Bir taht çekişmesi içinde iktidarlarını pekiştirmek için halkları savaşa süren yöneticileri anlatan oyun elbette hiçbirimizden uzak değil. Bu nedenle izleyici bir devletler tarihinden kısa kesitlere şahit oluyor. Oyunda geçen ‘halk değil halt’ eleştiri ya da uyarısı ile de itaat ve isyan ikileminin yakıcılığını izleyebiliyoruz
Ahmet Güneş
Olaylar Roma’da geçiyor. Böyle başlıyor aslında ama dünyanın birçok yerinde geçiyor. Burada olduğumuz için izlerken bazen kendi kendimize cümleyi değiştiriyor, “Olay burada geçiyor, burayı anlatıyor” diyoruz. Tıpkı oyunu izlerken güldükçe kendimize güldüğümüzü fark etmemiz gibi.
Oyunun adı Caligula Suikastı, Moda Sahnesi’nin yeni oyunu. Bulgar yazar Stefan Tsanev’in yazdığı, Hüseyin Mevsim’in çevirdiği oyunun yönetmeni ise Kemal Aydoğan. Oyuncu kadrosunda Münir Can Cindoruk, Mehmet Tekatlı ve Adem Yıldırım yer alıyor. Sahne tasarımı Bengi Günay’a, ışık tasarımı ise İrfan Varlı’ya ait.
Oyuncuların giyiminden, isimlerinden ve konuşma tarzlarından kendimizi Roma’da geçen bir olayın içinde sanıyoruz. Evet, sanmakla başlıyor zaten bazı şeyler. Sandıklarımız sonra bizim gerçeğimiz olunca kendimize dönüp bakıyoruz. Caligula Suikastı da kendimize bakmamız gerektiğini söylüyor. Bunun için bir cinayet, intihar ya da eski bir gelenek olan feda etmek yani kurban etmek de yaşanabilir. Felsefeden tarihe dek, dünya ve insan hep bedel istemiştir sonuçta ve verilmiştir de.
Akıcı diyalogların geçtiği oyunda işaretler ve çığlıklar birer anlam, bakışlar da öyle. Adem Yıldırım’ın vaktinde dili kesilmiş Mnester rolüyle sesler çıkarması, havada işaretler ve rakamlar çizmesi, Mehmet Tekatlı’nın Cladius rolüyle şiveden şiveye geçişleri ve başrol Münir Can Cindoruk’un Caligula rolüyle sesten sese, öfkeden nefrete ani ve usta geçişleri oyunu diri tutuyor. Sahne boş kalmadığı gibi hep hareketli. Ani çıkışlar, beklenmedik girişler, oyuncuların uyumlu dikkatleri üstlerine çekmeleri ise bir süre yani hız mesafesinde.
Kemal Aydoğan bir gün bana “tiyatro harekettir” demişti. Oyunda yönetmenin dediği gibi izleyicinin dikkati hareket ve hızdaydı. Diyalogların akıcılığı, güncel Türkiye manzarasına ve siyasetine göndermeleri yerinde olduğu gibi tartışılması gereken konuları da hatırlatıyordu aslında. Örneğin Cumhuriyet adını alıp asla bu yönetim biçimine yaklaşmayan, sonra anlamın içini boşaltıp unutturan iktidarların hırslarını ve ‘oyunlarını’ görüyoruz.
İktidarın zulüm biçimi, savaşlarla halkı katletme biçim ve inşa süreci ile günümüzle muazzam bir benzerlikte. Tarih şimdidedir sözü ne kadar da gerçek ve bir o kadar da acı diye yakınabilir insan.
‘Halk değil halt’
Bir taht çekişmesi içinde iktidarlarını pekiştirmek için halkları savaşa süren yöneticileri anlatan oyun elbette hiçbirimizden uzak değil. Bu nedenle izleyici bir devletler tarihinden kısa kesitlere şahit oluyor. Oyunda geçen ‘halk değil halt’ eleştiri ya da uyarısı ile de itaat ve isyan ikileminin yakıcılığını izleyebiliyoruz. Görünenin rengi, olanların vahşeti nasıl ki birbirinden farklı ise, zulüm de yelpaze gibi genişler ve herkese sirayet eder.
Caligula Suikastı’nı izlerken geçmişte yaşanmış bir olay bugün sahnede gibi ama nedense tekrarını yaşıyoruz. Adeta zulmün baki, devlet isimlerinin geçici olduğu bir köle düzeninin inşa sürecini izliyoruz oyunda. Oyuncuların performansı ayrı ayrı övülecek gibi ama naçizane bir seyirci olarak birbiriyle bu kadar uyumlu olmaları ayrıca alkışlanır. Ayrıca halen Moda Sahnesi’nde sahnelenmekte olan DIKŞIN: Büyük Şans (Big Shoot) oyununda da rol alan Mehmet Tekatlı’yı ilk defa izlemiş, çok da beğenmiştim. Bu oyunda ise yine Tekatlı akılda kalan bir performans sergiliyor ve izleyicinin dikkatini üstünde tutabiliyor.
Oyunu izlerken, halk hafızası veya alışkanlığı diye bir şeyin var olduğuna inanası geliyor insanın. Tıpkı diyaloglar arasında bazı kavramların kullanıma girmesi, sonra tahrif edilip değiştirilmesi ve yavaş yavaş yok olması gibi. Demokrasi, özgürlük, eşitlik, cumhuriyet, diktatörlük, şiddet rejimi vs. kavramlarının zamanla değişmesi ve sonrasında kanıksanmasını tane tane oyunculardan dinliyoruz. Gülüyoruz da bu bizi ve bizi yönetenleri anlatan oyuna. Kemal Aydoğan yönettiği her oyunda olduğu gibi Caligula Suikastı’nda da günümüzle ve güncel olanla da bağ kuruyor.
Yazar sahneye çıktı
Oyunun prömiyerinde Bulgar yazar Stefan Tsanev’in çevirmen Hüseyin Mevsim ile oyunun sonunda sahneye çıkması ayrıca izleyiciye bir sürpriz oldu. 80 yaşını geçmiş ama gençliği geçmemiş yazar, bu oyunun henüz ülkesinde sahnelenmediğini söyleyince biraz şaşkınlık oldu. Bazı yazarların kaderi de böyle oluyor maalesef. Pek tabii yazdığı oyunun burada sahnelenmesini ve gelip izlemesinin mutluluğunu da paylaştı. Gayet espritüel olan yazardan Moda Sahnesi’nde on yıldan fazladır sahnelenen ‘Bütün Çılgınlar Beni Sever’ oyununun da kendisine ait olduğunu da öğrendik. Şimdiden yolu açık, alkışı bol olsun. İmkanı olan eksik kalmasın.