Hüseyin Aykol
Asıl adı Rudolf Wilhelm Friedrich Ditzen olan Hans Fallada bir hukukçunun oğlu olarak 21 Temmuz 1893 günü Greiswald’da dünyaya geldi. Babasının evde çoğu zaman çocuklarına yüksek sesle Shakespeare ve Schiller okuduğu söylenir. 1899 yılında babasının görevi nedeniyle Berlin’e taşındılar ve 1901 yılında burada okula başladı. Babasının Anayasa Mahkemesi’ne atanması sonucu aile 1909 yılında Leipzig’e taşındı.
Fallada, 1911 yılında burada bir düelloda arkadaşını öldürdü, tutuklandı ve psikiyatri tedavisi gördü. Bu olaydan sonra yaşamı boyunca uyuşturucu sorunu oldu. 1914 yılında gönüllü olarak orduya yazıldı; fakat kısa bir süre sonra terhis edildi. Bundan sonra yaşam mücadelesi onu tezgâhtarlık, satıcılık, muhasebecilik, patates yetiştiriciliği gibi çeşitli işlerde çalışmak zorunda bıraktı.
Romanlar başlıyor
1920 yılında özyaşamından öyküsel özellikler taşıyan ilk romanı Der junge Goedeschal’ı (Genç Goedeschal) yayımlandı. 1923 yılında Anton und Gerda (Anton ve Gerda) adlı ikinci romanını tamamladı. Bu sırada uyuşturucu sorunu yüzünden zimmetine para geçirdiği için üç ay hapis yattı. Daha sonra aynı sorunlar devam etti. 1929 yılı Fallada için büyük değişimlerin yaşandığı bir yıl oldu. O yıl Anna Margarete Issel’le evlendi ve bir yerel gazetede çalışmaya başladı. 1931 yılında Bauern, Bonzen und Bomben (Köylüler, Kodamanlar ve Bombalar) kitabı yayımlandı.
Daha sonra da 1932’de onun dünya çapında tanınmasını sağlayan romanı “Kleiner Mann, was nun?” (Küçük Adam Ne Oldu Sana?) yayımlandı. Roman ekonominin çöküşüyle Almanya’da yaşanan büyük enflasyon sonucu yoksulluğun, işsizliğin arttığı, sol düşüncenin yaygınlaştığı, Spartakist tepkilerin çatışmalara yol açtığı, buna karşın Nazi rejiminin güçlenmeye başladığı bir ortamda geçiyordu. Roman o kadar beğenildi ki 1934 yılında Frank Borzage yönetmenliğinde Universal Pictures tarafından sinemaya aktarıldı. Bunun sonucunda Nazi karşıtı faaliyetleri suçlamasıyla kısa bir süre hapsedildi, sorgulandı ama ardından serbest bırakıldı.
Nazilerle uyuşamadı
Naziler’in iktidarda olduğu bu yıllarda Fallada romanlarına devam etti. 1934’te “Wer einmal aus dem Blechnapf frißt” (Karavanasından Bir Kez Yiyen) ve “Wir hatten mal ein Kind” (Bir Zamanlar Çocuğumuz Vardı), 1935’te “Das Märchen vom Stadtschreiber, der aufs Land flog” (Yaşlı bir Yüreğin Yolcuğu), 1937’de “Wolf unter Wolfen” (Kurtlar Arasındaki Kurt), 1938’de “Der Eiserne Gustav” (Demir Gustav), 1940’ta “Der Mann ungeliebte” (Sevilmeyen Adam), 1943’te “Ein Mann will hinauf”ı (Bir Adam Yukarı Çıkacak) yazdı.
Hans Fallada bu dönemde Naziler’den baskı görmesine rağmen Almanya’yı terk etmeyecek kadar yurdunu seviyordu. Bir süredir alkol kullanmaya da başlamıştı. 1944 yılında üç çocuk sahibi olduğu eşi Anna Issel’in kafasına silahla vurduğu için 4 ay hapiste kaldı ve boşandı. Bu sıkıntılı günlerde Naziler’in Yahudi karşıtı roman siparişine karşılık yazdığı özyaşamından esinlenen romanı Der Trinker’i (Ayyaş) 1944 yılında bitirdiğinde savaşın sonu gelmişti ve Naziler yeniliyordu. Romandaki boşluklar ölümünden sonra dolduruldu ve kitap 1950 yılında yayımlandı.
Belediye başkanı oldu
Savaştan sonra 1 Şubat 1945’te 24 yaşındaki Ursula Losch ile evlendi ve Kızıl Ordu Feldberg kentine girince bir süreliğine belediye başkanlığı yaptı. Sonrasında istifa etti ve Berlin’e yerleşti. Alkol ve uyuşturucu sorunları onu gittikçe yıpratıyordu. 1946’da yazdığı son romanı “Jeder stirbt für sich allein” (Herkes Tek Başına Ölür) yayımlandığında kısa sürede tükendi fakat ikinci baskısını göremeden 5 Şubat 1947’de uyuşturucuya bağlı olarak kalp yetmezliğinden Berlin’de öldü.
Küçük insanların avukatı sayılan Hans Fallada romanlarına kahraman olarak, çeşitli işlerde çalıştığı sırada tanıdığı halktan gelme kişileri seçti, yapıtlarında insanların yaşamını kimi zaman gerçekçi kimi zaman da mizahî bir dille yansıttı. Hans Fallada’nın yapıtlarının bir kısmı ölümünden sonra yayımlanabildi. Bazıları da sinemaya uyarlandı. Son olarak “Herkes Tek Başına Ölür” adlı romanı, bazı elyazmalarının bulunmasıyla 2010’da yeni bir düzenlemeyle basıldı. (Everest Yayınları tarafından çıkarılan yeni baskı, eserin bu halidir) 1981 yılından beri yazarın anısını yaşatmak için Neumünster kentinde Hans Fallada Ödülü verilmekte.
Türkçe’deki eserleri
Hans Fallada’nın iki eseri Türkçe olarak uzun yıllar ülkemizde yayınlanmakta. Öncelikle okumanızı tavsiye edeceğimiz, “Küçük Adam Ne Oldu Sana?” ve “Herkes Tek Başına Ölür” isimli eserleri olsa da, yazarın “Yükselmek İsteyen Adam”, “Köylüler, Kodamanlar ve Bombalar”, “Kurtlar Sofrasında”, “Ayyaş”, “Neden Ucuz Saat Takıyorsun?” ve “Kambur” isimli kitaplarını da zevkle okuyacağınızdan eminiz.
Küçük Adam Ne Oldu Sana?
Hans Fallada’nın 1932 yılında yazdığı “Küçük Adam Ne Oldu Sana” (Kleiner Mann – was nun?) romanı İkinci Dünya Savaşı öncesinin Almanya’sında yaşanan büyük enflasyon sonucu yoksulluğun, işsizliğin arttığı, sol düşüncenin yaygınlaştığı, Spartakist tepkilerin çatışmalara yol açtığı, buna karşın Nazi rejiminin güçlenmeye başladığı bir ortamda geçiyor.
Romanda anlatılanlar, yoksul ve “küçük” insanların arasında, bir işçi kızıyla bir küçük burjuva gencinin aşkı, evliliği ve birbirine bağlılığı temelinde gelişen olaylar; adamın işini kaybetmesi, evini geçindirmek için çaldığı her kapının yüzüne kapanması, karısının çok güç koşullarda doğum yapması, daha sonra evini geçindirmek için temizliğe gitmek zorunda kalması gibi oluşan durumlar çerçevesinde sürüp gitmekte.
Türkçesi yayınlandığında ülkemizde çok sevilen bu romanı, Yılmaz Onay uyarlayarak sahneye koydu. İlk defa 1981 yılında Ankara Sanat Tiyatrosu – AST’da sahne revüsü olarak, daha sonra da İstanbul Devlet Tiyatrosu 2000-2001 sezonunda ve Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne Sanatları Bölümü Deneme Topluluğu Sadri Alışık Tiyatrosu tarafından sahnelendi.
Herkes Tek Başına Ölür
Hans Fallada, Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Fransa, Almanya ve İsrail’de yüzbinler satan, yirmiden fazla dile çevrilen ve çevrilmeye devam eden romanı “Herkes Tek Başına Ölür”de de ‘küçük’ insanların yaşamını anlatmakta: 1940’ların Berlin’inde, Quangel çifti sıradan sayılabilecek bir yaşam sürmektedir. Otto Quangel, fabrikadaki işine gidip gelmekte, Anna Quangel, Nazi Partisi’nin kadın kolundaki çalışmalarına devam etmektedir. Bir gün, cephedeki oğullarının ölüm haberini almalarıyla beyinlerinde bir kıvılcım çakar. Yalnızca iki kişi de olsalar, bu acımasız faşizme meydan okumaları gerektiğini fark ederler. Böylece Gestapo memurlarını, Hitler yanlısı komşularını, aile dostlarını ve daha nice Berlinliyi kapsayan bir kovalamacanın ortasında bulurlar kendilerini.
Fallada’nın gerçek bir hikâyeden esinlenerek yazdığı ve ölümünden kısa bir süre önce tamamladığı “Herkes Tek Başına Ölür”, sokaktaki insanı anlatıyor. Zorbalığa dayanan düzenler tarafından ezilen herkesin, ahlâki bir zorunluluk olarak, özgürlüğü ve insan haklarını korumak için elinden gelen her şeyi yapması gerektiğini savunuyor. Öte yandan, verilen ütopik mutlâkiyet sözleriyle büyülenen kitlelerin, terörün egemenliğini nasıl kabullenip desteklediklerini ve böylece insani duygularını nasıl kaybettiklerini gösteriyor. İşte bu eser de ülkemizde Tiyatro Pera Sahne tarafından sahneye aktarıldı. Eseri Türkçeye çeviren ve sahneye uyarlayan Nesrin Kazankaya, eserin başrollerinden biri olan Anna Quangel’i oynadı.