Nedim Türfent-Ziya Ataman
Neredeyse yemeden içmeden sürekli ‘Millet İradesi’nden atıfta bulunan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve hükümet yetkilileri konu Kürt halkının iradesi olunca bu iradeyi yok saymaya, inkar etmeye devam ediyor. Daha önce 94 belediyesine hukuki bir dayanak ve somut bir veriye dahi gerek görmeden kayyum atayan hükümet en son Adıyaman Kömür ilçesindeki DBP’li Belediye Eşbaşkanı Hüseyin Yuka’yı görevinden uzaklaştırdı. Görevinden uzaklaştırılıp yerine kayyum atanan onlarca belediye eşbaşkanı aylardır demir parmaklıklar altında tutuklu bulunuyor. Meşru halk iradesinin, gayri meşru yol ve yöntemlerle derdest edilmesi ve tutuklu eşbaşkanların kafi derecede kamuoyuna yansıtılamadığını düşündüğümüz için bizimle birlikte Van Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumu’nda bulunan üç belediye eşbaşkanı ile yargılama süreçleri, önümüzdeki yerel seçimler, halk belediyeciliği, ekonomik krizin yerele yansıması gibi konularda Yeni Yaşam Gazetesi için ‘zindan tarzı’ bir söyleşi yaptık. Hazırladığımız dosyanın ilk bölümünde Hakkari’nin Şemdinli İlçesi Belediye Eşbaşkanı Seferi Yılmaz ile namı-diğer Umut Kitapevi’nin sahibiyle söyleştik. ‘İyi çocuklar’ tarafından 9 Kasım 2005 tarihinde bombalı saldırıya uğrayan Umut Kitapevi’nin Sahibi Seferi Yılmaz son yerel seçimlerde belediye eşbaşkanı seçilmişti. Bizimle beraber Van Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumu’nda tutulan Yılmaz, 3 Aralık 2016 tarihinden beri tutuklu bulunurken, bir sonraki duruşması da 6 Eylül’de görülecek. Başta geçtiğimiz günlerde tahliye edilen ‘iyi çocuklar’ hakkında olmak üzere Yılmaz’ın gündeme ve yerel yönetimlere ilişkin dikkat çekici belirlemelerinin yer aldığı söyleşimiz şöyle:
Belediye eşbaşkanı seçilmeden önce kamuoyu sizi Umut Kitabevi ile tanıdı. Kitabevinin 9 Kasım 2005’te bombalayan astsubay Ali Kaya ve Özcan İldeniz ile itirafçı Veysel Ateş halk tarafından suç üstü yakalandığı vakit, dönemin Genelkurmay Başkanı ‘tanırım iyi çocuklar’ demişti. Ortada bir ölü ve yaralılar olmasına rağmen iyi çocukların tahliye edildiğini öğrendik ama siz tutuklusunuz?
Demokrasi olmadığı için, hukuk karşısında bireyler asla eşit olmadı. Söz konusu tarihte kitabevi bombalandığında Ali Yılmaz katledildi, yaralılar oldu. Akabinde bunların aracında bulunan gizli belgeler, katledileceklerin listesi ve bombalanacak olan okul, cami gibi yerlerin krokilerini alabilmek için yapılan keşfi de sabote ettiler. Tanju çavuş yurttaşların üzerine ateş etti, 7-8 kişi yaralandı. Olaylar toplumun gözleri önünde cereyan etti. Bu açıdan soruşturmayı yürüten savcı Ferhat Sarıkaya’nın ya da mahkeme başkanının FETÖ’den içeride olmaları gerçeğini yadsımıyor.
Suç ve delilleriyle birlikte tanıklar da ortada. Onca somut delile rağmen verilen bir ceza kararı vardı tatmin edici olmasa bile. Velakin geçtiğimiz günlerde bu failler tahliye edildiler. Özcan İldeniz tahliye olduktan sonra Süleyman Soylu ile fotoğraf çektirip twitter’dan paylaşmış. Çürüyen siyaset aynı zamanda çürüyen hukuk oluyor. Şayet savcı Sarıkaya FETÖ’cü çıktı diye karar bozuluyorsa, Kürt siyasetçilere, solcu ve sosyalistlere cezalar yağdıran FETÖ’cüler çıktığında neden kararları bozmadılar. Eskiden FETÖ ile şimdi de Ergenekoncularla birlikte Kürtlere karşı işbirliği içerisindeler.
Kürtlere karşı her alan savaş! Politikaları bu. Tutuklama ve yargılama süreci hakkında neler paylaşmak istersiniz? Dosyamda yargılanmama gerekçe olarak iki gizli tanığın iddiaları söz konusu. Bu asılsız beyanlar dışında herhangi veri yok. Hukuki olmaktan ziyade siyasi bir dosya. Öcalan’ın kitaplarını belediye çalışanlarına okuttuğum, PKK’lilerin cenazelerine belediyenin cenaze aracını gönderdiğim, köylere by-pass yol yaptığım, DAİŞ’in Şengal katliamına karşı yaptığım konuşmada örgüt propagandası yaptığım gibi sunni iddalarla yargılanmaktayım. Hakkımda ihbar mesajları vardı ve bunların emniyette/emniyetin kullandığı telefonlardan yapıldığı kanıtlandı. Şimdiye dek 6 duruşmam görüldü. Kimilerinde SEGBİS’e dahi çıkarılmadım ve gıyabında yargılama yapıldı. Kimi iddiaların aydınlatılması için gösterdiğim tanıklar 21 aydır dinlenmedi. Söz konusu iddiaları belgelerle çürütmüş durumdayız. Dediğim gibi tutuklama hukuki değil siyasi olduğu için 21 aydır tutukluyum.
Kayyum atanan DBP’li belediyeler olarak çoğunuz halkın rekor oyları ile seçildiniz. Sürekli ‘millet iradesine’ atıfta bulunanlar halkı kayyumların insafına bırakırken, halkın irade beyan ettiği sizler hapsedildiniz. Bunu nasıl okumak gerekiyor?
Bu tutuklamaların siyasetleri ile bağlantılı olduğu açıktır. Çözüm sürecinin son bulması ve çatışmalı sürecin başlaması ile ilgilidir. İktidar hiçbir zaman demokratik siyaset ve seçimle yerellerde göreve gelen eşbaşkanları kabullenmedi. Sandığı sadece kendisi için meşru gördü. Dere geçilirken at değiştirilmez diyorlardı. Dereyi geçmişlerdi, geçtikten sonra oluşturdukları bir konsept vardı. Bu konsepti gerçekleştirmeleri için yerellere yönelmeleri gerekiyordu. 15 Temmuz onlara ‘tarihi’ fırsatlar sundu. KHK’lerle bunun altyapısı oluşturuldu. Bunun sonucunda kayyum politikası ve topyekun yönelme başladı. Yönelime hukuki bir kılıf bulmak için de gizli gizli-açık
tanıklarla işi tamamladılar.
Yolsuzlukların yanı sıra kayyumların belediyelere ait gayrimenkulleri satmasındaki amaç ne olabilir? Kayyum seçim bölgenizde neler yapıyor, takip edebiliyor musunuz?
Kayyum atandıktan sonra uzun süre sessizliğe büründü. İlk işlerine ihalelere fesat karıştırmakla başladı. Şemdinli, Yüksekova, Çukurca kayyumları hakkında yolsuzluktan soruşturma açıldı. Kayyumlar denetimden uzaktı. Farklı çıkar gruplarının rantı paylaşma konusundaki çatışmaları olmasa gündeme bile gelmezlerdi. Halktan destek almadıkları için de, halkın malını yandaşlarına peşkeş çektiler. Belediyeleri borç batağına sürükleyerek, tekrar gelecek olanları hizmet yapamaz hale getirdiler. Elde ne varsa satışa çıkarıyorlar. Gayrimenkullere yaklaşım bundan kaynaklıdır. İntikam duygusu ile yapılan pratiklerdir. Halka dönük ne varsa halka karşı pazarlanıyor. Şeker Fabrikaları, TEKEL, Telekom, yeraltı ve yerüstü zenginlikler bu politikalar dahilinde pazarlanmış oluyor. Şemdinli’de kayyumun ekstra bir çalışması yok. İktidarın göz boyama niteliğinde bir iki park yapıp uzun süre boyunca bozdukları yolları asfaltlama dışında yapılan bir şey yok. Kültür çerçevesinde halk kültürüne alternatif piyasa kurslarını başlattıklarını basından öğrendik. Kayyum bölgeye huzur, barış, hizmet getirmiş olmadı. Aksine işsizlik artmış oldu. Sınıra dayalı yaşam, ticaret engellenmiş oldu. Arıcılık, hayvancılık, bağcılık iktidarın genel güvenlikçi politikaları yüzünden yapılamıyor. Bunu iktidarın yerel temsilcisi kayyumlar engelliyor. İlçemiz işkence, baskı, zulüm ve yasaklarla gündem olmuş durumda. Failler yine koruma altında, yasal bir işlem yok.
Meşruluğu tartışma konusu olsa da son seçimle birlikte ülkemizin rejimi değişti. Monokrasi/ otokrasi/tek adamlık vb. isimlerle nitelendirilen bu yeni rejimin yerel yönetimlere nasıl bir etkide bulunacağını öngörüyorsunuz?
Bu etkiyi kırmak için neler yapılabilir? Türkiye’nin bütününe baktığımızda tek adam rejiminin sonuçlarını görebiliriz. Demokrasi, demokratik haklar ve özgürlükler bağlamında hiçbir şey kalmamış. Meclisin dahi içi boşaltılmış durumda. Kendi belediye başkanlarına zoraki el çektirdiler. Ayak sürtenleri tehdit ettiler, onları seçen de halk iradesiydi. Seçim olması gerekirdi. Onların durumu buyken, DBP’li belediyelere yaklaşımın nasıl intikamcı olacağı açık. Kürtlerin yereldeki iktidarını hiçbir zaman içlerine sindirmediler. Yasal hakları bile uygulanmadı. Hibe ve kredileri engellendi. Başarısız olmaları için her yol mubah göründü. Kısmen de olsa rahat dönemde yaklaşım buyken şimdiki rejimde neler yapılmaz ki? Yeni kararnamelerle yerel yönetimle ilgili hükümler kaldırılacak, meclisin yetkileri kısıtlanacak, imar yasası, ihale kanunlarını toptan kaldırıp atama yöntemini de getirebilirler. Halkın yönetime katılımının önüne set çekecekler. Belediyenin bütçesi sınırlandırılacak, işlemez duruma getirilecek ya da sadece maaşları ödeyen bir mutemet durumuna getirilecek. Yerel yönetimler yerel demokrasi açısından parlamento seçimlerinden daha kıymetlidir. Parlamentoda halkların demokrasi sorunu çözüleceğine inanmıyorum. Halktan kopuk bir meclis zamanla sınıf atlayan bir konuma geliyor, yeni alışkanlıklar ediniyor ama yerel yönetim halkla iç içe yaşadığı halkın sorunlarıyla haşir neşir olduğu için özünden bir şey yitirmiyor. Bundan dolayı demokrasiyi örgütlemek istiyorsak yerel demokrasinin örgütlenmesi ile başlanmalı ve genelleştirilmelidir. Halkın değişim ve dönüşümü sağlanmalıdır. Hakkını, hukukunu arayan bir toplum durumuna gelmedikçe, kandırılmaya, yönlendirilmeye, bireyselleşmeye açık bir duruma gelir. Parlamentoda verilen mücadele dışında yerelde olmak; görünür ve inandırıcı olmak gerekiyor. Eskiyi aşma, yeniyi güçlü hazırlamakla, önünü açmakla mümkündür. Yaratıcı politikalar geliştirilmeli, emek vererek kazanımlar elde edilmeli. Halka dayanan hiçbir irade kaybetmez. Halk belediyeciliğini bunlara dayanarak hayata geçirebiliriz.
Direnenler her zaman kazanır
Topluma bir mesajınız var mı?
Tarihten günümüze varlıkyokluk mücadelesi verdik. Bugün tüm zorluklara, baskı ve şiddete rağmen halk olarak varlığımızı koruduk ve ayakta kaldık. Bu kazanımlar büyük bedeller ödenerek yaratıldı. İşte bu kazanımları hazmedemeyenler demokrasi ve özgürlük adına ne varsa hedef aldılar, saldırdılar, savaş açtılar. Tarihin hiçbir kesitinde halklara zulüm edenler kazanmamıştır. Kazanan hep onuruna sahip, direnen halklar olmuştur. Bizler belki pratiğimizle bu halka layık olamadık ama baskılara da, faşizme de boyun eğmedik. Bundan sonra da boyun eğmeyeceğimiz bilinmelidir. Bu halk mutlaka başaracaktır.
Şu anki sancının nedeni ulusal birliğin olmayışı Yerel seçimlerin arifesindeyiz, sizce nasıl bir seçim kampanyası yürütülürse başarılı sonuçlar elde edilebilir?
Ayrıca bölgede Kürdistani parti ve oluşumlarla olası bir ittifakın sonuçlara etkisi ne derece olur? Karşımızda anayasayı takmayan bir iktidar gerçeği var bu kırtasiyeciliği aşmayacak bir pratik. Bu gerçekliği görerek parlamentoda verilecek mesai, yerellerde hala verilmelidir. Özel çalışma birimleri oluşturulmalı, her bölgenin gerçekliğine uygun, sosyo-ekonomik durumu göz önünde bulundurulmalı. Aşiretçiliğe düşmeden, fakat aşiretleri de yadsıyamayan bir yaklaşım tarzı sergilenmeli. Çalışmalar günü birlik değil, istikrarlı olmalıdır. Halkın iyi ve kötü gününde yanında olmalı. Biçimsel değil özlü bir tutum içerisinde olmalı, bağlı bulunan aidiyet güçlü tutulmalı. Öte yandan Kürdistani partiler, oluşumlarla niceliklerine bakılmadan ortak hareket etme olanaklarını yakalamak lazım. Ulusal birliği esas alacak şekilde stratejik yaklaşılmalıdır. Çalışma motivasyonu açısından güç katacağına inanıyorum. ‘Bin çiçek açsın, bin fikir tartışılsın’ ilkesiyle yaklaşılmalıdır. Her renk, hem gönüllere hem de göze hitap eder. Kürdistani her renk bu temelde çok önemlidir. Şuan ki tüm sancılarımız ulusal birliğin yaratılmamasından kaynaklanıyor.
Halk belediyeciliğinde ne anlamalıyız, siz bu konuda ne yaptınız?
Tüm çalışmalarda, yerel demokrasinin örgütlendirilmesinde gerçek anlamda söz hakkına sahip olduğu gerçek iktidar, halkın iktidarıdır. İktidar kavramı farklı anlam çağrıştırsa da halkın iktidarı, halkın gücünü izah etmek içindir. Doğrudan demokrasinin sac ayağıdır. Halkın kendisini içinde gördüğü tek organ, yerel meclis ve yönetimlerdir. Bu bilinmesine rağmen gerçek anlamda bir halk belediyeciliği pratiği yaşatamadık. Halkı katmaya çalışmışsak da yetersiz kalınmıştır. Hizmette ortaklaşma yaşansa da yetkiler bireylerin inisyatifine bırakılmıştır. İktidar da yerel meclisleri illegalize ederek halkın katılımını engellemektedir. Bu çemberi kırmada yetersiz kalınmıştır. İktidar belediyeciliğini aşan pratikler sergilense de bu izim için bir ölçü olamaz, olmamalıdır. Gerçek anlamda bir halk belediyeciliği sergilenemedi.
Yarın: Saray Belediye Eşbaşkanı Abdulkadir Çalışkan: Kürdü öcü gören bir zihniyet iflasa mahkumdur