Sedat Peker konuşuyor ve halkımızın yüzde 75’i onun doğru söylediğine inanıyor. Yapılan bir anketten varılan sonuç bu. Üstelik söyledikleri siyaseti altüst edecek bilgiler de değil (henüz!). Ama ona rağmen insanlarımızın onun söylediklerine inanıyor olması düşündürücü. Düşündürücü çünkü, Sedat Peker ismi “organize suç örgütü lideri” olarak anılmakta. Yani halkımız “organize suç örgütü lideri” olarak anılan bir kişinin söylediklerini, bir İçişleri Bakanı’nın söylediklerinden daha inandırıcı buluyor. İlginç değil mi?
Üstelik de konu yasa dışı işler. Cinayetler, narkotik ticareti, tecavüzler vs. Yani İçişleri Bakanlığı’nın konuları. Peki halkımızın bu tutumunu nasıl yorumlamak gerekir? Açıkçası Bakan yerine “organize suç örgütü liderine” inanmak, Bakan’ın, sözü edilen olaylarla ilgili suçlu bulunması anlamına gelmez mi? Evet gelir! Ortada olan durum da bu!
Dolayısıyla kim ne derse desin, bu halk kendine göre bir algı dünyasına sahip. Duydukları ya da öğrendiklerine belki zamanında tepki göstermiyor. Ya da hiç tepki göstermiyor. Ama biliyor ve anlıyor ki devleti yönetenler her zaman kendi çıkarlarını kollarlar. Bu nedenle de biliyor ve anlıyor ki siyaset de bizde devlet gücünü eline geçirmenin bir aracı. O kadar!
Diyebilirsiniz ki madem bu oyunu biliyorlar neden buna son vermiyorlar? Neden sokağa çıkıp tepki göstermiyorlar? Neden bu kişilere destek vermeye devam ediyorlar?
Bence bu sorular doğru sorular değil. Çünkü bu sorular, halkın itirazlarını ifade etme biçimi olarak “sokağa çıkmayı” varsayıyor. Ama acaba bu varsayım doğru mu? Belki de halkımızın itiraz etme biçimi “etrafından dönmek” diyebileceğimiz bir tür “devletin koyduğu kurallara uymamak, aldırış etmemek” gibi bir davranış olamaz mı? Daha açık söyleyecek olursak: Halkımız belki de siyasetçilerin ve devleti yönetenlerin “Hep bana Rabbena!” diyerek iş yaptıklarını biliyor ama ondan korktuğundan da “sokağa çıkmıyor.” Buna karşılık onun koyduğu kurallara da elinden geldiğince uymuyor. Bu davranış da bir tür itiraz olarak okunamaz mı?
Bana böyle geliyor. Altı yüzyıllık imparatorluğun tarihi içinde “Celali İsyanları” ve birkaç yöresel isyan dışında isyan olmaması da belki bu yüzden. Bizde padişahın, vergi salması karşısında Osmanlı köylüsünün çareyi yer değiştirmekte bulması gibi (genellikle kontrolün zayıf olduğu bölgelere doğru), bugün de devletin koyduğu vergiden sıyrılmanın binbir yolunu bulan, keşfeden ve yaratan bir insan malzememiz var. Onun için bizdeki “kayıt dışı ekonomi” dünyanın en yaygın ekonomisi, onun için suçlar arasında en yaygın olanı “kurallara uymamak suçları.”
Bu yorumun arkasında tabii ki bir ima var. İma da şu: Eğer toplum devletine güvenmiyorsa, ondan yalnızca “korkar!” Eğer toplum devletine güvenmiyorsa, koyduğu kurallara uygun davranmış gibi yapıp onlara uymaz! Kısacası eğer devlet demokratik bir devlet değilse, o devletin bakanına değil, o bakana meydan okuyan “organize suç örgütü liderine” inanır.
Doğru da yapar!