2018 yılı kadınlar için zor geçti. Mücadeleler sonucu kazandıkları hakları ya tırpanlandı ya da gasp edildi. Sessiz kalmayan kadınlar, hemen her fırsatta alanlara çıkarak haklarından vazgeçmeyeceklerini duyurdular.
Nevin Cerav/İstanbul
Yeni bir yıla giriyoruz. Geride bıraktığımız yıl bir çok baskı ve hak gasplarına tanıklık ettik, aynı zamanda buna karşı mücadeleye de. Kuşkusuz geride kalan yılın en çok baskılara maruz kalan ama buna karşı direnenleri de kadınlar oldu. 2019’a girmeye günler kala, 2018’in kadınlar açısından öne çıkan gelişme ve olaylarını derledik. 2018 verileri işsizliğin en çok kadınları etkilediğini ve kadınların bütün işsizlik türlerinde erkeklerden daha fazla işsiz kaldığını gösterdi. Haziran 2018 TÜİK verilerine göre; kadın işsizliği yüzde 13,2 olarak açıklanırken, kentsel kadın işsizliği ve genç kadın işsizliği çok daha yüksek oranda seyretti.
İşçi direnişinde yeni bir eşik: Flormar
Kozmetik firması Flormar’ın Kocaeli Gebze’deki fabrikasında Petrol-İş Sendikası’na üye oldukları için işten atılan çoğu kadın 130’dan fazla işçi, Mayıs 2018 tarihinde direniş başlattı.Kadın örgütlerinin de destek verip dayanışma gösterdiği eylem 225. gününe ulaştı.
Nobel Barış Ödülü
Tecavüzün savaşlarda bir silah olarak kullanılmasını engellemek amacıyla yürüttüğü çalışmalardan dolayı Nadya Murad, Nobel Barış Ödülü aldı. Kendisi de IŞİD tarafından esir alınan Nadya Murad, daha sonra kaçmayı başarmış ama saldırı sırasında annesini ve 6 erkek kardeşini kaybetmişti.. Ezidiler için mücadele eden Nadya Murad, aynı zamanda BM İyi Niyet Elçisi seçildi. Murad’ın bir süre önce Irak Merkezi Hükümeti KDP yetkilileri ve Dış İşleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile görüşme gerçekleştirip, teşekkür etmesi ise tepkilere neden oldu.
Cinsiyet eşitliğinde Türkiye en geride
Dünya Ekonomik Forumu, 2018 Cinsiyet Eşitliği Raporu açıkladı. 149 ülkedeki eğitim, sağlık, siyaset ve iş hayatını inceleyen rapora göre, Türkiye 149 ülke arasında 130. sırada yer aldı. Türkiye iş hayatına katılım ve fırsat eşitliği alanında 131., eğitim alanında 106., sağlık alanında 67., siyasete katılım alanında ise 113. sıraya geriledi.
11 ayda 394 kadın öldürüldü
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun, 2018 Ocak-Kasım arasındaki 11 aylık verilerine göre, erkekler tarafından öldürülen kadınların sayısı 394 oldu.
İstismarda ilk sıralarda
İHD İstanbul Şubesi Çocuk Hakları Komisyonu raporuna göre, son 16 yılda 18 yaşın altında 440 bin çocuk doğum yaptı. Cinsel suçların yüzde 46’sı çocuklara karşı işlendi. Türkiye, çocuğun cinsel istismarında dünyada 3. sırada yer aldı.
158 gebe çocuk gizlendi
İstanbul Küçükçekmece’deki Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne 5 aylık süreçte gelen, yaşları 18’in altında 39’u Suriyeli 115 çocuğun hamile olduğu saptandı. Bu kayıtların ‘zorunlu’ olmasına karşın polise bildirilmediği açığa çıktı. Olayı hazırladığı tutanakla savcılığa bildiren hastane görevlisi hakkında inceleme başlatıldı ve görev yeri iki kez değiştirildi. Görülen davada, sorumlu 2 kişi son duruşmada serbest bırakıldı. Sağlık Bakanlığı’ daha sonra yayımladığı raporla, tespit edilen gebe çocukların sayısının 115 değil, 158 olduğunu itiraf etti.
Kadın köyü kuruldu
İnşası iki yıl süren, birçok kadın örgütünün bir araya gelerek görüş alış verişinde bulunduğu Jinwar Köyü, Kuzey Suriye’nin Cizre Bölgesi’ndeki Dirbesiye kentine yakın bir yerde kuruldu. Dünyada bir ilk olan Jinwar’ın açılışı 25 Kasım Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’nde yapıldı. 30 haneden oluşan, tüm evlerin topraktan yapıldığı Jinwar’da, komünal bir yaşam esas alındı ve kadınların kendilerini güvende hissedebileceği bir yaşam alanı hedefiyle hareket edildi. Jinwar’da şu anda okul, sağlık ocağı, akademi, müze, fırın, hastane, yemekhane ve köylülerin hayvanlarını koyabileceği ahır bulunuyor.İlk kadın köyü olan Jinwar, dünyada birçok kadın örgütü tarafından yakından takip ediliyor.
152 kadın kurumundan ortak bildiri
Ağustosta, 152 kadın kurumunun imza attığı ortak bir bildiri yayınlandı. “Haklarımızdan da mücadelemizden de vazgeçmeyeceğiz” sloganıyla yayınlanan bildiride, kadınların eşitlik, özgürlük ve insan onuruna yakışır yaşam şartlarına sahip olma mücadelesinin yüzyıllardır sürdüğüne dikkat çekildi. “Biz kadınlar, Türkiye’nin tarih boyunca değişen erkek egemen yapılarına her zaman karşı durduğumuz gibi, bugün de karşı duracağız” diyen kadınlar, herkesi sorumluluk almaya çağırdı. Kadın örgütleri, Türkiye’nin dört bir yanındaki kadınlarla büyük bir ‘Türkiye Buluşması’ gerçekleştirmek üzere hazırlık yapıyor.
Jin TV yayın hayatına başladı
8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde açılan ve 3 aya yakın bir süre test yayını yapan kadın televizyonu Jin Tv, haziran ayında normal yayınına başladı. Newa Kadın Vakfı tarafından Fransa’nın başkenti Paris’te katledilen Kürt kadın siyasetçiler Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez’in katledilişinin yıldönümü olan 9 Ocak’ta kurulan Jin Tv, “Kadının sesi, yaşamın yüzü” sloganıyla açıldı. Kameramanından programcısına, sunucusundan montajcısına kadar tamamı kadınlardan oluşan bir ekiple yayın yapana Jin Tv, yayınlarında kadınların yaşamlarının her alanına yönelik konuları kadın bakış açısıyla sunuyor.
Nafaka hakkı
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın açıkladığı 100 günlük eylem planında kadınların nafaka hakkı da hedefe konuldu.Eylem planında 15. madde olarak sunulan ve ‘Nafaka ödemesi sisteminin adil bir hale getirilmesi gerekmektedir’ denilerek, yeniden düzenleneceği söylendi. 2018’in son çeyreğinde kadınlar tarafından en çok tepki gösterilen konulardan biri olan nafaka hakkı, boşanmanın zorlaştırılması ve kadınların evliliğe mahkum edilmesi olarak değerlendirildi.
Mor Meydan
24 Haziran baskın seçim öncesi, politikacıların cinsiyetçi söylemlerine karşı Kadın Savunma Ağı ‘Mor Meydanlar’ kuruldu. Erdoğan ve Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce tarafından sarf edilen cinsiyetçi söylemlerden yola çıkan kadınlar, “Er meydanına karşı Mor Meydan” fikriyle hareket etti. Mor Meydan’ların sadece bir alan olarak düşünülmemesi gerektiğini belirten kadınlar, “Kadının bulunduğu durak, çalıştığı iş yeri ve kadının olduğu her yeri bir Mor Meydan’a çevirmeyi planlıyoruz” dediler.
Seçimlerde cinsiyetçi sözler
Recep Tayyip Erdoğan: “Bir adam gibi ölmek var, bir de madam gibi ölmek var.” Muharrem İnce: “Gel karşıma, erkekçe dövüşelim” Kemal Kılıçdaroğlu: “Erkek işsizse, hıncını gelir karısından alır.” Bülent Arınç: “İffet çok önemli. Sadece bir isim değil, kadın için de bir süstür.”
8 Mart’ta binlerce kadın yürüdü
8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde binlerce kadın İstanbul İstiklal Caddesi’nde Feminist Gece Yürüyüşü gerçekleştirdi. Başta kadına yönelik şiddet, cinsel saldırı ve çocuk istismarı olmak üzere, iktidarın politikalarını protesto eden kadınlar, ‘İtaat etmiyoruz, susmuyoruz, korkmuyoruz’ pankartıyla yürüdü. Mor bayraklar, dövizler ve pankartlar taşıyan hemen her kesim ve yaştan binlerce kadın, ‘Yaşasın mücadelemiz’, ‘Jin, jiyan, azadi’, ‘Sokakları da, meydanları da terk etmiyoruz’ sloganları attı.
25 Kasım’da sokaklara döküldüler
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü’nde kadınlar birçok yerde eylemler düzenledi. Kadın cinayetlerine, şiddete, istismara, eşitsizliğe, ayrımcılığa, krizin giderek derinleştirdiği yoksulluğa karşı talepleriyle birçok ilde alanlara çıkan kadınlar, polisin baskı ve şiddetine maruz bırakıldı. Kadınların kazanımlarının iktidar tarafından hedef haline getirilip geriye götürülmesine, ağırlaşan yaşam koşullarına, kadını aile içine hapseden politikalara, yoksulluk, işsizlik ve güvencesizlik ortamında şiddetin giderek vahşileşmesine ve artmasına karşı seslerini yükselten kadınlar, bütün engellemelere rağmen, Türkiye’nin dört bir yanında “Haklarımızdan ve hayatlarımızdan vazgeçmeyeceğiz” dedi.
19. yüzyıla mahkum, 21. yüzyıl yaşayanları olabilir miyiz?
Av. Arzu Aydoğan
2018, acaba 19. yüzyılda mıyım diye düşündüren bir yıl oldu. Yaşamam gereken çağda ve koşullarda yaşamadığım gerçeği ile en yalın ve yoğun olarak bu sene yüzleştim. Havaalanı işçilerinin “iş cinayetleri çözülsün, tahtakurusu sorunu çözülsün, işçi kıyafeti verilsin, maaşlarımız ödensin” talepleriyle eylül ayında yaptıkları eylem gerek talepleri gerekse taleplere karşı takınılan tutum, beni zaman karmaşasına düşüren gelişmelerden biriydi. Bu insani taleplere verilen cevap, bir gece yarısı operasyonu ile şiddet uygulanarak işçileri gözaltına almak olmuştu. Biz avukatlar, kulağımıza içeriden gelen “açız” sesleriyle, jandarma komutanlığı önünde 12 saat bekletilip işçilerle görüştürülmedik; onlar içeride, biz dışarıda eli kolu bağlı bekletildik. O gün, “‘hangi zamandayız, nasıl bir zeminde mücadele etmekteyiz’ sorularını aklıma bir iğne ile tutturdum adeta. Zaman ilerliyor, yıllar geçiyor, ancak kazanılmış haklar zemini ayaklarımızın altından kayıp gidiyordu.
O gün daha çarpıcı bir şekilde hissettiğim zemin kaymasını bir feminist avukat olarak kadın hakları alanında uzun süredir, adım adım yaşıyorum. 2018 uzun süredir geri atılan adımların daha da netleştiği bir yıl oldu. Nafaka hakkının sınırlandırılması, hakların geri alınmak istendiğinin en net göstergelerden biri oldu. Nafaka hakkı ile (ki zaten süresiz olmayan, şartların değişmesiyle yeni bir dava ile ortadan kaldırılıp, miktarda azaltma yapılabilen bir haktan bahsediyoruz) kadınların yaşayacağı boşanmadan kaynaklı olumsuzlukların bir nebze de olsa önüne geçilmeye çalışılmıştı. 2018 yılının son çeyreğinde ise, sanki toplumsal eşitlik hedefleri gerçekleşmiş gibi bu hakkın tartışılması, zaman yolculuğunda ne yöne gittiğimizi sorgulatır nitelikte. Diğer can alıcı tartışma/tartıştırma konusu ise 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’un “erkeklere yaşatılan zulüm” olarak görülmesi ve “yuva yıkan kanun” olarak manşetlere taşınmasıydı. “Yuvaları” yıkanın aslında eril şiddet olduğunun gölgelenip, genel olarak kadınları koruması beklenen kanunun hedef tahtasına konulması ise maalesef sorunun çözümünden giderek uzaklaşıldığının bir kanıtı. Yürürlüğe girdiği 2012 yılında, eksiklikleri üzerinden konuştuğumuz 6284 sayılı kanuna şimdi sıkı sıkıya sarılmak zorunda kalmamız, yine “yolculuk nereye” sorusunu sorduracak nitelikte.
2011 yılında İstanbul’da imzalanan, Türkiye’nin ilk imzacısı olduğu Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi, nam-ı diğer İstanbul Sözleşmesi, ilk yıllarda heyecanla karşılanmıştı. Geçen 7 yılda sözleşmenin uygulamaya geçirme konusunda atılmış bir adım olmaması bir yana imzanın geri çekilmesini dillendirenler oldu.
2018’e müftülüklerin nikah yetkisinin yasalaşması ile girmiştik. Daha önceki yıllarda imamların 18 yaş altındaki evlendirmeleri kolaylaştırmasının yolu açılmıştı zaten. Sadece İstanbul’daki iki hastaneden yayılan, yüzlerle ifade edilen ‘çocuk gebeler’ haberleri ile sanki bu ülkede kız çocuklarının eğitimden koparılarak evlendirildiklerini bilmiyormuşçasına, bütün toplum şaşırdık.Evlilik adı altında meşrulaştırılan, aslında çocukların cinsel istismarı anlamına gelen 18 yaş altı evlendirmeler haricinde, kamusal mekanlarda gelişen çocukların cinsel istismarı karşısındaki cezasızlık nedeniyle sarsılmaya devam ettik. Haklarımız elimizden alınmaya çalışılırken, birçok uygulamada türlü geri duruşlar yaratılarak, kazanılmış haklarımız gasp edilirken, çocuk istismarı,taciz,tecavüz, kadın cinayetleri katlanarak hayatımızı kabusa çevirirken, mahkemelerde adalet arayışımız hüsrana uğrarken, artık sokaklar da yasaklandı kadınlara. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde kadınların yürümesine izin verilmeyerek bu hakkımıza da müdahale edildi. Müdahale edilen yürüyüşün ardından sokaklara dağılan kadınların eylem kararlılığının devam etmesi ise o günden kalan en umut verici şeydi. “Dayanışma yaşatır” sözü giderek dopdolu anlamlar kazanıyor. Yaşamımıza yönelen cinsiyetçi tehdit arttıkça, dayanışma artıyor. Beni aklıma iğne ile tutturduğum zaman karmaşasından uyandıran tek gerçek bu..