Hamas’ın İran temsilcisi Halit Kadumi, ‘7 Ekim’den önceki koşullara geri dönmeye müsaade edemeyiz’ derken, Hamas Uluslararası İlişkiler Ofisi Başkanı olan Ebu Merzuk, ‘Rehineleri serbest bırakacağız ama önce çatışmaların durması gerek’ dedi
7 Ekim’de Hamas’ın gerçekleştirdiği ‘Aksa Tufanı’ operasyonun ardından başlayan İsrail-Filistin çatışmalarında birinci ay geride kaldı. Sürece dair değerlendirme yapan Hamas temsilcileri 7 Ekim’den önceki sürece dönmeyecekleri mesajını verirken, sivilleri öldürmediklerini söyleyerek, rehineleri serbest bırakma şartlarına dair de konuşmaya devam ediyor.
BBC’ye konuşan Hamas liderlerinden Musa Ebu Merzuk, Hamas’ın sivillere yönelik saldırılar düzenlediği yorumlarına cevap vererek; örgütün kadınlara, çocuklara ve sivillere saldırı düzenlemediği bilgisini verdi.
Hamas Uluslararası İlişkiler Ofisi Başkanı olan Ebu Merzuk, örgütün sadece zorunlu askerlik yapanların hedef alındığını belirtti. İsrail Gazze’yi bombalarken rehineleri serbest bırakamayacaklarını da söyleyen Merzuk, “Rehineleri serbest bırakacağız ama önce çatışmaların durması gerek” dedi.
Öte yandan, Gazete Duvar’dan Kavel Alpaslan’ın Hamas’ın İran temsilcisi Halit Kadumi ile ‘Aksa Tufanı’ operasyonunu, Hamas’ın mevcut koşullarda iyimser ve kötümser senaryolarını, esir değişimi ve kuşatmanın kalkmasını konuştuğu söyleşinin öne çıkanları ise şunlar oldu:
- Aksa Tufanı operasyonunun başladığı tarihin üzerinden neredeyse bir ay geçti. Bugünden baktığımız zaman bu operasyonun neden başladığını söyleyebiliyoruz. Neden 7 Ekim tercih edildi? Gazze’de abluka altında sıkışmışlığın bir tezahürü olarak yorumlayabilir miyiz?
7 Ekim, Filistin halkına dayatılan bir şeydi. Bunun nedeni 75 yılı aşkın bir süredir uluslararası kamuoyundan adalet eli uzatılmasını bekliyor oluşumuz. İsrail’in aralıksız devam eden vahşetinin, savaş suçlarını durdurmasını bekliyoruz. Uluslararası hukuka ya da Birleşmiş Milletler’e göre bile işgalci bir güç. İsrail’in işgalci olduğunu ben değil onlar söylüyor…
Bir de Gazze’deki devamlı kuşatmadan bahsetmek gerekiyor. Bizim halkımız, bizim çocuklarımız kuşatma yüzünden 7 Ekim’den önce de orada, evlerinde ölüyordu. İlaç yokluğu yüzünden, içilebilir suyun, elektriğin olmayışı yüzünden, uluslararası kamuoyuna ulaşmanın imkansızlığı yüzünden. Ayrıca tutsaklar konusu çok önemli. 7 bini aşkın tutsağımız var. Aralarında 12 yaşından küçük çocuklar var.
- Tam da bu konuya dair ben de bir şey sormak istiyordum. Geçmişte Filistinli direnişçiler, insan kaçırma eylemlerinin ardından pek çok tutsağın serbest bırakılmasını sağlamıştı. Sizce İsrail, tutsak politikasını şekillendirirken adımlarını ‘günü gelince esir takasında kullanılma’ opsiyonunu hesaba katarak mı atıyor?
Daha öncesinde biz İsrailli esir almıyorduk. Aslında mesele tam tersine, neden biz İsrailli esirleri tutukladık? Kendi tutsaklarımızı çıkartabilmek üzere İsrail hükümetiyle esir takası yapabilmek için. Onlarca yıldır tutsak olup yüzlerce yıl cezalara çarptırılanları çıkartmamız gerekiyor.
Tüm bu çekilen acılar, yapılan zulümler bir araya geldi ve siyasi senaryoya eklendi. Netanyahu’nun aşırılıkçı hükümeti, ABD idaresi tarafından bile tolere edilmiyordu. Biden’ın kendisi bile Netanyahu’yu Beyaz Saray’da ağırlamaya hazır değildi. Çünkü halihazırdaki aşırılıkçı hükümet çok ürkütücü. İsrail mahkemelerinde Gvir hakkında İsrail hükümeti tarafından ileri sürülen yüzlerce iddia var. Nedeni ise Filistinlilere karşı şiddet içeren tavrı. Sadece düşünün: Partisi, İsrail hukukunca bir ‘terörist parti’ olmakla suçlandı. Çünkü İsrail Başbakanına suikast düzenlemekle suçlandı. Şimdi ise böylesi bir hükümetle yüzleşmek zorundayız. Oysa bir anda Netanyahu’nun Washington’da VIP konuk olduğunu gördük. Filistin meselesini tasfiye etmek istediğini, Filistin halkının meşru her hakkının unutulması gerektiğini söylediğini işittik. Hal böyle olunca biz de ‘canımıza yetti’ mesajımızı uluslararası kamuoyuna iletebilmek adına, Aksa Tufanı’nı başlattık. Bizim meşru haklarımıza kavuşmak adına belirlediğimiz iki yol var. Birincisi uluslararası kamuoyu gelir ve bu işgali bitirmesi için İsrail’e yeterli diplomatik-siyasi baskı uygular -ki bu iyi ihtimal, kan dökmeye gerek yok. Biz de çocuklarımızı seviyoruz ve İsrail bombardımanı altında, İsrail ordusunca kıyılmalarını istemiyoruz.
Ama görünüşe göre bu ihtimal bizim halkımıza adalet getirmede başarısız olup zayıf düşmüş durumda. Haliyle önümüzde zorunlu rota olarak diğer ihtimal beliriyor: Uluslararası hukukun vazgeçilmez bir şekilde güvence altına aldığı, ‘İşgal altında yaşayan insanların askeri de dahil olmak üzere tüm araçlarla kendilerini savunma hakkı’. Bunu ben söylemiyorum, uluslararası hukuk söylüyor.
- Bundan sonrasına dair neler söyleyebilirsiniz? Sizin açınızdan mevcut durumun ilerleyebileceği en iyimser senaryo nedir? Ve tabii bu senaryonun gerçekleşmemesi durumunda en karamsar senaryo nasıl öngörülebilir?
Bir şeye ulaşabilmek için silahı uzak bir yerde düşünüyoruz. Siz de bana hak vereceksinizdir diye düşünüyorum ki halkımızın acı çektiği 7 Ekim’den önceki koşullara geri dönmeye müsaade edemeyiz. Aksi takdirde böylesi bir mücadelenin, böylesi bir fedakarlığın bir anlamı olmaz.
Bu yüzden tekrar belirtmekte fayda var: Eğer uluslararası kamuoyu tüm bunları bitirmek istiyorsa, buraya gelip işgale çözüm bulması gerekiyor. Biz de dünyadaki tüm diğer özgür halklar kadar özgürlük istiyoruz.
HABER MERKEZİ