Kürt müziğinin önemli seslerinden Ayşe Şan’ın aramızdan ayrılışının üzerinden 22 yıl geçti. İzmir’de, sürgünde 6 yıl boyunca savaştığı kansere yenik düşen Şan, halk arasında ‘Taçsız-Tahtsız Kraliçe’ olarak da anılır.
Sibel Özalp/İstanbul-JINNEWS
Ayşe Şan, ömrü boyunca direnmekten vazgeçmedi. Bir yandan erkek egemen dünyada karşılaştığı baskılarla baş eden Şan, diğer yandan yasaklanan dilini ve kültürünü yaşatmak için mücadele verdi. Tüm Kürtler tarafından tanınan ender Kürt sanatçılardan olan Şan, geride kendisinin de ürettiği çok sayıda eser bıraktı. Eyşana Kurd, Eyşe Xan ve Eyşana Eli isimleriyle de bilinen Ayşe Şan, 1938 yılında Diyarbakır’da dünyaya gelir. Halk arasında “Taçsız-Tahtsız Kraliçe” olarak da anılır.
Dengbej, Kürt sözlü edebiyatında kilam ve stran söyleyen sanatçıların adıdır. Diyarbakır’da doğan Ayşe Şan, daha sonra sırayla Antep, İstanbul, Almanya, Bağdat ve İzmir’de yaşar. Erkek egemen bir dünyada hayata tutunmaya çalışan Şan, yaşadığı baskılara, bir Kürt kadını olarak dilinin ve kültürünün yasaklanmasına direnmekten hiç vazgeçmez. Erken yaşta evlendirilen ve dengbêj divanlarında büyüyen Şan, feodal baskı ve devletin Kürtçe yasağı nedeniyle sürgün hayatı yaşar.
İlk müzikal eğitim
Kürt müziği tarihinde efsane kadın sanatçılardan biri olan Şan, tanınmış ve varlıklı bir aile olan Cibran Aşireti’nden Haciye Xanım ve Osman’ın kızı olarak dünyaya gelir. Babasının aynı zamanda kendi döneminin tanınmış dengbêjlerinden olması nedeniyle küçük yaşta müzikle tanışan Şan, evlerinde kurulan dengbêj divanlarıyla Kürt müziğini, kültürünü, tarihini ve klamlarını öğrenerek ilk müzikal eğitimini alır. Bu sürecin kendi üzerindeki etkisini “Keşke Diyarbakır’daki evimizin duvarlarının dili olsaydı da o dengbêj gecelerini anlatsaydı. Evin dip köşesinde dengbêjleri dinlerdim. O kadar dinlerdim ki, biri beni çağırsaydı aniden irkilirdim” sözleriyle anlatır. Şan, aynı zamanda Kürt müziğinin dengbêjlik ile halk müziği arasında çalışmaları olan ve 1960’lar döneminde Kürt kadın sanatçıları içerisinde ilk profesyonel anlamda müzik yapan sanatçıdır. Şan, babasının söylediği ezgi ve kilamların kaybolmaması için sanatçı olmak ister. Sanatçı olmaya karar verdiği andan itibaren ise Diyarbakırlı sanatçılarla iyi ilişkiler içindedir. Örneğin o dönem Hüsnü İpekçi’den müzik dersleri alır, melodi, notayı öğrenmeye çalışır. Bir kadın olarak tabi ki bunları o günün koşullarında Diyarbakır’da yapmanın ne kadar zor olduğunu ve bu uğurda verdiği çaba ve emek herkesçe bilinir. Diyarbakır’da 20’li yaşlara geldiğinde kadınların bulunduğu ortamlarda Kürt klasik kilamları (şarkı-türkü), ilahi ve medihaları (divan ortamında söylenen ve genellikle Hz. Muhammed’e, sahabesine, Hz. Ali’ye ve tarikat şeyhlerine övgülerden oluşan dini şarkılar) seslendirir ve dinleyicilerin beğenisini kazanır. 1958 yılında babasının isteği üzerine evlendirilir ve bu evlilikten bir kızı olur. Kendi rızasıyla yapmadığı evliliği kısa süren ve eşinden ayrılan Şan, o günleri şöyle anlatır: “Çok gençken evlendim. Mutlu olamadım, boşandım. Boşandıktan sonra Antep Radyosu’na geldim. Kürtçe ve Türkçe parçalardan oluşan bir plak yaptım.”
Ez Xezalim şarkısıyla tanınır
Diyarbakır’dan Antep’e giden Şan, Kürtçenin yasak olması nedeniyle radyoda Türkçe şarkılar söyler. 1963 yılına gelindiğinde İstanbul’a gider Kürtçe ve Türkçe şarkılar seslendirdiği konserler verir. Kürtçenin yasak olması nedeniyle Türkçe ağırlıklı 2 kaset sonrasında Kürtçe kasetleri çıkar. “Êz Xezalîm” şarkısıyla tanınır. Kürtçe okuduğu şarkılardan dolayı ciddi baskılarla karşılaşır ve 1972 yılında Almanya’ya giderek sürgün hayatı yaşamaya başlar. Kürt dilinin ve Kürtçe şarkı söylemenin yasak olduğu o dönemde birçok Kürt müzisyen gibi o da el altından yapılan kasetler sayesinde sesini duyurma olanağı bulur. Türkiye’ye yeni gelen kasetçalarlar sayesinde de evlerde dinlenmeye başlanır. İlk kasetinde söylediği “Lê Lê Ximşê”, “Lorke”, “Siverek Yollarında” ve “Gurbette” şarkılarıyla ünlenir. Şan, gittiği sürgünde Almanya’da 18 aylık kızını kaybeder. Kızını kaybetmesinin ardından birkaç yıl sanatına ara veren Şan, bir süre sonra 3 çocuklu bir anne olarak İstanbul’a geri döner. Bu kez, ailesinin baskılarının yanı sıra söylediği şarkılar nedeniyle de tehditlerle karşılaşır.
Sesi Bağdat Radyosu’nda
Tekrar Türkiye’ye dönen fakat yaşamı umduğu gibi gitmeyen Şan, 1979 yılında Irak’a gider. Bağdat Radyosu’nda çalışmaya başlayan Şan’ın sesi artık Bağdat Radyosu’ndan dinlenir. O dönem Bağdat Radyosu’nda Kürtçe kültür-sanat ağırlıklı programlar yapılmasına izin verilir. Tıpkı Erivan Radyosu gibi Kürt müziği ve kültürünün yaşatılmasında önemli katkılara sahip Bağdat Radyosu, birçok Kürt müzisyenin yetişmesine ev sahipliği yapar. Bağdat Radyosu’nda o dönem, Mihemed Arif ve Hesen Cizrawî, Mihemed Şêxo, Tehsîn Taha, Meryem Xan, Ayşe Şan, Îsa Bervarî, Kawîs Axa, Gûlbahar, Nesrîn Sêrwan, Cemîlê Horo en çok ilgi gören ve dinlenen müzisyenlerdendir. Şan, burada Kürt müziğinin birçok önemli ismiyle tanışma, birlikte çalışma ve konser verme imkânı yakalar ve Eyşana Elî adıyla sesini duyurmaya başlar. 1990’lı yıllara gelindiğinde Kürt hareketinin yükselen özgürlük ve demokrasi mücadelesine Şan da, “Werin Pêşmerge”, “Newroz û Dîyarbêkîr” şarkılarıyla ses verir. Yaşadığı zorlu hayatı “Ezilmişlik, kendisiyle beraber büyük acı ve keder yaratır. Eğer bizim de özgür bir ülkemiz olsaydı, halkımız da kendi değerlerinin kıymetini bilirdi. Biz halkımızın ve ülkemizin ezilmişliğine feda olacağız” diyerek anlatır. Daha sonra Bağdat, Musul, Hewler ve Duhok’ta konserler verir.
Heywax Dayê
Tekrar Türkiye’ye dönen ve İzmir’de çocuklarıyla birlikte yaşamaya başlayan Şan, kardeşleri ve yakınlarının ölüm tehditleri nedeniyle doğduğu ve çok sevdiği Diyarbakır’ı bir daha göremez. Bir tek annesi onu sahiplense de yakınları izin vermediğinden, ölümünden önce son kez onu görmek isteyen annesinin isteğini yerine getiremez ve annesinin mezarını da bir kez olsun ziyaret etmesine izin verilmez. Annesinin hastalığı ve ölümü üzerine Şan, yaşadıklarını “Heywax Dayê” adlı bestesinde dile getirir ve annesine “Bu dünyada kimsem kalmadı, kimsesizim” diyerek yakarır.
Memleket hasreti
18 Aralık 1996 tarihinde İzmir’de kanser hastalığına yenik düşerek aramızdan ayrılan Ayşe Şan, cenazesinin Diyarbakır’a defnedilmesini vasiyet etmesine rağmen bu isteği gerçekleşmez ve cenazesi İzmir’de çok az kişi tarafından defnedilir. Şan, 2000’li yılların başından beri hayatını kaybettiği 18 Aralık gününün yıldönümünde Kürt kadın dengbêjler, Kürt kadın örgütleri, bölge belediyeleri tarafından düzenlenen etkinliklerle anılıyor
‘Ben halkımın sanatçısıyım’
Şan, Bağdat’ta iken dönemin Mehmet Arif Ciziri, İsa Berwari ve Tahsin Taha gibi sanatçılarıyla birçok geceye katılır. Dönemin zengin Kürt iş insanlarından biri Şan’ın geldiğini duyar ve onunla görüşüp çok yüksek bir para teklif ederek bir akşam sadece kendisi için söylemesini ister. Ancak Şan “Asla” diyerek, “Özel davetlere konser vermem çünkü ben halkımın sanatçısıyım” der. Şan’ı dinlerken sürgüne isyanın, halkının acılarının ve sevinçlerinin dile getirilmeye çalıştığını görebiliyoruz. Kürt müziği içinde bir kadın sanatçı olarak kendini kabul ettiren önemli bir model olan Şan’ın, Kürtçe’yi yalın bir şekilde okuması, duyguları yoğun bir şekilde eserlerine aktarması ve kendine has okuma tarzı onu kitlelere sevdiren en önemli özelliklerinden olur.