Tecrit derinleştikçe Türkiye’nin krize sürüklendiğini kaydeden Öcalan’ın avukatlarından Şakar, halkların mücadelesiyle Öcalan’ın özgürleşebileceğini vurguladı
İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde 23 yıldır ağır tecrit koşulları altında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan’dan, 25 Mart 2021’den bu yana haber alınamıyor. Aile ve avukatların görüşme talebiyle Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı’na yaptığı başvuruların yanıtsız bırakılması nedeniyle 22 Kasım’da Bursa Ceza İnfaz Hakimliği’ne “derhal görüşme” talepli başvuru yapıldı. Hakimlik, Öcalan hakkında iki yeni görüş yasağının olduğunu belirterek, başvuruyu reddetti. Hakimlik, görüşmeye engel olarak Öcalan hakkında 12 Ekim’de 6 aylık görüş yasağının, 18 Ağustos’ta da 3 aylık ailece görüş yasağının verildiği kararını gerekçe gösterdi. Ancak yasağa gerekçe gösterilen kararlara dair avukatlara bilgi verilmedi. Aile görüş yasağı sona ermesine rağmen yapılan başvurulara yanıt verilmiyor.
Öcalan’ın müvekkilliğini yapan Asrın Hukuk Bürosu, 24 Aralık’ta “görevi kötüye kullanmak suretiyle yasaya aykırı olarak hak kullanımını engellediği” nedeniyle sorumlu savcı ve hakimler hakkında Hâkimler ve Savcılar Kurulu’na (HSK) şikayette bulundu.
İmralı sistemini ve tecridi Mezopotamya Ajansı’ndan Ferhat Çelik’e değerlendiren Öcalan’ın avukatlarından Mahmut Şakar, Türkiye’ye getirildiği tarihten bugüne kadar Öcalan’a hiçbir hukuksal ilkenin uygulanmadığını kaydetti. Şakar, “İmralı’da her şey siyasal bir kurguyla yürütülerek, adım adım bugüne kadar gelen bir sistem söz konusudur” dedi. İmralı sisteminin Olağanüstü Hal (OHAL) rejimi içerisinde inşa edildiğini hatırlatan Şakar, OHAL’in artık İmralı sisteminin temel bir özelliği haline geldiğini söyledi. Tüm Türkiye’de OHAL zihniyetinin hakim olduğunu dile getiren Şakar, “1999’dan bugüne kadar İmralı’da keyfi olarak işleyen bir mekanizma var” diye belirtti. Şakar, “İmralı’daki tecrit derinleştikçe, Türkiye’de bir şiddet rejimi kendisini inşa etti. Bu tek adam rejimi olarak daha sonra reforme edildi. Bu rejim, şiddeti ve savaşı sürekli üretmeye yönelik bir rejimdir. Aynı zamanda tecridi de derinleştirmeyi esas alıyor. Bu tecrit siyaseti de bugün çok daha derinleşmiş durumdadır” yorumunda bulundu.
Erdoğan’ın tercihi
AKP-MHP ittifakının 2014-15’ten bu yana “Çöktürme Planı” olarak bilinen plan çerçevesinde son derece stratejik bir siyaset devreye koyduğunu ifade eden Şakar, bu siyasetin 1925’te uygulanan Şark Islahat Planı’nın bir güncelleştirilmesi olduğunu söyledi. Öcalan’ın, “Erdoğan, Kürtlere vurarak devlet içerisinde yükselmeyi öğrendi” değerlendirmesini hatırlatan Şakar, buna karşı Kürt halkının direniş gerçekliğinin olduğunu vurguladı. Devleti oluşturan kliklerin Kürt meselesinin şiddetle çözülebileceği konusunda halen hemfikir olduklarını belirten Şakar, “Tek bir şey karşılığında bu imkanı sundular. O da sürekli ‘Kürtlerle savaştır.’ Bunun üzerinden AKP-MHP ve onlarla birlikte hareket eden bu karanlık güçler Kürtlerin direnişini kırarak, Kürtleri temel hak taleplerinden vazgeçirerek, coğrafyayı da Kürtsüzleştirecek bir siyaset izliyor. Erdoğan, şiddetle Kürt sorununu çözdükten sonra Türkiye’nin ikinci korucu lideri olacağına inanıyor” dedi.
Avrupa’nın onayı
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin son toplantısının sonuçlarına dair 3 Aralık’ta açıkladığı kararı da değerlendiren Şakar, İmralı sisteminin yaratılmasında Avrupa Konseyi’nin etkisine değindi. Şakar, “Sayın Öcalan’da bunu söylemişti. Aslında Sayın Öcalan konusunda, onun üzerindeki politikalar ve uygulamaların pek çoğunda Avrupa’nın belli bir şekilde onayı ve tutumu var” dedi. Komite kararında iki konuda Türkiye’den bilgi istediğinin altını çizen Şakar, birincisinin Öcalan ve diğer başvurular için yol haritası, ikincisinin ise ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasından etkilenen kişilerin sayısını öğrenmek istedikleri olduğunu söyledi.
Demokratik mücadele
Tecrit derinleştikçe Türkiye’nin krize sürüklendiğinin altını çizen Şakar, “Savaş ve şiddet ortamıyla tecrit kalıcılaştırılmaya çalışılıyor. Bu bağlantıyı görmek gerekir. Bunun için de Kürt meselesiyle ilgili söz söylemek isteyen herkesin tecride karşı çıkması lazım. Karşımızdaki güç gerek Türkiye içerisinde gerek dışında şiddeti adeta zirvede uyguluyor olabilir, diktatöryal bir rejimi inşa etmek istiyor olabilir. Ama bugüne kadar tüm bu dünya pratiğine baktığımızda halkların direnişi ve mücadelesi tüm diktatörlerin ortadan kaldırılmasına bir rol oynadı. AKP-MHP hükümetinin temsil ettiği bu şiddet rejimi halklar tarafından bozulabilir. Bu oyunu bozma gücü Kürt halkı ve dostlarının yöneteceği bir demokratik mücadeleyle olabilir. Bu mücadelenin en önemli parçası da tecridin aşılması ve Sayın Öcalan’ın özgürlüğün oluşturulmasından geçiyor.”
İSTANBUL