Her gün yüzlerce obüs ve roket atılıyor. Onlar alkışlıyor. E hani ekonomik kriz vardı. “Bu paralar nerden geliyor?” diye sormuyorlar. Çünkü çözüm önerileri ve projeleri yok
Herdem Fırat
Ortadoğu’nun en yakıcı sorunlarının başında Kürtlerin toplum ve ulus olmaktan kaynaklı haklarının yok sayılması veya şiddetle bastırılmak istenmesinin sonucu olarak meydana gelen demokrasi ve özgürlük sorunu gelmektedir. Konu Kürtler olunca ‘sorun’ kavramını da dikkatli kullanmak gerekiyor. ‘Kürt sorunu’ denilince Kürtlerin sorun oluşturduğu veya varlıklarının problem olduğu gibi bir anlam da oluşabiliyor. Diğer bir deyişle meselenin ne olduğu anlaşılmayabiliyor. O yüzden meseleye Kürtlerin özgürlük ve demokrasi talebi olarak bakmak daha doğrudur. Soruna doğru tanım konulmadan doğru çözüm de geliştirilemez.
200 yıla yakındır Kürtler temel demokrasi ve özgürlük haklarını kullanabilmek için bir arayış içindeler. Devletle yaşadıkları sorunlar diyalog ile çözülmeyince doğal olarak başka yollar denendi. Çoğunlukla talepler sert bir şekilde bastırıldı. Devlet şiddetine tepki olarak karşı şiddet gelişse de hiçbir zaman eşit bir durum sağlanamadı. Devlet her zaman daha büyük şiddet araçlarını devreye koyarak yok etme-imha etme yolunu seçti. Osmanlı’nın son döneminden başlayarak şiddet araçlarının yanında asimilasyon politikaları da devreye kondu. Asimilasyon politikaları ile “olmayan halkın hakları da olamaz” yaklaşımı geliştirildi. Ancak aradan onca zaman geçmesine rağmen ne şiddet araçlarıyla ne de asimilasyon politikalarıyla mesele çözülemedi. Daha da kangren hale geldi. Şimdi öyle bir aşamaya geldi ki Kürtler sadece kendileri için değil tüm Ortadoğu’nun demokrasi ve özgürlük meselesinde kilit konuma geldiler. Mücadele sonucu muazzam bir deneyim kazandılar ve büyük bir demokrasi ve özgürlük mirası-zemini inşa ettiler. İşte bu gerçeklikten faydalanacağına maalesef hala uyduruk yok etme politikaları izleniyor. Türk devletinin son Rojava saldırısını da bu politikaların bir sonucu olarak okumak gerekir.
Türkiye tarihinin en önemli seçimlerinden birine doğru gidiyor. Tüm çevreler var güçleriyle cumhuriyetin ikinci yüzyılına hazırlanıyorlar. Sol-sosyalist hareket, muhafazakarlar, sağcılar, Kemalistler, ulusalcılar, Kürtler, dini ve etnik azınlıklar… hepsi kendi istedikleri bir cumhuriyeti inşa etmek için yoğun çaba içindeler. Birinci cumhuriyet inkar ve imha üzerine inşa edildi. Asli kurucu öğelerini bile yemekten geri kalmadı. Ve halen de sakat doğmuş bu cumhuriyet varlığını devam ettiriyor. Haliyle bu durumdan şikayetçi olan herkes değiştirmek istiyor. Ancak bu değiştirme istemi eğer doğru bir çerçeveye oturtulmasa çok daha büyük tehlikeler kapıda bekliyor olacak.
Geçen gün Saadet Partisi Genel Başkanı Twitter’da bir paylaşım yaptı. Paylaşımda mevcut iktidar hedeflendiği açıktı. Şöyle diyordu: “Altını kalın harflerle çizerek söylüyorum; her şeyden önce anlayamadığınız bir problemi çözmeyeceğinizi anlamaya mecbursunuz.” Çok yerinde bir tespit. Yüzyıllık sorunun asıl kaynağına işaret ediyordu. Buraya kadar gelmek de tabi önemli bir şey lakin meseleyi kendisinin ve içinde yer aldığı Millet İttifakı’nın da anlamadığı ortada. Demokrasi ve özgürlükler derken sadece kaba bir söylem olmasının ötesine gidilmiyor.
Bir de hepsi tutturmuş ekonomik kriz diye. Hiçbiri de bu ekonomik krizin sebebi nedir diye sormuyor. Onlar sormuyor ama iktidarın temsilcileri açık açık söylüyorlar. AKP milletvekili Nurettin Canikli meclis kürsüsünde bas bas bağırıyordu. “F-16’lardan atılan akıllı mühimmatın tanesi 400 bin dolardan 1,2 milyon dolara kadar çıkıyor. En son yerli olarak geliştirdiğimiz nüfuz edici bombanın bir tanesinin maliyeti 1,2 milyon dolar. Fırtına obüslerinden atılan, sık sık, çok namlulu roketatarlardan atılan bir tane mühimmatın maliyeti 5 bin dolar. En ufak bir operasyonda binlercesi atılıyor.” Böylece paraların en çok nereye harcandığını da açıklıyordu. Daha önce de Erdoğan bir merminin fiyatından haberiniz var mı diye sormuştu. Ama muhalefet gidip öğrenme tenezzülünde bulunmadı. Onların sormamasına rağmen iktidar söylüyor. Krizin asıl nedeninin savaş olduğunu söylüyor. Fakat muhalefet sessiz. Bunları duymak istemiyor. Başka ıvır zıvırlarla ilgileniyor. Yandaş ve muhalefetin medyasının hiçbiri bu sözleri haber yapmadı.
Rojava’ya onlarca uçakla saldırı yapılıyor. Her gün yüzlerce obüs ve roket atılıyor. Onlar alkışlıyor. E hani ekonomik kriz vardı. “Bu paralar nerden geliyor?” diye sormuyorlar. Çünkü çözüm önerileri ve projeleri yok. Ülkeyi ancak savaşla yönetebileceklerine inanıyorlar. İktidar onların bu gerçeklerini bildiği için her sıkıştığında yeni bir adla yeni bir operasyon başlatıyor. Ondan sonra gündem şak diye değişiyor.
Taksim’de bir bomba patlatıldı. İçinde çocukların da olduğu 6 kişi öldü. Bu bombayı kim patlattı diye sorarken iktidar cevap olarak hava saldırılarını başlattı. Bombacının kimliğinden tutun da yapılış şekli ve amacına kadar birçok soru işareti vardı. Tüm deliller planlanmış ve kontrollü bir patlama olduğunu gösteriyordu. Herkes de doğal olarak sormaya başladı. Ama sonuç? Sonuç kocaman bir unutkanlık. Sanki 26 gün önce bu ülkede bir bomba patlamamış gibi. Söz konusu Kürtlere karşı savaş olunca gerisi teferruat oluyor. İşte muhalefetin hala anlamadığı husus bu. Eğer Rojava’ya dönük hava saldırıları başladığında muhalefet, “Sen önce patlamanın hesabını ver” deme cesaretini gösterseydi o zaman bir şeyleri değiştirebilirdi. İktidarın esas gücünü kırmak istiyorsan onun araçları ve argümanlarıyla değil çözüm önerileri ve projeleriyle yürüyeceksin. İktidar Kürtlerin demokrasi ve özgürlük haklarını rehin almış durumda. O zaman sen de bu hakları rehin tutmaya çalışırsan kazanamazsın. Kazansan bile ancak onun gibi olabilirsin. Çözmek istiyorsan doğru anlayacaksın. Okulda öğretmen her zaman şöyle derdi: Soruyu anlamak çözmenin yarısıdır. Şimdi muhalefete bakınca, sorunu çözmenin yarısına gelmeyi bırakalım, daha eksilerde seyrediyor.