Kenan Kırkaya
ÖSYM’de yaşanan KPSS skandalını duymayan kalmadı. Elbette detaylarına girmeyi düşünmüyorum, zaten yeterince konuşulan bir konu. Bir özel dershanenin sınav öncesi hazırladığı, internet ortamında dolaştırdığı hatta parayla sattığı sorular ve cevap anahtarları ÖSYM tarafından sınava giren yaklaşık 1,5 milyon öğrencinin önüne konuldu. Bu dershanenin iktidarla ilişkileri de tartışılıyor ve İçişleri Bakanı Soylu’nun ilgili dershanede verdiği pozlar da özel anlam içeriyor.
Skandal patlak verince ÖSYM yetkilileri, gayet pişkince ve son derece lakayıt bir tavırla toplumun canını yakan bütün meselelerde iktidarın yaptığı gibi inkar yolunu seçti. ÖSYM Başkanı’nın görevden alınması, Devlet Denetle Kurulu’nun (DDK) devreye girmesi, ortaya çıkan yeni bilgiler sadece skandalın boyutunu gözler önüne sermiyor, iktidar aynı zamanda kendi yaratımı olan bu skandalı, güven kazanmak için fırsata dönüştürmek istiyor. Ama ortada bir kereye mahsus, tekil bir skandal yok. Özellikle eğitim alanında benzer skandalların ardı arkası kesilmiyor. Bu kaçıncı skandal, kaçıncı rezalet? Peki bütün bunlar iktidarın umurunda mı, gençlerin geleceğini mi düşünüyorlar, ülke diye bir dertleri mi var, liyakata önem verip gerçekten insanların kendi emekleriyle bir yerlere gelmesi için imkan mı yaratıyorlar? Elbette hayır. Ortada sadece bir sınav skandalı yok, tek başına ÖSYM’nin sorumlu olduğu bir durum yok. Ortada skandallar üreten, skandallarla ömrünü uzatan bir siyasi sistem var. Görevden alınan ÖSYM Başkanı belki de bu skandalda en az sorumluluk sahibi olan kişi. Sistemin kendisi skandallar üzerine kuruldu, haksızlık üzerine bina edildi. Öyle olmasaydı “Ne istediniz de vermedik” dedikleri Cemaat’in benzer skandallarına cemaatle işleri bitene kadar izin vermezlerdi, eğer öyle olmasaydı dişiyle tırnağıyla bir yerlere gelmiş insanlar KHK ile işlerinden edilip yerlerine yandaşlar yerleştirilmezdi.
Bu meseleyi küçümsediğim düşünülmesin ama sistemin yarattığı daha büyük ve esasen bugün konuştuğumuz sınav skandalına zemin hazırlayan başka skandallar var. “Sandık, milli irade, halkın tercihi” diye diye milyonlarca insanın iradesini gasp ederek belediyelere el konulması, kayyım atanması başlı başına skandal değil mi? Ortaya çıkan yüzlerce, binlerce örnekte görüldüğü gibi çöktüklerin belediyelerin varlıklarının talan edilmesi, çarçur edilmesi skandal değil mi? Anayasa’yı uygulamakla yükümlü kurumların bizzat Anayasa’yı çiğnemeleri iktidarın talep ve istekleri doğrultusunda yasaları yok saymaları daha büyük ve kabul edilemez skandal değil mi? İnsanların adalet aradığı sarayların bizzat adaletsizliğin üretildiği merkezlere dönüşmesi, yargının emir talimatla işlemesi, siyasi rakiplere yönelik açık, aleni kumpas davalarının açılması daha fazla dert edinmesi gereken skandallar değil mi? Hani tankları yürütmekle suçladıkları Çevik Bir’i “demans” gerekçesiyle ilk başvuruda tahliye edip aynı hastalıktan dolayı avukatını bile tanıyamaz hale gelen ve bu konuda onlarca raporu olmasına rağmen serbest bırakılması bir yana kadın siyasetçi olan Aysel Tuğluk’a geçen hafta mahkemede yasak sorgu yöntemi ile işkence edilmesine ne demeli?
Peki ya Türkiye’yi şampiyonlar ligine çıkaracağız, uçuracağız, milli geliri şu kadar artıracağız, dünya lideri olacağız, bizi kıskanacaklar diye çıktıkları yolda ülkeyi sürükledikleri ekonomik kriz, toplumsal ve siyasal krizler? TÜİK’in skandal verilerini, diğer kurumların yarattığı çöküşü ve çürümeyi nereye koyacağız? İnsanların ekmek alamaz hale getirilmesi, işsizler ordusunun her gün büyümesi, ülkenin adım adım batırılması… Bütün bunlara rağmen yandaşların ve rantiyeci kesimlerin her gün daha fazla palazlandırılması, zenginleştirilmesi, kaynakların peşkeş çekilmesi? Hiç yetkisi olmamasına rağmen Cumhurbaşkanı’nın bir gece yarısı kararname ile İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesi ve yargının da “Anayasa’yı çiğneyebilirsin” şeklinde karar vermesi skandal değil mi?
Hadi bütün bunları unutalım, normalleştirelim, skandal olarak görmeyelim! Peki ya dini referans alan bir siyasi geleneğin bir halkın dilini, varlığını inkar etmesi daha büyük bir skandal değil mi? Newroz’da bebek yaşta çocukların gözaltına alınması daha büyük bir skandal değil mi? Sivil ve savunmasız Kemal Kurkut’u kameralar önünde sırtından vuranların; Ali İsmail’i, Uğur Kaymaz’ı, Berkin Elvan’ı, Ceylan’ı yani çocukları katledenlerin ödüllendirilir gibi cezasızlıkla korunması ya da 34 Kürdün katledildiği Roboski’nin sorumlularının hâlâ görevlerinde olması skandal değil mi?
Neymiş efendim Türkiye’de ilk kez bir sınav skandalı yaşanmış da Cumhurbaşkanı hemen harekete geçmiş de DDK görevinin başındaymış da öğrencilerin mağduriyetlerine izin verilmeyecekmiş de… Geçiniz efendim, skandal derken, skandallardan bahsederken toplumun meseleye tekil bakmadığını, bu sistemin skandallar ürettiğinin farkında olduğunu unutmayın. Ve elbette Türkiye’de herhangi bir skandalın önüne geçmenin yolu ona neden olan diğer skandallarla yüzleşmekten geçiyor.