İzmir-Kırıklar 1 nolu F Tipi Cezaevi’nde kalmakta olan Berdan Ulaş Dilsiz, bize gönderdiği mektubunda şöyle diyor:
“Ben 2000 yılında doğdum ve İstanbul’un Kağıthane-Nurtepe Mahallesi’nde ikamet etmekteydim. Daha 7- 8 yaşlarındayken, gözüme postallarıyla vuran polisler yüzünden devlet şiddetiyle tanıştım. Bu olay, bende kalıcı hasar oluşturdu. Yaşım ilerleyip, 13-14 yaşlarıma geldiğimde mahalledeki polislerin hakaretleri, baskıları, darpları ve iftiraları hiç bitmedi. Arkadaşlarım arasında, toplum içerisinde küçük düşürüldüm. Her geçen yıl bu durum devam etti. Suçum onlar gibi düşünmemekti. 2 Ekim 2018 günü meydana gelen ve iki kişinin vurulması olayıyla hiçbir alakam olmadığı halde, olay mahallinde olmadığıma dair kamera görüntüleri ve hiç tanımadığım şahitlerim bulunmasına rağmen keyfi bir şekilde tutuklandım. Ailem vurulan şahısların aileleriyle görüştüğünde, polis baskısıyla hakkımda ifade verdiklerini söylemişler. Nitekim yapılan ara karar mahkemesinde yüzüme bile bakamadılar. Haksız şekilde 9 aydır hapiste tutulmaktayım. Bu arada, abim de tutuklandı ve bir başka cezaevinde tutuluyor. Aynı cezaevinde kalmak için verdiğimiz dilekçelere cevap verilmiyor. Bu taleplerle, 11 Haziran 2019 gününden itibaren ölüm orucuna başladım. Bu durumu sizlerle paylaşmak istedim. Bize yapılan adaletsizliğin son bulması umuduyla…”
Bolu F Tipi Cezaevi’nde bulunan Mehmet Manas Doğanay, bize gönderdiği mektubunda özetle şöyle diyor:
“Ülkenin hapishanelerinde uzun zamandır süren tecrit ve ona bağlı sorunlar var. Mevcut kazanılmış haklarımızın gasp edilmesi söz konusu. Bunların en başında gelen ise sohbet hakkımızın uygulanmayışıdır. Bilindiği gibi Adalet Bakanlığı’nın 2007’de yayınladığı 45/1 nolu genelgesiyle 10 kişinin haftada 10 saat sohbete çıkma hakkı vardır. Fakat bu hakkımız yıllardır tam olarak uygulanmamaktadır. Kısıtlı olarak 2.5 saat uygulandığında bile açık görüş, genel arama, resmi tatil ve mahkeme günlerine denk geldiğinde uygulanmamaktadır. Halbuki sohbetin bu faaliyetleri engellemesi söz konusu bile değildir. Hukuk keyfice hiçe sayılmaktadır
Hapishane idaresi, Türkiye İnsan Hakları Kurumu’na (TİHEK) sohbet hakkının neden uygulanmadığına ilişkin cevaben yazısında ise minimum 2.5 saat çıkarıldığımız söyleniyor. Bu demektir ki, uygulamanın bir de maksimumu var. Hayır, biz hiçbir zaman 2.5 saatin fazlasını görmedik. Aynı yazıda “Aramalara denk gelip de, yaptırılmayan sohbetlerin telafisi sonra yaptırılmaktadır” deniyor. Bu doğru değildir. Sayısız kez sohbetimiz iptal edilmesine rağmen, bir kere bile telafisi yapılmamıştır. Tecrit uygulamaları bununla da sınırlı kalmamakta, hapishanede aynı davadan arkadaşlardan uzakta, farklı blokta tutulmaktayız. Somut ve mantıklı hiçbir nedeni olmayan bu uygulama nedeniyle ailelerimiz de mağdur olmaktadır. Ziyaretimize birlikte gelmeleri ve ekonomik olarak yardımlaşmaları engellenmektedir. Bizimle birlikte ailelerimize de tecrit uygulanmaktadır. Bir diğer önemli sorunumuz da kitap-yayın hakkımızın engellenmesidir
Hapishane idaresi 10 ile sınırlanan kitap-yayın hakkımızı türlü oyunlarla gasp etmeye çalışıyor. Bu sınırın kaldırılması gerekirken hücrelerimizde bulunan arkadaşlarımızla aramızda paylaştığımız kitaplara dahi, “sana ait değil” denilerek elimizden alınmaktadır. Bir yanda kıraathane-kütüphane açılışları yapıyorlar ama diğer yandan hapishanelerde kitap-yayın düşmanlığı devam ediyor.”
Elazığ 2 nolu Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde tutulan Ergin Doğru, bize gönderdiği kartta şöyle diyor:
“Uzun süredir yazamadım. Bir hatırınızı sorayım dedim. Ben de iyiyim; değişen bir şey yok. Açlık grevleri bitti ama koşullarda henüz değişim olmadı. Tedaviler doğru dürüst yapılmadı. Benim yanımda bulunan bir arkadaş, ilk gruptaydı ama tedavi diye hastaneye götürülüp, serum takıp, geri getirdiler. Sonraki gün test için götürüp, getirdiler. Halbuki bu arkadaşların doktor kontrolünde kalması gerekiyordu ama yapmadılar. Kısmi arama diye odalar dağıtılıyor. Örneğin benim 5. kez yazılarıma el koydular ve hâlâ geri alamadım. Özcesi burada çok değişen bir şey yok. Zaten ülkenin genel havası en çok burada görünüyor. Dışarısı bulutlu olsa, burası hapşırmaya başlıyor. Gazeteyi halen alamadığımız için sizlerin durumunu da bilemiyoruz. Selamlar…”
Tekirdağ 1 nolu F Tipi Cezaevi’nde bulunan Mehmet Özkan Şahin’in göndermiş olduğu “Kadınlar Rakka Yolunda” isimli iki adet kitabı bize ulaşmış bulunuyor. Söz konusu kitapları, ilgili kişilere göndereceğiz.
GÖRÜŞÇÜLERİN DİKKATİNE
İçerideki akraba ve arkadaşlarını ziyarete gidenler, gazetemizin içeriye alınması konusunda yardımcı olabilirler. Cezaevine gazete alınan bayiyi öğrenmeleri halinde – idareye sorabilirler gazetenin satıldığı yerden öğrenecekleri başbayiye telefon ederek, söz konusu gazete bayisine gazete gelmesini
isteyebilirler. Böylece kimi cezaevi idarelerinin “Gazete buraya gelmediği için mahpuslara Yeni Yaşam veremiyoruz” şeklindeki açıklamalarına cevap olabiliriz.
Mektubu gelenler:
Zeki Kayar – Bandırma 1 nolu T Tipi Cezaevi
M. Manas Doğanay – Bolu F Tipi Cezaevi
Caner Koç – Bolu F Tipi Cezaevi
Ergin Doğru – Elazığ 2 nolu Yüksek Güvenlikli CİK B.
Ulaş Dilsiz – Kırıklar 1 nolu F Tipi Cezaevi
M. Özkan Şahin – Tekirdağ 1 nolu F Tipi Cezaevi