BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin verilerine göre tüm dünyada mülteci sayısı 50 milyonu aşmış durumda. Bu mültecilerin 3 milyonu Türkiye’de. Afganistan, İran, Somali ve 7 yıldır Suriye’den göç etmek zorunda kalan insanlar yeni bir yaşamın umudunu Türkiye’de taşıyor. UNİCEF’e göre Türkiye’ye Suriye’den göç etmek zorunda kalan kayıtlı 2,8 milyon mültecinin yarısı çocuk.
Mülteci çocukların durumu bulundukları ülkeye göre değişir. Eğer o ülkede etkili bir çocuk koruma mekanizması varsa mülteci çocuklar da korunur. Ülkedeki her çocuk için eğitim ve sağlık zaten nitelikli ve erişilebilir ise mülteci çocuklar da okula gider, tedaviye ve ilaca erişir. Çocuk işçiliği yasaksa o ülkede ve çocuklar çalışmak zorunda değilse, mülteci çocuklar da ne çalışır ne de iş cinayetlerinde yaşamını kaybeder. Şiddet yasaksa, failler cezasız kalmıyorsa mülteci çocukların şiddete maruz kalma oranları düşer.
2011 yılında insan hakları yükümlülüğünü yerine getirerek, Suriye’deki savaştan kaçmak zorunda kalanlara kapılarını açan Türkiye’ye, o tarihten beri en az 2 milyon mülteci çocuk girdi. Uzun ve zorlu bir yoldan gelen bu çocukların karşılaştıkları muamele buradaki çocukların yaşadıklarından daha iyi olamadı.
Etkili bir çocuk koruma mekanizması olmayan, en az 1 milyon çocuğun çalışmak zorunda bırakıldığı, açlıktan bebeklerin, iş cinayetlerinde anaokulunda olması gereken çocukların yaşamını kaybettiği, ayrımcılığın, yoksulluğun, şiddetin kol gezdiği Türkiye’de mülteci çocuklar bu sorunların daha da derinleşmiş boyutlarına maruz kalıyor. Çünkü her zaman kapıyı açmak yeterli olmuyor. Popüler söylemlerle yürütülen yüzeysel ve siyasi çıkarlara alet edilen politikalar çocukların yaşamında gittikçe derinleşen, onarılması güç izler bırakıyor.
Geçtiğimiz günlerde, İstanbul’da Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde çoğu Suriye’li olan 392 çocuğun hamile bırakılarak hastaneye getirildiği, ancak bu çocuklara ilişkin herhangi bir bildirimde (çocuklar için koruma tedbiri, fail için suç duyurusu) bulunulmadığı haberi yayımlandı. Haberin ardından 59 sağlık görevlisi hakkında soruşturma başlatıldı. Soruşturmanın sonucunda ne olur bilmiyoruz. Ama takip etmek önemli. Çünkü çocukların hamile kalması bir hak ihlali. Bu ihlali bildirmemek üstünü örtmek ise TCK’ya göre suç. İşte bu hastanede, en az bir yıldır bu suçun işlendiği aşikar. Tıpkı Ocak 2018’de İstanbul’da olduğu gibi.
Hatırlayalım! Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde son 5 ay içinde, hamile bırakılmış yine çoğunluğu Suriyeli 115 çocuğun hastaneye geldiği ve hiçbir bildirim yapılmadığı açığa çıkmıştı. Olay basına yansıyınca bildirim yapmakla sorumlu olanlar hakkında dava açıldı. Haziran ve Temmuz ayında görülen ilk duruşmalarda yargılananlar suçlamaları kabul etmiyor. Yargılanan Başhekim Yardımcısı “Hakkımda açılan bu davanın FETÖ terör örgütünün şahsıma düzenlediği bir kumpas olduğunu düşünüyorum. Ben suçsuzum” dedi.
Dava sürüyor. Hakim bu savunmaya ne kadar inanır mı inanmaz mı bilmiyoruz. Bildiğimiz kamu görevlilerinin ihmaline ilişkin bu tür davalarda cezasızlığın sık görüldüğü.
Dedik ya, mülteci çocukların yaşadıkları hangi ülkede olduklarıyla çok ilgili. Türkiye’de çocuk evlilikleri kanunlarda tamamen yasak değilken, hatta toplumda meşru görülürken, çocukların evliliğini önlemek için herhangi bir önlem alınmıyor ve failler cezasız bırakılıyorken, Suriyeli çocuklar tüm bunlardan muaf olamıyor. Yasa dışı da olsa evlendiriliyor ve hamile bırakılıyor.
İşte bu yüzden Türkiye’nin acil bir “mülteci çocuk politikasına” ihtiyacı var. Bunun yolu da “hak temelli bir ülke çocuk politikası”ndan, bu politikayı talep etmekten ve bu talebi örgütleyecek ittifaklar kurmaktan geçiyor.