Geçen yıl bu zamanlardı. Yerel seçimler bitmiş, AKP hezimete uğramıştı. Ağır geldi yenilgi ve ‘millet iradesi’ne üç dört ay bile katlanamadılar. İlk kayyum döneminden enkaz bırakmışlardı, şimdi yeni enkazı hazırlıyorlar
M. Ender Öndeş
Aslında her şey, bugün bir yıldönümü saydığımız 19 Ağustos 2019 günü başlamadı. Kürt illerindeki kayyum rejiminin tarihi, bir yanıyla 2016’nın Eylül ayındaki ilk dalgaya giderken, bir yanıyla da ta Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadar uzanıyor. Geçen yıl olan ise bir nevi tekrar olarak halkın belleğine kazındı. Daha 31 Mart seçimlerinin akşamında, hatta daha da öncesinden planlanmıştı her şey. Bütün devlet olanaklarını seferber ettiği halde halkın iradesini bilen AKP rejimi, seçimin ertesi günü önce KHK tuzağını çalıştırarak işe girişti. Adaylık başvurularını kabul ederken tık çıkarmayan YSK, birden KHK gerçeğini ‘keşfetti’ ve ertesi gün halkın zerrece desteğini alamamış olan ‘ikinci’ler belediye kapılarına teşrif etti!
Sonra, biraz İstanbul’da oyalandı AKP rejimi. Orada da büyük kaybetmişti çünkü ve geri alabilmek için her şeyi yaptı. Ama Kürtlerin güçlü tavrı sonucu 23 Haziran’da bu kez daha ağır bir hezimetle karşılaştı. Artık Kürtlere saldırmanın zamanı gelmişti ve bu kez doğrudan üç büyükşehire yöneldiler: Diyarbakır, Mardin ve Van…
Bütün bunlar, o sırada ağır aksak devam eden İmralı görüşmelerindeki uyarıların üstüne gelmişti. PKK Lideri Abdullah Öcalan; görüşmelerde, barış ortamı tesis edilmezse kaygı verici durumların yaşanacağının altını çizerek devlet aklının çözüm ve birlikte yaşama yanaşmadığı, bunun herkes için kötü olduğu söylenmişti. 19 Ağustos şafağında 500’e yakın gözaltı kararı ve yüzlerce baskın ile işe başladılar ve sabahın erken saatlerinde belediye binalarının kapıları kırıldı. Bu arada, Van Büyükşehir Belediyesi’ne kayyum atanan Van Valisi Mehmet Emin Bilmez, elinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın fotoğrafıyla belediyeye giriyordu. Suçlamalar ise her zamanki gibiydi: Eşbaşkanlık sistemi, PKK’ye maddi yardım, vs…
Minarenin kılıfı hazırmış
Asıl büyük skandal ise birkaç gün sonra patladı. Diyarbakır Valiliği, Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Selçuk Mızraklı henüz mazbatasını almadan, seçimden bir gün sonra, 1 Nisan’da İçişleri Bakanlığı’na yazdığı yazıyla kayyum atanması talebinde bulunmuştu. Aynısı Van için de geçerliydi ve yine Mardin Büyükşehir Belediyesi’ne 2016’da kayyum olarak atanan ve adı birçok yolsuzluğa karışan Mardin Valisi Mustafa Yaman’ın da 1 Nisan 2019 tarihinde İçişleri Bakanlığı’na yazı göndererek kayyum atanmasını talep ettiği ortaya çıktı.
HDP Merkez Yürütme Kurulu aynı gün, ‘Susmayacağız, Durmayacağız’ başlığı ile yaptığı açıklamada, “Bu yeni ve açık bir siyasi darbedir” diyerek direniş çağrısı yaparken, halk geniş eylem ve etkinlikler yaptı. Böylece başlayan süreç, hızla diğer illere-ilçelere yayıldı ve her yerde tutuklama ve kayyum atama uygulamaları birbirini izledi.
Kaldıkları yerden devam
31 Mart ile 19 Ağustos arasındaki çok kısıtlı zamanda belediyede kalabilen eşbaşkanlar, öncelikle kayyumların yarattığı ağır tahribatı ve yolsuzlukları bir bir sergileme işine giriştiler, sonra da sıra kapatılmış kültür ve kadın kurumlarının açılışına geldiyse de her ikisi için de fırsatları olmadı. İktidarın ve kayyumların acelesi vardı, çünkü HDP’nin orada olduğu her saniye yeni kirli çamaşırlar ortaya çıkıyordu ve halk bir kez daha kendi temsilcilerini orada görmenin moralini yaşıyordu.
İlk hedef kadınlar!
Başından beri kadınlar siyasetteki varlığını ve özel olarak da ‘eşbaşkanlık’ sistemini kendisine düşman ilan eden AKP iktidarı, halk iradesini gasp ettiği her yerde mutlaka kadın iradesine de darbe vurmayı amaçladı. 31 Mart 2019’dan 5 Ağustos 2020’ye kadar 43 kadın eşbaşkan görevden uzaklaştırıldı. Aynı süreçte birçok kadın belediye eşbaşkanı tutuklandı. Ki bunlardan bir bölümü hâlâ tutuklu bulunmakta.
Ama -eşbaşkanlara yönelik olanın yanında- asıl saldırı halk belediyelerinin en çok önem verdiği alana, kadın kurumlarına gerçekleştirildi. Öyle ki, ilk kayyum döneminden beri koltuğa oturan her kayyum, kendisini ilk hedef olarak bu kurumları kapatmayı ya da erkek egemenliğine devretmeyi aldı. Böylece, kadınları koruyan kurumlardaki birçok mahrem bilgi erkeklerin eline geçerken, kadınların can güvenliği de tehlike altına sokuldu.
İlk kayyumdan bugüne
Kayyumlar, ilk dönemde, istisnasız her yerde kadın kurumlarını kapattılar. Diyadin’den Silopi’ye, Cizre’den Gürpınar’a kadar her yerde kurumlar ya kapatıldı ya da iktidar yanlısı KADEM gibi kurumlara devredildi, kadın kooperatifleri, kadın pazarları, meslek kazandırıcı kurumlar, kadın kültür merkezleri, hepsi hedef oldu. Cizre ve Silopi’de kapatılan kadın müdürlüklerine ait mekânlar AKP Kadın Kolları’na tahsis edilirken, Batman’da şiddet mağduru kadınlar için çalışmalarına başlanan “Kadın Yaşam Köyü” projesi durduruldu, Diyarbakır Kayapınar Belediyesi tarafından Ceren Kadın Derneği’ne tahsis edilen mekân TÜRGEV’e tahsis edildi.
Bu arada kayyumlar, kadın sığınaklarını da ya kapattı ya da Aile Bakanlığı’na devretti, Kadın Merkezleri’ne başvuruda bulunan şiddet mağduru kadınların dosyalarına el konuldu, bilgileri deşifre edildi.
Kürtçe’ye özel düşmanlık
Kayyumlar döneminin en tipik özelliği Kürtçeye duyulan düşmanlık ve Kürtçeye ilişkin her şeyin kentlerin belleğinden silinmesi oldu. Bu konuda da birinci dönem kayyumların politikası aynen devam ettirildi. Van Büyükşehir Belediyesi’ne kayyum atanan Vali Mehmet Emin Bilmez, bu konuda en hızlı davrananlardan oldu. Daha koltuğuna oturur oturmaz ilk yaptığı iş, belediyenin Twitter hesabından “Şaredariya Bajarê Mezin a Wânê” yazısını kaldırıp, isminin başına da TC yazdırmak oldu. Sonra arkası geldi, her atanan kayyum işe bütün belediye kurumlarından Kürtçeyi kaldırmakla başladı. Mezarlıklardaki Kürtçe yazıları parçalamak, tabelaları sökmek, kütüphaneleri yağmalamak birinci kayyum döneminin de icraatlarıydı, ikinci dönem de birincisini aratmadı. Batman kayyumu önce belediye sitesinden Kürtçeyi silip attı, sonra sıra yaya geçitlerine geldi; onları da iki dilli olmaktan çıkarıp Türkçeleştirdi. Cizre Kayyumu ise kentin tarihsel mekânlarını gösteren tabelaları Türkçe ve İngilizce düzenlemeyi daha ‘yerli’ ve ‘milli’ buldu.
Kültür mü? O da neymiş?
İlk kayyum dönemi, Kürt illerinde çok ağır bir travmaya yol açmıştı. Bölgedeki bütün kültürel faaliyetleri durduran kayyumlar kurumların üstünden silindir gibi geçerken neredeyse soluk alacak yer bırakmamıştı. Onlarca kültür sanat merkezini bir çırpıda kapatan kayyumlar, bölgede yüzlerce kültür emekçisi ve eğitmeni işinden ederken 3 bin 500’e yakın öğrencinin olanaklarını ellerinden aldı, 21 festival iptal edildi. 220 bienal, sergi, eğitim, film gösterimi ve tiyatro gibi etkinlik yapılamadı, başta Diyarbakır’da bulunan Cegerxwîn, Aram Tigran ve Dicle Fırat Kültür Merkezlerinde verilen kurslar, dersler ve çalışmalar olmak üzere birçok belediyede açılan kültür-sanat merkezlerinin hizmet içeriği tamamen değiştirildi. Batman Belediyesi’nin 2006’da inşa ettiği ve kayyumun ardından önce şaibeli bir yangınla kül olan Yılmaz Güney Sineması daha sonra tamamen yıkıldı.
Kütüphaneyi yıktılar
31 Mart’ın hemen ardından kayyumların bıraktığı enkazı kaldırmaya çalışan HDP’li belediyelerin ilk işi, kapatılan kadın, çocuk ve kültür kurumlarını yeniden canlandırmak olmuştu. Ancak bu durum uzun sürmedi. 19 Ağustos’tan başlayarak kayyumlar üç-dört ayda ne yapılabilmişse tümünü yok etmeye giriştiler. HDP’li belediyenin Van’da 2014’te açtığı ve kayyumun depoya dönüştürdüğü Nuda Kültür Merkezi, ikinci kayyum tarafından yeniden kapatılırken, Cegerxwîn Kültür ve Sanat Merkezi’nde 2012’de kurulan kütüphanede bulunan 10 bini aşkın kitap, neredeyse yok noktasına getirildi.
En trajik olanı ise Siirt Belediyesi kayyumunun belediyeye ait Celadet Alî Bedîrxan Kütüphanesi’ni yıktırmasıydı. Böylece birkaç ayda belediyelerin toparlamaya çalıştığı kentlerin kültür hayatı bir kez daha enkaza dönüştürüldü.
Sosyal kurumları kapattılar
Kayyumların sosyal politikaları gelir dağılımındaki eşitsizlikleri derinleştirirken belediyelerin sivil toplum örgütleriyle birlikte yarattığı toplumsal yardımlaşma mekanizmaları yok edildi. Bu çerçevede, Batman’da her ay 600’ü aşkın dar gelirlinin ihtiyacını karşılayan ‘Yoksullukla Mücadele ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği, Diyarbakır’da 32 bin yoksula ulaşan ‘Sarmaşık Yoksullukla Mücadele ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği’, Diyarbakır merkezli olarak birçok ilde şubesi bulunan, binlerce yoksulla ulaşan ‘Rojava Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’, Siirt’te yüzlerce aileye gıda ve giyim yardımında bulunan ‘Bin Umut Yoksullukla Mücadele ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği’, Van’da 450 aileye her ay düzenli gıda ve giyim yardımında bulunan ‘Van Yoksullukla Mücadele ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği kapatıldı.
Ağır bilanço
5 Ağustos 2020 itibarıyla 47 belediyeye kayyum atanırken, toplam 34 belediye eşbaşkanı tutuklandı, 19’u halen tutuklu bulunuyor. KHK marifetiyle gasp edilen belediye sayısı ise 6. Görevinden uzaklaştırılan meclis üyelerinin sayısı 76 iken yerine kayyum atanan belediye meclis üyeleri 19. Bu arada, gözaltına alınan belediye meclis üyelerinin sayısı 80, tutuklanan meclis üyeleri 11, görevden uzaklaştırılan il genel meclis üyeleri ise 7 kişi.
Kent belleğini kazımak…
Halk belediyelerinin en önemli faaliyetlerinden biri olan ulusal kültür ve bellek çalışmaları, kayyumların hedef tahtasında önemli bir yer tuttu. Bütün il ve ilçelerde kayyumlar park, sokak, meydan isimlerini büyük bir hızla değiştirdiler. Bu çerçevede yüzlerce örnek arasından en çarpıcı olanları, Lice’de Ceylan Önkol’un ve Medeni Yıldırım’ın adının parktan silinmesi, Çatak’ta Tahir Elçi’nin isminin parktan kaldırılmasıydı. Sur’da Ermenice ve Süryanice tabelaların kaldırılması, Diyarbakır’da ‘Roboski Anıtı’nın sökülmesi, Dicle’de ‘Üç Fidan Parkı’nın isminin değiştirilmesi benzer örneklerdi. Cizre halkının sevgilisi Orhan Doğan’ın heykelinin kaldırılması ise tam bir düşmanlık ifadesiydi.
Kayyum bariyersiz yapamıyor
31 Mart’ın hemen ardından HDP’li eşbaşkanlar, ellerinde balyozla belediyelerin önündeki beton bariyerleri yıkmayı bir ‘ulusal spor’ haline getirdiler. Birçok yerde bariyerler kaldırılarak karakol görüntüsü yok edildi. 19 Ağustos darbesi sonrasında ise her şey yine eskisine döndü. Şimdi bütün belediyeler yine bariyerlerle çevrilmiş halde.
Batıya üstü örtülü kayyum
31 Mart ve 23 Haziran’da ağır darbeler yiyerek İstanbul ve Ankara başta olmak üzere en önemli büyükşehirleri muhalefete kaptıran AKP, bir yandan HDP’li belediyelere saldırırken, öte yandan CHP’nin elindeki büyükşehirlere üstü kapalı bir kayyum düzeni getirmekte gecikmedi. İktidar kendi döneminde başkanlara bol keseden verdiği geniş yetkileri tırpanlamaya başladı. Öncelikle, şehir imarına ait yetkileri bakanlıklara aktarırken, çoğunluğu elinde tuttuğu meclisler yoluyla başkanların elini kolunu bağladı; belediye şirketlerinin yönetimini fiilen başkanların elinden aldı, bir atama dahi yapamaz hale getirdi. Salgınla ilgili yürütülen bağış kampanyalarının hesaplarını bloke etmek de bunun bir yoluydu.
O zamanlar kayyum keşfedilmemişti!
Kürt belediyeciliği, aslında 2000’lerde başlamış değil. Tam 41 yıl önce, 14 Ekim 1979’da yapılan seçimlerde Batman Belediye Başkanı olan Edip Solmaz, bu anlamda unutulmaz bir dönüm noktası. Kürt hareketinin desteklediği bağımsız bir aday olarak seçime giren Solmaz, o gün iktidar partisine de fark atarak seçimi kazanmış ve yeni bir çığır açmıştı. O günlerde yaşanan ağır kriz ortamında kömür ve un kıtlığı karaborsasına karşı mücadele eden 27 yaşındaki genç başkan, elinden geleni yapıyor, bu uğurda bir hamal gibi çalışırken babasının bile kendi adını kullanmasına tepki gösteriyordu. Uzun sürmedi başkanlığı… Sadece 28 gün! Daha ilk günden başlayan tehditler, sonunda hedefine ulaştı ve 12 Kasım 1979’da, Batman’ın karanlık bir ara sokağında vurdular onu. Bu, halk iradesini tanımamanın ve Batman’da daha sonraları 90’larda işlenecek onlarca cinayetin ilk işaretiydi. Ama onun genç ömründen geriye bir miras kaldı ve o miras bugüne dek akıp geldi.
Yarın: Kayyum: Bir yolsuzluk düzeni