Kıbrıslı Avukat Aslı Murat, Halil Falyalı suikastına ilişkin gazetemize konuştu
Nevin Cerav
Kıbrıs’ın kuzeyi ve Türkiye, günlerdir Halil Falyalı suikastını konuşuyor. Otel, casino, kumarhane ve sanal bahis alanlarındaki faaliyetleriyle bilinen Falyalı’nın öldürülmesinin ardından açılan soruşturma kapsamında suç örgütü lideri Mustafa Söylemez, kardeşi Faysal Söylemez ile toplam gözaltı sayısı 10’a yükseldi.
Peki, Falyalı suikastı bize ne anlatıyor? Asıl bakmamız gereken arka plan nedir ya da kimlerdir? Sormaya devam ediyoruz. Bu sorularımızı Kıbrıslı hukukçu Aslı Murat’a da yönelttik. Avukat Murat, 23 Ocak’ta gerçekleştirilen Kuzey Kıbrıs genel seçimlerinde Cumhuriyetçi Türk Partisi’nden (CTP) milletvekili adayı da olmuştu.
Türkiye’nin “suç laboratuvarı” olarak kullandığı Kuzey Kıbrıs’ta Falyalı suikastının siyasete, Türkiye’ye uzanan bağlarını ve arka planını biz sorduk, hukukçu Aslı Murat değerlendirdi.
- Kıbrıslı suç örgütü lideri Halil Falyalı’ya yapılan suikastı hangi çerçevede değerlendiriyorsunuz?
Gerek Kıbrıs’ın kuzeyinde gerekse Türkiye’de gerçekleştirilen soruşturmalara paralel olarak kamusal alanda da pek çok değerlendirme yapılıyor. Bunların büyük bir kısmı “mafya el değiştirme süreci-mafya içi hesaplaşma”, “mafya-siyaset ilişkilerinin” derinleştirilmesi üzerinden şekilleniyor. Tabii ki bunu sadece Kıbrıs özelinde düşünmemek gerekiyor. Çünkü bu kadar büyük bir olayın ciddi bir organizasyona ihtiyacı var. Uluslararası ağa sahip bir konu. Özellikle Sedat Peker’in ifşalarının ardından bizde de konu biraz tartışılmıştı. Ama her ne hikmetse Falyalı meselesi dokunulmaz olarak kaldı. O zaman da hayırsever iş insanı tanımlamaları ile uyuşturucu ticareti-kara para aklama iddiaları boğuldu, hiçbir soruşturma yürütülmedi ve üstü kapatıldı. Belli ki bazı kesimler için süreç gizli ve derinden devam ettirildi, cinayet ilmek ilmek örüldü. Evinin önünde, profesyonelce öldürülmesi bize bunu kanıtlıyor. Açıkçası Falyalı’nın dahil olduğu derin suçların organizatörlüğünün el değiştirildiğini düşünüyorum. Yaşam Ayavefe ve Mustafa Söylemez isimleri geçiriliyor. Hatta biliyoruz ki Söylemez cinayetten saatler sonra, saat 04:00 uçağı ile Kıbrıs’tan İstanbul’a uçuyor. Şu anda her iki ülkedeki soruşturmada da adı tetikçiler arasında anılıyor. Adadan çıkmadan yakalanmış olsaydı, belki de sürecin seyri daha farklı bir şekilde ilerleyebilirdi. Ayrıca diğer bir soru işareti de o gece internette yayılan MOBESE görüntüleri. Daha sonradan eski görüntüler olduğu söylendi ama polis teşkilatı aslında gizli olması gereken MOBESE görüntüsünün Türkiye’deki bir gazetecinin eline ne şekilde geçtiğine dair bir açıklama yapmadı. Aynı şekilde kalaşnikofun nasıl adaya sokulduğu da muamma.
- Halil Falyalı’dan önce başka isimler de öldürüldü hatta Kıbrıs’ta da Akacan’lara bir saldırı oldu değil mi?
Birbirleri arasında bağlantı henüz kurulamamış olsa da, Falyalı ve şoförünün öldürülmesinden yaklaşık 1 hafta önce, ismi sanal bahis siteleri ile anılan Bulut Akacan’ın babası evinin önünde bacağından kurşunlandı. Akacan bu olayın ardından hastane önünde çektiği videoda, önceden de tehdit edildiklerini, polise şikayetçi olduklarını ve koruma istediklerini ama kabul edilmediğini aktardı. Hatta bu süreçte Türkiye elçisi Ali Murat Başçeri’nin kendisini elçiliğe çağırdığı, “polise şikayet ederek hata ettiğini, kendisini tehdit eden Ulucanlar’a bizzat ulaşacağını” söylediğini aktardı. Tüm bunları birlikte değerlendirdiğimiz zaman, meseleyi siyasetten, bürokrasiden ari olarak tanımlamak mümkün olmuyor. Keza Falyalı’nın Ulusal Birlik Partisi ile olan ilişkileri de hesaba katıldığında, iç içe geçmiş bir ilişki ağı kurulabilir.
- Önceki başbakanınızın istifa etmesine yol açan bir süreç yaşandı. Şantaj kasetiyle istifa etmek zorunda kaldı, bu şantaj kasetinin de Falyalı’nın elinden çıktığı konuşuldu…
Aslını isterseniz başbakanın istifasını sadece o kasete bağlamak doğru değil ama itici güç olduğunu söylemek mümkün. Kendi partisi içinde de çok fazla tercih edilen bir kişi değildi. Hatta bunun biraz daha öncesine gidilmesi gerekiyor. Ulusal Birlik Partisi’nin (UBP) genel başkanının belirleneceği kurultay, özellikle dıştan gelen siyasi müdahalelerle ertelendi, şimdiki başbakan o zaman en fazla oylardan birini alıp ikinci tura gidecekken seçimden geri çekildi. 1 sene boyunca kurultayları yapılmadı. AKP şimdiki başbakanı çok fazla istemiyordu. Partinin başına geçtikten sonra da uzun süre kendisi ile temas kurmadılar. Falyalı, kasetin yayınlandığı dönemde casinosunda yaşanan bir darp meselesinden dolayı tutuklanmıştı. O süreçte gerçekleşmesi konuları birbirine bağladı. Tabii ardından Falyalı’nın elinde pek çok kaset olduğu da iddialar arasında anıldı. Sanki birileri Falyalı’nın adının sürekli gündemde olmasını istiyordu. Falyalı’nın yaydığı kanıtlanamadı, gerçi kimse de bunun üzerine gitmedi. Filmi yayınlanan Ersan Saner’in şikayeti olmasına rağmen konu sönümlenip kapandı.
- Başbakanınızın istifası sonrası yakın bir genel seçim yaşadınız. Bu seçime de tıpkı Türkiye gibi Falyalı’nın da müdahalesi olduğu konuşuluyor. Sizin de aday olduğunuz seçim süreci ve müdahalelerle ilgili neler söyleyebilirsiniz?
Falyalı, önceden de söylediğim gibi Ulusal Birlik Partisi ile yakından ilişkileri olan bir kişiydi. Cenazesine bakıldığında da hükümetten kişilerin, yine UBP’den seçime katılıp cumhurbaşkanı olan Ersin Tatar’ın oralarda bulunduğunu görüyorsunuz. Geçmişte de Karpaz bölgesinde seçim çalışması yapan Cumhuriyetçi Türk Partisi yetkililerinin darp edilmesi meselesi olmuştu ki, orada da Falyalı işin içindeydi. Çünkü UBP ile içli dışlı bir kimseydi. Kendi bölgesinde CTP’lilerin çalışma yapmasına müsaade etmek istememişti. Her seçim sürecinde maddi destek sağladığı söyleniyor. AKP-MHP iktidarının 23 Ocak Kuzey Kıbrıs genel seçiminde, geçtiğimiz cumhurbaşkanlığı gibi doğrudan ve ağır bir müdahalesi olmadı ama yine de gerek Türkiye’nin gerekse karanlık güçlerin maddi anlamda katkı sağlayıp müdahale ettiği söylenebilir.
- Falyalı suikastının ardından devlet-mafya-siyaset üçgeninin Kıbrıs’a yansıması nasıl olacak, sizin endişelerinizde öne çıkan başlıklar nedir?
Falyalı ile özellikle UBP üzerinden ilişkiler yeni değil. Uzun bir geçmişe dayanıyor. Kıbrıs’ın kuzeyi, Türkiye’de kumarhanelerin kapatılması ve buraya taşınması ile daha da karanlık bir noktaya çekildi. Zaten uluslararası hukuk dışında, siyasi manada tanınmayan bir toprak parçasından bahsediyoruz. Her türlü suçun yuvası olabilecek bir yapı, bir kara delik. Sadece kara para açısından konuşacaksak, sadece casinolar ve uyuşturucu değil, son zamanlardaki sanal bahis ve ağırlıklı olarak gece kulüpleri ama artık dışarıda da gerçekleştirilen insan ticareti mevzusunu da ele almak gerekiyor. Birbirinden bağımsız olarak görünse de gece kulüpleri genelinde çalıştırılan “seks kölesi” kadınlar konusu da ada yarısındaki karanlık alanlardan biri. Devletin ciddi şekilde vergi aldığı ve yaşanan hak ihlallerine dokunmadığı mekanlar. Gerek sanal bahis gerekse gece kulüpleri meselelerinde dönem dönem pek çok siyasinin de adı anıldı. Kıbrıs’ın kuzeyi, dokunulmaz alanlarda (özellikle casino ve gece kulüpleri) gerçekleşen mafya ağları hakkında üç maymunun oynandığı bir diyar.
Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’a gelince, zaten seçim süreci ciddi şaibeler barındırıyor. Hatta bunun üzerine bir rapor bile yazıldı. Hem mafya hem siyasetin kol kola girdiği bir dönemden bahsediyoruz. Açıkçası ben bu cinayetin (Falyalı) ardından kara para trafiğine yönelik bir el değişikliği olacağını düşünüyorum. Bu da aynı karanlığın devam edeceği anlamına geliyor. O yüzden -her ne kadar umutlu olmasam da- tetikçilerin ötesinde azmettiricilerin kimler olduğunun, nasıl bir paylaşım savaşı gerçekleştiğinin ve siyasetin bunu neresinde durduğunun tespit edilmesi gerekir. Ama dedim ya, büyük ihtimalle bunların hiçbiri olmayacak. Hatta beraberinde siyasi değişimlere de gebe olunabilir. Çünkü mafya yanındaki siyasi güçle birlikte var oluyor veya geriliyor.
- Türkiye’nin cenderesindeki Kuzey Kıbrıs, bu cendereden ve suç örgütlerinin cenneti olmaktan nasıl kurtulabilir?
Kıbrıs’ın kuzeyinin bu noktaya gelmesi kısa sürede olmadı. Belki Türkiye’deki insanlar bu meseleyi yeni yeni fark etmeye başladılar. Çoğu zaman bilgisizlik de içeren yaklaşımlarla, “cennet ada”, “yavru vatan” gibi söylemlerle anılan memleketimizin gerçek yüzü şimdi iyice açığa çıkmaya başladı. Düşünsenize kendi polisimizin idaresi bile Türkiye askerinde, yani dolayısıyla Türkiye siyasi idaresine bağlı. Hiçbir şekilde müdahale edebilmemiz mümkün değil. Uluslararası denetimin dışında olduğumuz ve çoğu zaman ucu Türkiye’deki derin güçlere dokunduğu için bu şekildeki organize suçlar aydınlatılamıyor. 90’larda Türkiye’ye paralel olarak Kuzey Kıbrıs’ta da faili meçhul cinayetler ve bombalama olayları yaşandı. Siyasi parti binalarına, siyasilerin evlerinin önüne bombalar konuldu. Hiçbiri açığa çıkarılmadı. En büyük yaralarımızdan biri Kutlu Adalı cinayeti. Hâlâ bekliyoruz. Bizim için kurtuluş ve Kıbrıslı Türklerin kendi iradesine sahip olması -kendi ayaklarının üzerinde durması- federasyona dayalı bir barıştan geçer. Son zamanlarda Cumhurbaşkanı Tatar ve AKP iktidarının paralellik içinde ortaya attığı “iki devletli çözüm” dünyadan kopuk, gerçekleştirilmesi asla mümkün olmayan bir garabettir. Biz bu inattan ötürü her geçen gün daha çok içimize kapanıyoruz, yalnızlaşıyoruz ve gittikçe daha çok karanlığa mahkûm oluyoruz. Tabii ki çözümün gerçekleştirilmesini beklemeden de yapılması gerekenler var. Mesela polis yasasındaki değişiklik ile kolluk güçlerinin yerel sivil idareye bağlanması, vatandaşlık yasasında değişiklik yapılması, adaya giriş çıkışların ciddi şekilde denetlenmesine imkan yaratacak mekanizmaların güçlendirilmesi ve kara para aklanmasına zemin yaratan alanların korkusuzca denetlenmesi gibi uzayan bir çözüm listesi olabilir. Ama bunun için kararlı bir siyasi irade gerekiyor. Şimdiki yapıdaki, gelecek günlerde kurulacak yeni hükümet senaryolarına bakıldığında (UBP-DP-YDP) pek mümkün olduğunu söyleyemem.