Karşısında anadilde savunma yaptıkları egemenlere ve onların sonsuz kibirlerine rağmen; bu mücadeleyi zindanlarda ve diğer alanlarda sürdürenlerin mücadelesi bizi ve dilimizi bir yok oluş tehlikesinden korumaktadır. İşte bizler bu mücadele kararlılığını örnek alarak üstümüze düşeni yapmalıyız
Esra Bilen
Theo Angelopoulos’un ‘Sonsuzluk ve Bir Gün’ filminde bir sahnede Yunan şair Solomos’un hikayesi anlatılır. Hikâyeye göre Yunanların Osmanlı esaretinden kurtulmak için silahlandıkları özgürlük savaşında Solomos, her gece rüyasında gördüğü annesinin çağrısı üzerine memleketi Yunanistan’a geri döner. Bir şairin özgürlük savaşı verilirken nasıl bir katkı sunabileceğini düşünen Solomos, sonunda özgürlük şiiri yazmaya karar verir ancak bir sorun vardır; kendisi Yunan olmasına rağmen İtalya’da doğup büyüdüğü için Yunancayı bilmemektedir. Bu sebeple şiirler yazmak için adadaki insanlardan kelime satın almaya başlar. Bilmediği anadilinde şiirler yazmak için kelimeler satın alan şair sonunda ‘Özgür Tutsak’ adında uzunca bir şiir yazar.
Bu filmi yıllar önce izlediğimde bana o sıralar mecliste bilinmeyen bir dil olarak tutanaklara geçen dilimizi, Kürtçeyi anımsatmıştı. Acaba bir gün Kürtçe tüm bu engellemelere yenilip bilinmeyen bir dil olacak ve Kürtçe şiirler yazmak isteyen şairler kelimeler satın almaya çalışacak mı diye düşündüm. Çünkü Kürtler on yıllardır fiziki, kültürel, siyasi her türlü soykırımla karşı karşıya olan bir halk. Dilleri de öyle. Daha birkaç gün önce Kadıköy Moda Sahilde Kürtçe müzik dinleyip halay çekerken oradan geçen bir polis ekibinin orada bulunan Kürt yurttaşları işkenceyle gözaltına aldığına şahitlik ettik. İşkence suçunun bir zamanaşımı yok. Ancak siyasal iktidarın değişmemesi durumunda işkenceye zamanaşımı yok hükmü sadece hukuk fakültelerinde okutulacak bir kavram olmaktan öteye geçmeyecek. Çünkü şehirleri talan eden, insanları bodrumlarda yakan, cezaevlerinde işkence ederek öldüren korkunç gerçekliğin değişime uğrayıp işkenceden ve işkenceciden hesap sormasını beklemek yersiz bir beklemektir. Tam da bu yüzden bu seçim hayat memat meselesidir. Bazıları bu seçimi referandum mefhumu ile izah etmeye çalışıyor. Bu tanıma katılıyor ve referandumun, bu toprakların sahiplerine işkence yapan sistemden kurtulmak ile kurtulmamak arasında yapıldığını düşünüyorum. Bu yüzden son bir haftada insan aklının almakta zorlandığı tüm siyasi gelişmelere karşı an’ın duygusallığı ile davranmak yerine bu tarihsel sorumluluğu görerek üstümüze düşeni yapmamız gerekir.
Bu sorumluluğu yerine getirirken seçim güvenliğiyle ilgili bazı hakları hatırlamanın önemli olduğu düşüncesiyle film sahnesiyle başladığım yazıya teknik hukuk bilgileriyle devam edecek ve bunları aktarma çabasına girişeceğim;
- Öncelikle oy verme yerinde bulunan bütün siyasi parti ve bağımsız adayların müşahitleri ile o sandık bölgesinde kayıtlı seçmenler oy sayımına katılabilir. Dolayısıyla oy verme saatinin bitiş saati olan 17.00’da tüm seçmenler oy kullandıkları sandığa gidip oy sayımını izleyebilirler. İlk turda oyların takibi konusunda ciddi eksiklikler yaşandığı göz önünde bulundurulduğunda seçmenlerin bu turda sandıklara son ana kadar sahip çıkması önem arz etmektedir.
- Sandık kurulu başkanı, sayım ve döküm işine başlamadan önce, sayım ve döküm cetvellerinin boş ve yazısız olduğunu hazır bulunanlara göstermelidir. Yine aynı şekilde oy pusulaları herkesin görebileceği bir biçimde açılıp okunmalıdır. İlk turda bazı sandık çevrelerinde pusulaların orada bulunan müşahit ve seçmenlere gösterilmediği durumlar yaşanmıştı. Bu sebeple eğer pusulalar gösterilmeden sayılırsa bu hakkın sandık başkanına hatırlatılması ve pusulaların gösterilerek sayıma devam edilmesi gerektiği söylenmesi gerekir.
- Oy sayma işlemi tamamlandığında sandık kurulu tarafından imzalanmış sandık sonuç tutanağı düzenlenir. Tüm parti ve bağımsız aday müşahitlerinin tutanakların bir suretini alma hakkı bulunmaktadır. Yine ilk turda yaşanan en büyük sorunlardan bir tanesi ıslak imzalı tutanak alma konusunda yaşanmıştı. Dolayısıyla bu turda da aynı sorunu yaşamamak için sandık başkanına bu hakkın hatırlatılarak ıslak imzalı tutanağı almak için ısrarcı olmak gerekir.
- Sandık kurulu, oy verme günü 07.00’da sandık başında toplanıp ilçe seçim kurulundan teslim aldığı oy pusulası ve zarfları saymalı ve pusula-zarflarda ilçe seçim kurulu mührü ve YSK filigramı olup olmadığını kontrol etmelidir. Yine pusula ve zarfların arkasını sandık kurulu mührü ile mühürleyip tutanağa geçirmelidir. Her ne kadar referandumda yapılan değişiklik ile sandık kurullarının ihmaliyle sandık kurulu mührünün vurulmaması pusula ve zarfları geçersiz kılmasa da oyların geçerliliği ile ilgili bir tartışmaya mahal vermemek açısından müşahit ve sandık kurulu görevlilerin saat 07.00’da göreve başlamaları ve bu sayımlar yapılırken orada bulunmaları ile mühürlerin basılması konusunda ısrarcı olmaları önem arz etmektedir.
- Son olarak yine ilk turda en çok karşılaşılan sorunlardan bir tanesi 142 belgesi ile ilgiliydi. 142 belgesi, seçim günü görevlendiren okul sorumlusu, kolluk kuvvetleri, ulaşım sorumlusu gibi kişilere kendi kayıtları dışındaki okullarda oy kullanabilmeleri için verilen bir belge. Bu belge ile seçmen listelerinde adları olmasa bile oy kullanabiliyorlar ancak bu belgeyi oy kullanma esnasında sandık kurulu başkanlarına teslim ederek sadece bir kez oy kullanımı yapabiliyorlar. Dolayısıyla bu belgeyi verme konusunda zorluk çıkaran bir kişi olursa bunun şikayete tabi olduğunu sandık başkanına hatırlatmakta fayda var.
Tüm bunlar seçimlerin ilk turunda kullanımında birçok sorunla karşılaşılan haklar. Hakları bilmek önemlidir ancak onların kullanımında çıkarılacak engelleri aşmak daha önemlidir. O engelleri aşmada da bize yardımcı olacak şey mücadele kararlılığıdır. Burada yine yazının başına dönmek isterim. Başta sorduğum sorunun yani kelimeler satın alarak Kürtçe şiirler yazmaya çalışan bir şair olacak mı sorusunun cevabını aslında zindanda tüm engellemelere rağmen anadilde savunma veren tutsakların mücadelelerine şahitlik ettiğimde vermiştim. Karşısında anadilde savunma yaptıkları egemenlere ve onların sonsuz kibirlerine rağmen; bu mücadeleyi zindanlarda ve diğer alanlarda sürdürenlerin mücadelesi bizi ve dilimizi bir yok oluş tehlikesinden korumaktadır. İşte bizler bu mücadele kararlılığını örnek alarak üstümüze düşeni yapmalıyız. Pazar günü üzerimize düşende bu totaliter, bonapartist sistemi aşmak için oy vermenin yanı sıra, tüm oylar sayılana ve ıslak tutanaklar alınıp ilçe seçim kurullarına teslim edilene kadar oylarımıza sahip çıkmaktır.
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) İstanbul Şube Eşbaşkanı