüz, yine tutukluların koğuş içerisindeki arkadaşlarının işlerini yaparak maddi ihtiyaçlarını karşılamak zorunda kaldıklarına da dikkat çekti. Akyüz, konuşmasını şu sözlerle sürdürdü: “Koğuşta çalışma da hiyerarşi, ezen-ezilen şeklinde bir sonuca varıyor. Hapishanede çalışan sayısı sınırlı, ya da ‘iyi halli’ olmaları gerekiyor. Bu da siyasi mahpuslar açısından sorun yaratıyor. Çalışanlar da çok düşük ücretlerle ve uzun saatler çalışıyorlar, emeklilik sigortası da oluşmuyor. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan mahpuslar ve LGBTI+’lar çalışamıyor. Yine haksızlığa maruz kalan tutsaklar ‘iyi hallerinin’ bozulmaması için sessiz kalmak zorunda olabiliyor çalışabilmek için. Ekonomik ihtiyacını karşılayabileceği hiçbir mekanizması kalmıyor.”
Cezaevindeki kadınların tahliye sonrası da şiddete çok açık hale geldiğini dile getiren Akyüz, bu duruma dair herhangi bir hazırlık sürecinin de olmadığını aktardı.
HABER MERKEZİ