İÇERİDEN
Son yıllarda cezaevinden tahliye olan dostlarımıza şöyle diyoruz: “Küçük cezaevinden, daha büyük cezaevine hoş geldin!” Türkiye’nin, komşu ülkelerin ve hatta dünyanın haline baktığımızda çok haklı bir espri bu. Ancak dışarıdaki en berbat koşullara rağmen, dışarısı her halükârda içeriden-cezaevinden elbette çok daha iyidir. Hapsedilmek insanın doğasına aykırıdır çünkü.
Bu hafta köşemize niye böyle bir başlangıç yaptık derseniz: Bir okurumuz, yani Elazığ Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde bulunan Erdal Kotan, bu hafta tahliye oldu. Kendisinden iki hafta önce burada söz etmiştim. Beş yıldır cezaevindeydi. Dahası cezasının tamamen bitmesine iki yıl kalmıştı. Peki ama nasıl tahliye olabildi; kendisi anlatsın:
“Benim dosya, iki yıl İstinaf Mahkemesi’nde kaldı. Dosyayı incelemediği halde Yargıtay’a göndermiş. Orada bir yıl kadar bekleyen dosyayı, İstinaf geri istemiş. İstinaf Mahkemesi, ya katalog suçlarda daha somut delil aranmasını isteyen yeni yargı paketi düzenlemesine binaen ya da uzun tutukluluk halinden (5 yıldır içerideyim ve halen tutuklu durumdayım) beni tahliye etti. Elbette dosyanın incelenme durumunu bilemediğim için bana sürpriz oldu.”
Tahliye sevincini hazmetmeye çalışan Erdal Kotan’a hemen soruyorum: Gerçi önceki hafta içerideki koşullarınızı biraz yazmıştın. Ancak oto-sansür uyguladığın bu anlatımlarına dışarıdan neler eklemek istersin? İşte cevabı:
“Cezaevlerinde sistematik psikolojik işkence var, daha önce yazmıştım Tamamen tecrit altındaydık. Kitaplarımız verilmiyordu. Ayda sadece bir kitap alıp okumak hakkımız vardı. O da çoğu zaman yasak ya da sakıncalı diye bize verilmiyordu. Sıklıkla odalara baskın yapılıyordu ve personel maske falan takmıyordu. Aramalarda avuç içlerimize bile bakılıyordu. Gardiyanlar hep provokatif ve tahrik edici söz ve davranışlarda bulunuyorlardı. Hastaneye götürülürken tek kişilik kısımda kalıyorduk. Ring aracında hijyene dikkat edilmiyor; odaya hijyen malzemeleri verilmiyordu.
Odaların havalandırmaya açılan kapıları akşam 17:00’de kapatılıyor. Hastane dönüşü karantinaya alınan kişilerin yanına başka gün giden arkadaşlar da veriliyor. Yani karantina anlamsız hale geliyordu. Disiplin cezaları gerekçe gösterilerek infazlar yakılıyor. 26 yıldır içerde olan arkadaşlara dava açılıp örgüt üyeliğinden ceza veriliyor. Yemekler yenilemeyecek kadar kötü. Sosyal aktiviteler yok. Sadece ayda iki kez 45 dakika spor var. Ona da sadece kendi odamızda bulunan kişiler olarak çıkarılıyorduk. Kantinde istenilen malzemeler yok. Olanlar da çok ama çok pahalı. Kargoyla gelen giysiler ya renginden dolayı ya da üstünde yazı var diye içeriye alınmıyordu.”
Seydişehir T Tipi Cezaevi
Konya-Seydişehir T Tipi Cezaevi’nde bulunan Önder Korkmaz, 27 Ekim tarihli faks mesajında şöyle yazıyor: “Her yerde olduğu gibi bizim burada da 3 arkadaşın infazı yakıldı. Bir arkadaşın farklı bir dosyadan yanan infazı gerekçe gösterilerek, ikinci bir dosyasının daha infazını yaktılar. Yine bu son uygulamayla beraber bize ait kitaplarımızın değişimi tamamen durdurulmuştur. Pandemiden önceden başlayarak şu ana kadar herhangi bir hastane sevkimiz gerçekleştirilmiyor. Bu korona belası maalesef bizi de çok fazla etkilemiş bulunuyor.
Bundan iki hafta önce oda değişikliği adı altında bizleri daha önce karantina odası olarak kullanılan kirli bir odaya getirdiler. Daha önce girmiş olduğumuz açlık grevlerinden dolayı Cumhuriyet Başsavcılığı adına jandarma tarafından ifadelerimiz alındı. Bizlere herhangi bir tutanak veya bilgi verilmedi. Bu arada, meclis mesaisinin başlamasıyla beraber cezaevinde meclis genel kurullarını yayınlayan TRT-3 yayını kaldırılıp, yerine TRT-Türk kanalı verildi. Biz burada 6 arkadaşız: Mustafa Akan, Şükrü Gelir, Yılmaz Uçar, Murat Aşkan, Şiyar Fırat ve ben Önder Korkmaz…”
Antalya S Tipi Cezaevi
Tünel çalışmasının ortaya çıkarılmasının ardından Kırıkkale F Tipi Cezaevi’nden sürgün edilen 80 kişi arasında payına Antalya S Tipi Cezaevi çıkan mahpuslardan biri de M. Zeki Deniz oldu. 18 Ekim 2021 tarihli mektubunda şöyle diyor: “Bize ani bir şekilde hazırlanın sevkiniz var denildi ve yarım saat sonra arabaya bindirilip Antalya S Tipi Cezaevi’ne getirildik. Şu anda bu satırları Antalya S Tipi Cezaevi’nden yazıyorum. Sana yazdığım kartta belirtmiştim. 10 Ağustos’ta hiç beklenmedik bir anda, beni Bolu F Tipi Cezaevi’nden Kırıkkale F Tipi Cezaevi’ne götürmüşlerdi. Orada da, 4 Ekim 2021 günü 8 kişilik bir grupla bizi Antalya S Tipi Cezaevi’ne getirdiler. Böylece iki ay dolmadan iki sürgün yaşamış oldum. Önümüzdeki 10 Şubat’ta cezaevlerindeki 29. yılıma gireceğim. Bakalım artık daha neler yaşayacağız!”
Bayburt M Tipi Cezaevi
Bayburt M Tipi Cezaevi’nde bulunan kadim mahpuslardan Fecriye Benek, geçenlerde platinli kolunu kapıya çarpmış ve bu yüzden sadece sağ koluyla günlük yaşamını sürdürmek zorunda kalmış. Sol kolunda platin olduğu için üçüncü aşısını da sağ koluna yaptıran ve günlük yaşamda epeyce sıkıntılı günler geçiren Fecriye Benek’in, bugünlerde sağlığa tamamen kavuştuğunu arkadaşlarına buradan iletelim.
MEKTUBU GELENLER:
——————————–
Fecriye Benek – Bayburt M Tipi Cezaevi
M. Zeki Deniz – Antalya S Tipi Cezaevi
Talip Yakışır – Menemen T Tipi Cezaevi
Önder Korkmaz – Seydişehir T Tipi Cezaevi
Murat Aşkan – Seydişehir T Tipi Cezaevi
Şiyar Fırat – Seydişehir T Tipi Cezaevi