Dr. Hayri Hazargöl
Halk Türkiye’de elektrik faturalarından dolayı sokaklara döküldü. Kapitalizm tüm insanları köle gibi çalıştırıyor ve halkın elindekini, avucundakini alıyor. Hem sömürüden kazanıyor, hem de yaşam malzemelerini satarak. Kapitalizm demek tam sömürü çarkı demektir. Her zaman sömürü olmuştur ancak kapitalizm dönemindeki kadar kapsamlı olmamıştır. Eskiden bir aileden bir kişi çalışsa dahi o aile geçimini zar-zor da olsa sağlardı. Şimdi ailenin tümü çalışsa yine de geçim sağlanamıyor. Öyle ki, tüm insanlar kapitalizme daha fazla kazandırmak için sürekli köle gibi çalışıyor.
Kapitalizm tüketim maddelerini artırdı ve çeşitlendirdi. Kullanılan birçok eşya ve araç elektrikle çalışıyor. Bu yönüyle artık evlerinde en fazla tükettiği elektrik oluyor. Bu da tabi ki parayla. Buzdolabı, radyo, televizyon, çamaşır makinası derken her şey elektrik tüketir hale gelmiş. Artık elektrik hava-su gibi temel tüketim nesnesi haline gelmiş. O olmayınca sadece fabrikalar değil, evdeki yaşam da duruyor.
İnsanların bu kadar tükettiği elektrik de şimdi tam bir zenginleşme aracı haline gelmiş. Elektrik yatırımları altın yumurtlayan tavuk olmuş. Elektrik halkın elindekini avucundakini kanını çeker gibi alıyor.
Elektrik faturaları ve halkın isyanı bu konu üzerinde dikkatleri çekti. HDP başta olmak üzere elektrik kamulaştırılsın çağrıları yapılıyor. Yani elektrik sömürü konusu olmasın demek isteniyor. Tabi bazıları bunu elektrik özel mülkiyet olmasın, devlete ait olması için söylüyor. Bu aslında birey değil devlet sömürsün anlamına da geliyor. Kapitalist sistemde kamulaştırma devlet kapitalizmi, devletin toplumu sömürmesi demektir. Efendi değiştirme gibi bir şey!
Bize göre de elektrik ve tüm enerji materyalleri özel mülkiyet konusu olmasın. Havanın nasıl ki özel mülkiyet konusu olmaması gerekiyorsa, suyun ve enerjinin de kesinlikle özel mülkiyet, alım-satım konusu olmaması gerekiyor. Elektriği ve enerjiyi günümüzde insanlık için hava ve su gibi temel bir ihtiyaç olarak görmek gerekir.
PKK lideri Abdullah Öcalan, elektriğin toplumlar için önemini, ekonomik yaşam için önemini gördüğünden toprağımızı, suyumuzu ve enerjiyi komünleştirelim, dedi. Yani bunların halka ait olması gerektiğini söyledi. Türkiye’de yaşananlar ve Kürt illerinde halkın elektrik faturalarına karşı ayağa kalkışı bu önerinin ne kadar doğru ve haklı olduğunu gözler önüne sermiştir. Enerji halka ait olmalı ve satış konusu yapılmamalıdır. Son on yıllarda dünyada su her insanın hakkıdır, biçiminde bir kampanya yürütülüyor. Suyun halka parayla verilmesine karşı çıkılıyor. Zaten toplumcu bir yönetimin suyu halka karşılıksız sağlaması gerekir. Belki fuzuli harcanmaması için çok az bir karşılık alınabilir. Su da toprak da enerji de halk komünlerine ait olursa bu temel materyaller alım-satım ve sömürü konusu olmaktan çıkar.
Halkın tepkileri önemlidir. Ancak bu tepkiler sadece faturaların pahalı olmasına değil, elektriğin, enerjinin kâr konusu yapılmasına yönelik olmalıdır. Kamulaştırma belki bunun için söyleniyor. Bu maksat ancak elektrik ve tüm enerji toplum yönetimine verilirse gerçekleşebilir. Eskiden elektrik tamamen belediyelere aitti. Belediyeler yerel yönetim olduğu için daha az karşılık alıyordu. Şimdi önemli bir sömürü kaynağı haline getirilmiştir. Aslında halk su, elektrik ve toprak gibi temel yaşam alanlarına el koyabilir. Çünkü şimdi dereler de dağlar da ovalar da tamamen bir sömürü alanı haline gelmiş.
Şu açıktır ki, her şeyden önce Türkiye’nin demokratikleşmesi gerekir. Demokratikleşme olmadan ne Kürt sorunu çözülür ne Alevilerin sorunu çözülür ne Türkiye’ye adalet gelir ne de ekonomik alanda adil ve eşit paylaşım gerçekleşir. Her şeyde demokrasi olsun diyorsak bu ekonomide de olmalı. Ekonomik alanda demokrasi yoksa diğer alanlarda da gerçek demokrasi olmaz. Elektrik sorunu da ekonomik sorunu da ezilen halklar ve topluluklar sorunu da ancak demokratikleşme ile çözülür. Bu açıdan halk elektrik ve başka konulardaki tepkilerini demokrasi mücadelesi haline getirmelidir. Bu tepkiler demokrasi mücadelesi ile bütünleşmelidir.
Eğer bu tepkiler demokrasi mücadelesi haline getirilmezse kalıcı hiçbir kazanım elde edilemez. Olsa olsa zamlar biraz azaltılabilir. Bunun da gerçek ve kalıcı bir çözüm olmayacağı açıktır.